''Abi daha ne kadar böyle olacaksın? Ne zamana kadar bizimle konuşmamaya devam edeceksin? Bak bir buçuk yıl oldu. Bir yıldır attın kendini buraya. Atından başka kimseyle de konuşmuyorsun.'' dedi Yılmaz simsiyah atının saçlarını yavaş yavaş okşayan abisine dert yanarken.
Azer ona bakmadan konuştu, sanki kendine söyler gibi. ''Onun adı Karaca...''
Yılmaz sıkıntıyla iç çekerken daha da bir şey demek gelmedi içinden. Abisi kendini bir buçuk yıldır bu çiftlik evine kapatmıştı. Kendine simsiyah güzel bir at alıp, adını Karaca koymuştu. Ondan başka kimseyle konuşmuyor, çok fazla uyumuyor, sadece atıyla ilgileniyordu.
Abisi düştüğü bu kara sevdadan oldukça yaralı çıkmıştı ama yine de sevdiği kadından vazgeçmemişti. Onu unutmamıştı, unutamamıştı. Hoş hiç de unutmak istememişti.
Kurtuluş ailesi abilerinin bu haline üzülseler de ellerinden bir şey gelmiyor, ne Azer'e laf anlatabiliyorlardı ne de geçmişi geri getirebiliyorlardı. Bu sefer Fadik Kurtuluş bile işe yaramamıştı. Karacadan sonra çok büyük bir iz kalmıştı kalbinde.
Yılmaz geldiği gibi sıkıntıyla evine geri dönmüştü. Her gün buraya geliyor az da olsa abisinden bir geri dönüş almaya çalışıyordu ama Azer yemin etmiş gibiydi. O kocaman gamzelerini bir buçuk yıldır kimseye göstermemiş, kimsenin yüzüne doğru düzgün bakmamıştı bile.
Fadik bir umut eve gelen Yılmaz'a bakarken her gün o umudu günden düne biraz daha kayboluyordu. Yıkılmaz, eğilmez, bükülmez demir gibi dimdik duran oğlu şimdi ne haldeydi.
''Yok ana yok!'' dedi Yılmaz öfkeyle. ''Ne yüzüme bakıyor, ne adımı söylüyor! Sadece atını seviyor! Her gün anlatıyorum ona diyorum, ama anlamıyor. Dediği tek şey onun adı Karaca! Karaca diyor başka bir şey demiyor! Nereye kadar gidecek ya bu! ''
Yılmazın bu isyanına iç çekti kadın.
''Bu onların sınavı Yılmaz, isyan etme. Bir gün elbet gelecek kendine.. ''
''Sınavı mı kaldı ana? Yenge dedik bağrımıza bastık, o ne yaptı? Üç kurşun sıktı abime düğün gecesi! Bunu mu hak etti abim, böyle sevginin karşılığı bu muydu? '' diye soludu öfkeyle.
Karaca ya çok sinirliydi Yılmaz. Çok öfkeliydi, saf bir nefret vardı içinde ona karşı. Abisi onu sevdi diye sesini çıkartmamıştı ama düğün gecesi abisini yerde o halde gördükten sonra her şey kopmuştu onda. Bir şekilde kurtarmıştı abisini ama düştüğü sevdadan kurtaramamıştı.
Fadik de her ne kadar Karaca ya öfkeli olsa da ne olduğunu, düğünden önce o mutlu kızın neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordu. Karaca'nın oğlunu çok sevdiğini gözlerinin içinde görmüştü, ona nasıl baktığına şahit olmuştu.
Onun da aklı almıyordu. Konduramıyordu..
''O kızın abini nasıl sevdiğini gözlerimle gördüm oğlum ben! Ona nasıl baktığını gözlerimle gördüm!'' dedi Fadik. ''Ama benim de aklım almıyor neden yaptı neden vurdu..''