Oylar ve yorumlar lütfen..
*
*
*
Karaca Kurtuluş...
Yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizginin üzerinde savrularak geçti hayatım. Gençliğimin en güzel yıllarında ölümü bekleyerek, hiç ummayacağım yerlerde yaşamayı dileyerek..
Kaderim beni -amcamın anlattığına göre- bir trafik kazası ile hiç ummadığım yerlere sürüklemiş, bir cehennemden çıkartmıştı. Sadece adını duyduğum, hiç bilmediğim bir şehre gelmiş burada yaşamaya başlamıştık.
Buraya geleli dört aydan biraz daha fazla oluyordu. Azer'i tanıyalı, onunla her günümü geçirdiğim koskoca dört ay.. Dile kolay.
Başlarda onun dostluğunu en içime kadar hissederken şimdi dostluktan daha fazlasını hissetmek istiyordum. Onunla uyuduğumuz zamanlar, bana Yılmaz Güney okuduğu, köpeğimiz Çiko ile geçirdiğimiz vakitler, dertleştiğimiz günler..
Bunların hepsi başlarda dostça bir edayla yapılmış olsa bile bakışlarında gördüğüm o farklı duygu, içimdeki ihtimallerin çoğalmasına sebep oluyordu. Emin değildim duygularımdan.
Emin olduğum tek bir şey vardı sadece.. Onu artık bir dost gibi sevmiyordum.
Ona olan sevgim bir dosta duyulan sevgiden çok daha fazlaydı.
Ama korkuyordum, çünkü sevdiği bir kadın vardı. Her ne kadar oturup üzerine uzun uzun konuşmasak bile birini canından çok sevmişti. Bana olan bakışlarındaki gördüğüm duyguların hepsi bu gerçekle yıkılıyor, paramparça oluyordu.
Birde unuttuğum geçmişim vardı..
Gördüğüm rüyalarımdan sonra içimdeki şüphe gün geçtikçe daha da büyüyordu. Önce Selimiye Mektupları, sonra Bergamot kokusu ve o tanıdığım ama bir o kadar da yabancı ses..
Selimiye Mektupları ve Bergamot kokusu Azer'i anlatıyordu. Bu iki bilmeceyi çözmüştüm belki ama çok boşluk vardı. Biz Azer ile ne yaşamıştık geçmişte? Azer neden vurulmuştu? Babaannem neden Azer'in vurulduğu imasını benim yanımda yapmıştı?
Ya rüyamda gördüğüm o kocaman ev.. O kan birikintisi..
Geçmişimde Azer vardı, ama neresindeydi ne olmuştu bilmiyordum..
Amcamın bana söylemediği bir şeyler vardı. Bileğimde ki bir kaç jilet izini gördükten sonra anlamıştım bunu. Benim başıma bir trafik kazasından çok daha fazlası gelmişti.. Bundan emindim.
Amcam benden bir şeyleri saklıyordu, neden sakladığını bilmiyordum ama ortada dönen çok büyük bir yalan vardı. Kitabın içinde gördüğüm ''A'' harfi ve ''23 Eylül 2020'' tarihi bu yalanın çözüm noktasıydı. Her şey o tarihte başlamıştı.
Azer'in geçmişte benim dostum olduğunu pek sanmıyordum. Her ne kadar amcamın arkadaşı olsa bile babaannem asla izin vermezdi onunla dostluk yapmama. Anca mahalleden tanıdığı biri olması lazımdı o da çok zordu. Ki Azer'in bizim mahalleden olmadığı amcamların beni görmeye geldikleri zaman yüzlerinde gizledikleri öfkeden belli oluyordu.
Azer'in geçmişimde başka bir yeri vardı.. Ve ben o yeri nasıl bulacağımı bilmiyordum.
Yılmaz'ın bana ara sıra ağzından kaçırıp ''yenge'' demesi bir kaç şeyden daha şüphelenmemi sağlıyordu. Bazen kendi kendime Azer'in sevip de kavuşamadığı o kadın ben miyim diyordum. Her üzüldüğünde bana sığınması, ona bakacağım zaman sürekli onu bana bakarken yakalamam..
Her şey çok karışıktı.
Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Bu durumu nasıl çözeceğimi de..
Beni düşüncelerimden ayıran ses ile ayaklarıma baktığım gözlerimi doktoruma çevirdim. ''Karaca, korkmana gerek yok sadece tek bir adım atacaksın..'' dedi.