Oylarınızı ve yorumlarınızı alalım. Özellikler yorumlar arkadaşlar, fikirleriniz benim için çok önemli.
İsteğiniz varsa da belirtin, kitabın gidişatına uygun olursa yaparım:)
Yorumlar lütfen..
*
*
*
Karaca Kurtuluş...Elimde tuttuğum kağıtlara son kez bakarken, her ne kadar çok üzüleceğimi bilsem de kabullenmeye çalışıyordum. Azer hastaneden çıkalı dört gün olmuştu ve gayet iyiydi. Nehir'in avukatına dava için gerekli olan belgeleri hazırlatmıştım.
Azer ile hastaneden sonra çok görüşmemiştik. O beni arasa da ben açıp konuşmaya pek cesaret edememiş, oldukça evde Can ile ilgilenmiştim. Ama şimdi gerçeklere dönme vaktiydi. Bursa'ya gitme işini Nehir'e söylemiştim o zaten benim için İstanbul'da duruyordu. Ve aldığımız karara göre davadan sonra direk gidecektik buradan.
Gerisini düşünmemiştim. Ne olur ne biter bilmiyordum.
Fadik anneler Adana'ya döndüğü için rahattım az da olsa ama hala daha Yılmaz ile karşılaşmamıştık ve bu durum beni daha çok geriyordu. Geceleri düşünmekten pek uyuyamaz hale gelmiştim, Nehir'in zoru ile de bir kaç bir şey yiyebiliyordum o kadar.
İçimden hiçbir şey gelmiyordu, ama buna rağmen içim acımaktan vazgeçmiyordu.
Arabadan inip içeri girdim. Bu eve her gelişim de düğünümüz geliyordu aklıma, sahi Azer neden kalıyordu ki bu evde? Ön bahçeden gelen ıslık sesleri ile kapıyı çalmaktan vazgeçip oraya doğru ilerledim. Gördüğüm manzarayı hayatım boyunca izlemek için nelerimi vermezdim diye geçirdim içimden.
Ama sonra acı gerçekler kor bir mızrak gibi içime battı. Benim ne bir hayatım ne de verebileceğim bir şeyim vardı. Avuçlarımda sıkı sıkıya tuttuğum acılarımdan başka bir şey yoktu.
Azer ve Çiko çimenlerin üzerinde eğlenirken çok hafif gülümsedim bu hallerine. Küçük yeşil tenis topunu atan Azer ve onu heyecanla gidip getiren şişko bir Çiko..
Çok tatlılardı..
Kendime gelip yanlarına doğru ilerlerken Çiko beni görünce koşarak yanıma gelmişti. Uzun zamandır onu görmemiştim. Eğilip severken büyümüştü artık ve neredeyse kucağa alınamaz hale gelmişti. O heyecanla bana bakarken başını okşayıp önüme bıraktığı topu ileri fırlatıp ayağa kalktım.
Çiko topun peşinden koşarken ben de bir kaç adım ileride ki Azer'in yanına adımladım. ''Karaca, hoş geldin.'' dedi Azer gülümseyerek. Sessiz kalıp kafamı sallarken olabildiğince soğuk tutmaya çalışıyordum kendimi.
''Nasılsın?'' diye sordu benim sessiz kalışımı umursamayıp. Sorusunu es geçerken ona baktım. ''Konuşalım mı?'' diye sordum. Duraksayıp kafasını sallarken eliyle koltukları gösterdi. Ben ilerlerken o arkamdan geliyordu. Bir kaç adım sonra üçlü koltuğa ben hemen yanımdaki tekli koltuğa da Azer oturmuştu.