Sınavlardan önce geleyim dedim, uzun oldu canlar ama olsun. Yorumlarda buluşalım haydi..
.
.
.
1 Hafta Sonra..
Zaman, içinde tüm belirsizlikleri, tüm ümitsizlikleri, tüm hayal kırıklıklarını, tüm umutları ve daha nicesini içine alan, kocaman kollarıyla geçmişin tozlu raflarındaki kitaplardan ibaret kılan o evren.
İki hece, beş harf..
Zaman Azer ve Karaca için ilmek ilmek işlerken gerçeklerin üzerinden kalkan sis perdesinin ardından tam bir hafta geçmişti. Azer'in kendini sessizliğine gömdüğü, Karaca'nın pişmanlık içinde yanıp kavrulurken ''Acaba ne yapabilirim de mahvettiklerimi düzeltebilirim?'' sorularıyla boğuştuğu o koca yedi gün.
Söndürdüğü sigarasıyla gökyüzüne baktı Karaca. Gerçekler açığa çıkmış her şey kül olmuştu. Ne yapacağını bilememek onun içini daha da boğuyor bu sarmal onu çok zorluyordu.
''Karaca, unut artık. Söyledin ve bitti. Doğrusu buydu, bir gün elbet öğrenecekti, biraz geç oldu belki ama oldu.'' dedi Gediz ona bakmadan..
Şirketin terasında oturmuş sigara içerken konuşuyorlardı bunları. İki saat süren toplantı nihayet bitmiş, akşamdan kalmanın vermiş olduğu baş ağrısını az da olsa giderebilmek için buraya atmışlardı kendilerini.
Hem Nehir, hem Azer hem işler derken hayli yoğun ve yorucu geçmişti bu bir hafta. Nehir'in durumu eskisine nazaran daha iyiye giderken Azer ve Karaca hariç herkes bir şekilde bir düzen oturtmuşlardı kendilerine.
''Ya Gediz kafa mı buluyorsun benimle Allah aşkına? Söyledin ve bitti.. Bu mu? Bu kadar mı? Söylemekle oluyor mu her şey? Olmuyor. Bak ne haldeyiz şimdi! Sevdiğim adam benim sakladıklarım yüzünden kendini kapatmış dağın başında bir eve. Ne yemek yiyor, ne su içiyor! Yaşan bir ölüden farkı yok! Ama ben söyledim, olması gerekiyordu oldu ve bitti! Bu kadar değil mi?'' dedi Karaca sinir ve alay dolu bir ifade ile.
Gediz ona dönüp kızgınlıkla konuştu. ''Sen nasıldın sanıyorsun? Sen ne yaptın sanıyorsun tüm bunları yaşarken? Güle oynaya nefes mi aldın? Sen yaşadın mı da Azer'e yaşayan bir ölüden farkı yok diyorsun? Kızım, sen Can'ın ısrarı olmasaydı ağzına bir lokma sokmuyordun, kaç kere hastanelere zor yetiştirdim ben seni? Kaç kere dibi gördü tansiyonların? Sen acını nasıl yaşadın sanıyorsun? Kaderde böyle varmış Karaca, bırak o da yaşasın acısını. Bırak kül olsun, bırak yansın. Bak sen bir şekilde ayağa kalktın oda kalkar. Kendini bu kadar hiçe sayma, olan oldu. '' Durup sinirle yüzünü sıvazladı. Derince bir nefes aldı.
''Olan oldu, söylenen söylendi. Geçmişi bırak artık, geleceğine bak. Geleceğinize bak.''
Karaca Gediz'in dediklerine histerik bir gülüş atarken konuştu. ''Diyelim ki bıraktım geçmişi? Geçmişim benim peşimi bırakır mı Gediz? Bizim peşimizi bırakır mı?''
*
*
Elinde ki anahtarla kapıyı açarken yavaşça içeri girdi Karaca. İşten çıktığı gibi Azer'in yanına gelmişti. Evdeki karanlıktan rahatsız olup kenardan ışıkları yakarken yavaşça salona adımladı. Yerde gördüğü yastıklara göz devirirken gidip onları düzeltti. Mutfağa adımlayıp Azer'in bir şey yiyip yemediğine baktı.
Bir umut bir şey yemiştir diye bulaşıklara bakarken hala daha aynıydı. Tek fark Azer'in sadece kahve içmiş olmasıydı. Sıkıntıyla oflayıp dolaba bakarken sabah teker teker saydığı meyve ve sebzelere baktı. Sayıları hala daha aynıydı.