Bölüm geç geldi ama uzun yazdım. Üç bin kelimeden fazla oldu.
Bölüm sonu sorularınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. BOL BOL YORUM YAPIN LÜTFENN!
Öpüldünüz..
*
*
*
Sessiz geçen yolculuğun ardından eve gelip kendimi atmış olduğum duş biraz da olsa rahatlamamı sağlarken, ara sıra kasıklarımı yoklayan ağrı bir an önce ilaç bulmamın habercisiydi. Azer ve Can alt katta beraber fok balıkları hakkında konuşurken merdivenden çıkmadan önce onları bir köşeden burukça bir tebessümle izlemiştim.
Azer'e baba olmak çok yakışırdı eğer bir çocuğumuz olsaydı.
Annesinin eksikliği ile büyüyen bana anne olmak yakışır mıydı bilmiyordum ama Azer'e çok yakışacağından çok emindim. Düşüncelerimi kapattığım su ile sonlandırırken evde olacağımız için rahat bir şeyler ayarladım üzerime.
Siyah bir tayt ve üzerine beyaz bir tişört geçirirken, beyaz spor ayakkabılarımı da giyip üzerimi halletmiştim. Saçlarım geçen zamanda uzamış uçları hafif omuzlarıma değmeye başlamıştı neredeyse. Tarayıp saçlarımı kuruturken yarım toplu dağınık bir topuz yaptım.
Merdivenleri inerken salondan gelen gülüş sesleri benim de gülümsememe sebep olmuştu. Merdivenleri inip salona adımlarken gördüğüm manzara ağzımın açık kalmasına sebep olmuştu. Çünkü Azer, Can'ı kucağına almış havaya atıp duruyordu. Bu durum Can'ın hoşuna gittiği için gülmesine sebep olurken Azer de gülüyordu.
''Azer, düşüreceksin çocuğu! Atıp durmasana!'' dedim hemen yanlarına giderken.
''Ya ne olacak Karaca? Olmaz bir şey.'' dedi omuz silkip. ''Evet teyze, baksana senden bile uzun oldum.'' Can kıkırdarken gülmüştüm bu haline. ''Evet teyzeciğim ama yeter bu kadar, in bakalım aşağı.''
Azer Can'ı yere bırakırken Can'ın boyuna eğilmiş terden alnına yapışan saçlarını elimle kenara çekmiştim. ''Artık oyun bitti minik canavar. Şimdi odana çıkıp üzerini değiştiriyorsun, elini yüzünü güzelce yıkayıp buraya geliyorsun kahvaltı hazırlıyoruz. Anlaştık mı?''
''Anlaştık teyze..'' Can yanağımdan hızlıca öpüp küçük ayaklarıyla koşa koşa merdivenlere giderken gülerek arkasından baktım. ''Koşma afacan koşma! Düşeceksin.''
Can hızla gözden kaybolurken Azer'e baktım. ''Kahve?'' dedim o bana sırıtarak bakarken. ''Olur.'' Kafamı sallayıp mutfağa doğru adımlamadan ona baktım. ''İyi, düş peşime makine mutfakta bana da yaparsın.''
''Sabah sabah ne kadar da tatlısın ya sen, maşallah nazar değer inşallah!'' dedi arkamdan.
Onu gıcık etmiş olmak hoşuma giderken göz ucuyla ona baktım. ''Katlanmak isteyen sensin, söylenme yok yere.'' dedim umursamazca.
Ben önde o arkamda mutfağa girerken setin üstünde ki makinayı gösterdim. ''Makine şurada, kahve malzemeleri de hemen üstündeki dolapta. Şekersiz olsun benimki.''
Ben dolabı açıp kahvaltılık malzemeleri teker teker çıkartırken Azer makinaya doğru ilerledi. ''Karaca, 'Gülü seven dikenine katlanır.' diye bir laf var biliyor musun?'' diye başladı konuşmaya. Ona bakmazken konuştum. ''Evet, ne olmuş?''
''Hah.'' dedi sanki bir şeyi bulmuş gibi. ''İnanma işte ona. O laf sende 'Kara bir keçiyi seviyorsan inatçılığına katlanacaksın.' oluyor.'' dedi sırıtan o uyuz ses tonuyla.
Sinirlerim yavaş yavaş tepeme çıkarken ağır ağır kafamı ona doğru döndürdüm. O bana zafer sırıtışıyla bakarken kaşlarım öylemi dercesine havalanmıştı. Kenarda duran armudu alıp ona fırlattım. ''Ayılar armudu çok severmiş Azer, al ama kabuğunu soy da ye! Bir taraflarına dokunmasın sonra!'' dedim o bir elinde ki armuda bir de bana bakarken.