"Doğduğun yer, seni sen yapan bir coğrafyaydı. Ait olduğu yerin kültürüyle büyüdüğümüz için her zaman bir parçamız değişmeyen bir yanımız olurdu."
***
"Rae?" diyerek mutfaktan ona seslendim. Asyalıyı bulmam lazımdı. Kahvaltı hazırlamak istiyordum, fakat evdeki tüm malzemelerin ambalajında Korece yazıyordu. İngilizcem de o kadar iyi olmadığı için onun yardımına ihtiyacım vardı.
"Hadi ama neredesin? Rae!"
Kendi kendime söylenirken onun ağır bir yavaşlıkla mutfağa girdiğini gördüm. Siyah eşofmanı bol olsa da üst kısmına bol bir bluz giymişti.
"Min Yang." dedi adını vurgularcasına. Ama bunu umursamadım. Ben onun soyadıyla seslenmek istiyordum. Üstelik dil farkı olduğu için bana pek garip gelmiyordu.
Sol elimdeki paketi kaldırarak diğer elimle onun kolunu tuttum. Şu bir günde alışmış olmalıydı ki ses etmedi. "Bunları okuyamıyorum. Hadi gel bir Türk kahvaltısı hazırlayalım."
"Senin şu an kahvaltıdan ziyade endişeli olman gerekmiyor mu?" diyerek durumuma atıfta bulunduğun da omuzlarımı silktim.
"Evet, ama şu anlık yapacak bir şeyim yok. Hem hep Kore'ye gelmek istiyordum. Bunun tadını çıkarmalıyım değil mi?"
Bar taburesine oturarak teması kesmeye çalışsa da kolunu bırakmadım. "Ya merak ediyorum gerçekten ünlüsün değil mi? Bir grubunuz var mı peki?"
O konuşmayınca ben de merakımı gidermeye çalışmıştım sorumla. Hem sahiden de merak ediyordum onu. Sonuçta her gün Koreli bir ünlü görmüyordum. Hatta hiç canlı olarak görmemiştim.
"Evet, bir grubumuz var." aslında bunu bekliyordum.
"Peki kaç kişisiniz?"
Benim gibi umursamazca omuz silkti. "Dört kişiyiz."
Başımı beğenme içeren bir hayretle aşağı yukarı salladım. "Çok iyi, fakat BTS'in evinin önünde belirmek istedim."
En sevdiğim Koreli k-pop grubu olarak şu an onların evinde yaşamak isterdim, ama Rae gibi beni kabul etmeyebilirlerdi. Şöyle düşününce bir ünlü olarak Rae'de çok yakışıklıydı.
"Neden anlamıyorsun? Öyle bir grup yok." bu konudan sıkıldığı belli olan Rae, aksanıyla bana belli ederken hüzünle alt dudağımı sarkıttım.
"Üzümlü çekiklerim.. neredeler acaba?" konuşurken onun çekik gözlerine baktım. "Çekik olmak nasıl bir duygu?" o an gerçek bir Türk gibi davrandığımı hissettim. Resmen bulduğum ilk Koreliye tüm merak edilen soruları soruyordum.
Sorumla birlikte benim badem şeklindeki gözlerime baktı. Tek kaşını kaldırmıştı. "Normal bir duygu."
Cevabı karşısında gözlerimi devirerek "Biliyor musun bizde bir Kore sevdası var, fakat ekonomik durumumuz buraya gelmeye yetmiyor. Ah, çok şanslıyım! Hiçbir para harcamadan kendimi burada buluverdim. Ülkeye dönmeden şu ramenlerinizden çantama depolasam iyi olur. Birde hatıra olarak buraya ait birkaç ürün götürsem iyi olur. Ama param yok. Sizin para biriminiz bize göre çok pahalı." dedim ve çok konuşmaktan ötürü içime bir nefes çektim. Konuşmaya başladım mı kendimi durduramıyordum. Aklımda olan her şeyi söyleyesim vardı.
"Fotoğrafta çekilmek ister misin?" dedi alayla. Beni ciddiye almasa da ben onu alarak gülümsemiş ve cebimden şarjı idare edecek kadar olan cep telefonumu çıkarmıştım.
"İsterim. Hatta buraya ait de bir sürü fotoğraf çekmeliyim." izin almadan koluna girip telefonumu bizi çekecek şekilde havaya kaldırdım. "Bak fotoğrafımızı sosyal medyada hikaye olarak paylaşabilirsin. Açıklama olarak da Türk hayran yaz. Bana kalırsa en çok sizi takip eden biziz. Hem sevinmiş oluruz. Merhaba da yazdın mı her yerde paylaşılırsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇİTİN HÜKMÜ "Ruhe"
FantasyGünün birinde nereden bilebilirdim ki kendimi bir anda hayallerimin yerinde Güney Kore'de bulacağımı. Ama aslında bambaşka bir evrende onunla tanışmıştım. Rae Min Yang.. Yine hayallerimdeki asyalı. Biraz huysuz biraz da sert yapılı biri. Peki kader...