11.Bölüm: "Sarılmak"

808 91 38
                                    

"Bunu aşk ya da sevgi anlamında söylemekten ziyade farklı bir güven duygusuyla bağlı olduğumu hissediyorum diyebilirdim. "

***

Konser turneleri yaklaştıkça Rae ve grubu sürekli çalışır olmuştu. Neredeyse çalışma odasından çıkmıyor ya da dışarıda stüdyodan gelmiyor diyebilirdim. Bu süre zarfında ise onu görmek istemeden edemiyordum. Varlığına alışmıştım ve yanımda olsun istiyordum. Belki bencillikti bu, ama konser turneleri başlarsa ve ben geri dönersem onu muhtemelen bir daha göremeyecektim.

Bunu söylerken bile içim burkuluyordu. Ondan ayrılmak istemiyordum. İtiraf ediyorum, onun varlığına tamamen alışmıştım. Her ne kadar bu durumu içimden itiraf etsem de dışıma yansıtamıyordum.

Ayrıca Rae'nin burada kalmamdan ötürü sıkılıp sıkılmadığını anlayamıyordum. Bu yüzden onu tavırlarımla da sıkmak istemiyordum. Ama birlikte vakit de geçirmek istiyordum. Ne yapsam diye düşünürken açılan kapı sesiyle elimde telefon kapıya doğru döndüm.

Rae Min Yang, üzerindeki siyah bluzu, eşofmanı ve siyah spor çantasıyla içeri giriyordu. Terden hafifçe ıslanmış saçları alnından aşağı dökülürken bu görüntü karşısında nutkum tutulurken aynı dizilerdeki gibi bir görüntüye sahipti. İç geçirirken bakışlarımız kesişti. Yorgunluktan göz altları morarmış ve teni solmuştu.

Kendi başıma öğrendiğim Korece kelime "Hoş geldin." dedim. Dudaklarım hafif bir tebessümle kıvrılmıştı. Mutsuzluğum bir anda uçup gitmişti. Onu görmek bile yetiyordu. "Nasılsın?" sesim fazla heyecanlı çıkmıştı. Çok mu belli ediyordum? Sanırsam.

Başını hafifçe eğerek "İyiyim, sen?" dedi ve çantasını portmantonun kenarına koyup spor ayakkabılarını çıkardı.

Az da olsa dokunmadan anlaşabiliyorduk. Fakat ona dokunarak konuşmayı da seviyordum. Bir nevi temas bağımlısı bir insandım diyebiliriz.

"İyiyim." diyerek omuzlarımı silktim. Ellerim karıncalanmaya başlamıştı. Stresli olduğum zamanlar böyle oluyordu. Onu görünce aşırı heyecan yapmaya başlamıştım. Elimde değildi.

Yanına giderek çekingen bir edayla koluna konuşmak için dokundum.

Sonuçta Korece'de daha başlangıç seviyedeydim!

"Aç mısın? İstersen sana hazır ramen yapabilirim."

Hazır ramen yapabilirim demiştim, çünkü buranın yemeklerini yapmayı pek beceremiyordum. Gerçi ben normalde de pek yemek yapmayı beceremezdim.

"Aç değilim. Yorgunum, odama çekileceğim." diyerek merdivenlere doğru yönelecekken önüne geçerek engelledim. Bu hareketimle sorgularcasına bana bakmaya başlamıştı.

Dudağımı dişleyerek kolunu tutmaya devam ettim. "Peki senin için herhangi bir şey yapmamı ister misin? Bitki çayı falan?"

Uzatmaları oynayan futbolcular gibi ben de şu an uzatmaları oynuyordum. Yani vakit geçirmek üzere her yolu deniyordum.

Kirpiklerini kırpıştırdı. Uyku adeta gözlerinden akıyor ve yorgun olduğu bakışlarından çok belli oluyordu. İçim gitti. Belki de onu dinlenmesi için bırakmalıydım.

"Sadece uyumak istiyorum." dedi alçak bir tonda. Ayakta bile zor duran haline bakarak usulca başımı salladım.

"Peki. Sen uyu. Gerçekten yorgun görünüyorsun." kabullenilmiş oluşum sesime yansırken yüz ifademi inceledi.

"Canın mı sıkıldı?"

Aniden gelen soru ile kaşlarım havaya kalktı. Şaşırmıştım. Ondan böyle bir soru beklemiyordum.

GEÇİTİN HÜKMÜ "Ruhe"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin