"Tanrım, belki sonu mutsuz olsa da hayallerimi gerçekleştirdiğin için sana da minnettarım."
***
"Burası harika!" dedim klasik tepkimi vererek etrafımda döndüm. Eyfel kulesinin önüne gelmiştik ve burası muhteşem gözüküyordu. Her yer ışıl ışıldı.
"Evet çok güzel. Ben de daha önce geldiğimde çok beğenmiştim." diyen Zamir fotoğraf çekmeyi ihmal etmedi.
"Beni de çeker misin?" diye sorduğumda kabul ederek eliyle geç işareti yaptı.
Eyfel kulesini arkama alarak sağ ayağım önde iki elim ise belimde olacak şekilde poz verdim. Bu poz benim en güzel çıktığım pozlardan biriydi. Kendimi bu duruşta güzel hissediyordum.
"Güzel çıktın." dediğinde gülümsedim.
"Teşekkür ederim. Bir bakayım mı?" deyip telefondan çektiği fotoğrafa baktım. Güzel çıkmıştım.
"O gelen Min Yang mı?"
Algılarım duyduğu isimle anında harekete geçerken hızla arkamı döndüm. Uzaktan elleri cebinde havalı bir şekilde geliyordu. Siyahlar içindeydi. Yüzünde ise eksik etmediği maskesi ve şapkası vardı.
"Evet o." dedim ve duruşumu dikleştirdim. Gelmişti. Zamir'in dediği gibi provalarını yaptıktan sonra yanımıza gelmişti. Bu duruma sevinirken kısa süre içinde yanımızda olmuştu.
Gelir gelmez koluma dokunup "Nasılsın? Yanında olamadım, üzgünüm." dedi düşünceli bir şekilde.
Beni düşünmesi ise çok hoşuma gitmişti.
"İyiyim de asıl sen nasılsın? Yorgun olmalısın." akşam yemeğinden sonra iki saat prova yapmışlardı. Yorgun olmalıydı.
"Ben iyiyim. Üyeler biraz yorgun oldukları için odalarına çekildiler. Ben sizin yanınıza gelmek istedim. " dediğinde başımı sallayarak alnıma düşen saçlarımı geriye doğru çektim.
"Hadi geçin de en sevdiğim çiftin fotoğrafını çekeyim." diyen Zamir'le göz bebeklerim büyüdü. Bunu Rae'nin yanında demesi pek iyi olmamıştı. Sanki ona ben bir şey söylemiş gibi oluyordum. Ya da Rae çoktan fark ettiğini anlamıştı.
Nazikçe belimi tuttuğunda bir şey dememişti. Karşı çıkmamasına sevinsemiydim bilmiyordum. Daha doğrusu bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
İnsanların "aşk kulesi" olarak nitelendirdiği Eyfel kulesinin önünde yan yana durduğumuzda buruk bir şekilde tebessüm ettim.
Hani bir içinizde tuhaf bir his vardır ya ne yapsanız buruk ve üzgün hissedersiniz, işte aynı öyle hissediyordum. Çünkü yakın bir zamanda gerçek dünyaya döneceğimi biliyordum.
Burası hayalim olan bir dünyaydı.
Zihnimin kurduğu bir evren gibiydi.
Sonu mutsuz bitecek, ama güzel bir hayaldi. En azından ben öyle düşünüyordum.
"Neden mutsuzsun?" bana doğru dönmüştü. Bakışlarında meraklı bir parıltı vardı. Makyajı hafif aksa da onu daha iyi göstermişti.
"Mutluyum. Eyfel kulesinin önündeyim, mutlu olmamak için bir sebebim yok."
Vardı.
Ama o an söylememeyi tercih etmiştim. Anın tadını çıkarmakta fayda vardı.
"Mutlu ol. Yanında ben olamasam da mutlu ol." dedi ve belimden çekerek şakağıma minik bir buse kondurdu. İçim kıpır kıpır olurken bana bakıp gülümsedi. Tam bu esnada ise bir flash patladı. Anın büyüsünden sıyrılırken muhtemelen Zamir fotoğrafımızı çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇİTİN HÜKMÜ "Ruhe"
FantasyGünün birinde nereden bilebilirdim ki kendimi bir anda hayallerimin yerinde Güney Kore'de bulacağımı. Ama aslında bambaşka bir evrende onunla tanışmıştım. Rae Min Yang.. Yine hayallerimdeki asyalı. Biraz huysuz biraz da sert yapılı biri. Peki kader...