"Hem de en çok gezip görmek istediğim yerde Güney Kore'de kaybolmuştum."
***
Kendi dilimi bilen birini görmenin mutluluğunu yaşarken endişe kapladı içimi. Ben bile olanlara inanamıyorken aynı dili konuşsak bile fark etmezdi. Bir geçitin içinde kaybolmuş, yönümü bulamıyordum. Sadece yersizce çırpınıyor ve içimdeki küçük umuda tutunmak istiyordum.
"Bu biraz değişik bir durum olmuş." dedi karşımda benimle aynı dili konuşan kişi. Sözlerinin aksine inanmadığı çok açık belliydi.
"Türkiye'ye geri dönmem lazım. Ama yanımda hiçbir şeyim yok."
Mesela bir pasaport. Vize de lazımdı.
"Min Yang'ın dediği gibi kesinlikle kaçak olmalısın."
Aklım karışmıştı. "Min Yang?"
Elleri cebinde kaşlarıyla yanındaki kapüşonlu Asyalıyı işaret etti. Öyle desene dercesinde el işareti yaptım.
"Rae'yi diyorsun." çocuğun soyismi aklımda isim olarak kalmış olması kesinlikle benim için sorun değildi. Hem daha güzeldi.
Kahkaha attı. "Tabii bizim gibi isimleri başta söylenmiyor, sen de haklısın. E anlat bakalım sana nasıl yardımcı olabiliriz?"
"Şey adın neydi?" diyerek sordum adıyla hitap edebilmek amacıyla.
"Adım Zamir, soyadımda Yalçın. Yani Yalçın deme."
Bilerek alay etmesine sinirlensem de çok fazla takılmamaya çalıştım. Şu an bana yardım edebilecek bir konumdaydı.
"Bak Zamir, en son gerçekten de Fethiye'de tatildeydim. Bir kapıdan geçtim ve bir anda buradayım. En ilginci arkadaşına dokunarak Korece konuşabiliyorum ve ben tam anlamıyla Korece bilmiyorum."
Başıma gelenleri ciddiyetle dinleyen Zamir, şöyle bir beni süzerek yanımızda sessizce bizi dinleyen, ama anlamayan Rae'ye baktı. "İmkansız. Her şeyi geçtim Min Yang'a dokunarak Korece konuşamazsın. Sonuçta çocuk translate değil."
"Bana inanman için ne yapabilirim?" pes ederek gelecek cevabı bekledim. Nasıl kanıtlayacağım hakkında bir fikrim yoktu.
"Yalancı ve kaçaksın. Seni şimdi polise ihbar ediyorum."
Boş boş suratına baktım. Birden Korece konuşmaya başlamıştı ve bu beni afallatmıştı.
"Seni anlamıyorum. Türkçe lütfen."
Cebinden telefonunu çıkarıp birkaç tuşa bastı. Ardından ise telefonu kulağına koydu. "Hatta şu an polisi arıyorum." yine Korece konuştuğu için asla anlamamıştım. Sadece aynı dilden konuşmayı bekliyordum.
Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra telefonunu indirmişti. "Yok sen galiba gerçekten de anlamıyorsun."
Sonunda aynı dilimizi konuştuğunda rahatlayarak başımı aşağı yukarı salladım. "Evet anlamıyorum. Lütfen yardımınıza ihtiyacım var."
Şaşkınlığı tekrar yüzünden okunurken kolunu bana uzattı. "Bana da dokunsana. Annem Koreli yani Korece'yi tam anlamıyla biliyorum. Bakalım anlayacak mısın?"
Ciddi ciddi kolunu uzatırken el mahkum koluna dokundum. O anda Korece bir şeyler demişti, ama anlamamıştım. İçten içe bu duruma şaşırsam da elimi geri çektim. Anlaşılan bir tek Rae'de işe yarıyordu.
"Hayır anlamıyorum." dedim sol kolumu kaşıyarak.
Başını salladı. "İlginç. Belki yarı Koreliyim ondandır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇİTİN HÜKMÜ "Ruhe"
FantasíaGünün birinde nereden bilebilirdim ki kendimi bir anda hayallerimin yerinde Güney Kore'de bulacağımı. Ama aslında bambaşka bir evrende onunla tanışmıştım. Rae Min Yang.. Yine hayallerimdeki asyalı. Biraz huysuz biraz da sert yapılı biri. Peki kader...