"Zira hayalimi gerçekleştirmek ise onu benim gözümde yüceltmişti."
***
Çekik gözlerine hülyalı bir şekilde bakarken önümdeki ramenden bir çatal aldım.
Küçük bir marketin önünde oturmuş ramen yiyorduk.
Oturduğu semtin marketi olduğu için sahibi ve çalışanlar Rae'yi tanıyordu ve bu yüzden bir sorun yaşamıyorduk.
"İçim dışım ramen oldu." ağzımda yemek olduğu için boğuk bir şekilde konuşuyordum. Zaten ona dokunmadığım için beni anlamıyordu. Fakat anlamaz bir şekilde yüzüme bakmıştı.
Uzun makarnayı ağzımda çekiştirirken elimi omzuna dokundurdum.
Lokmamı yutup "Dizilerde çeşit çeşit yemek yiyordunuz. Biz niye ramen yiyip duruyoruz?" dedim ve boştaki elimle suyu alarak içtim. İçim yanmıştı!
"Ramen yemek isteyen sendin." dedi normal bir şekilde.
Doğru ben istemiştim. Ama anı kurtarmak için aklıma gelen ilk yemeği söyleyivermiştim. Nerden bilebilirdim gerçekten yiyeceğimizi?
"Ah evet evet. Ama tatlı da yeriz değil mi?" diyerek hevesle sordum.
"Çok tatlı yiyorsun."
Ne?
Pardon?
Ben mi? Gerçi evet. Her gün ondan tatlı almasını istiyordum. Fakat bunu direkt söylemesi alınmamı sağlamıştı.
"Biz Türkler tatlı seven milletiz. Lokmalarımı mı sayıyorsun anlamadım?" dedim alıngan bir şekilde ve aynı zamanda ramenimin dibinde kalan suyunu içtim. Yemeye de devam ediyordum.
"Sadece fazla sağlıksız."
"Umrumda değil. Sağlıksız veya değil tatlıyı seviyorum ve yiyorum."
Arsızlığım son nokta olurken Rae sadece gözlerini devirdi. Ne yapayım tatlı yemeyi çok seviyordum ve kendime engel olamıyordum.
"Kabul ediyorum gereksiz yere çıkıştım." diyerek bir geri dönüş yaptığımda oturduğum sandalyede arkama doğru yaslandım.
Bir şey demedi ve ayağa kalktı. Bu hadi gidelim demekti. Oflayarak ben de ayağa kalkıp koluna dokundum. "Hadi ama! Sen de bana çok yiyorsun dedin resmen!"
Cevap vermediğinde tekrar konuştum. "Küstün mü yoksa?"
Küsmüş olamazdı. Asıl benim küsmem lazımdı. Bana çok tatlı yiyorsun demişti!
"Çocuk muyum ben?" diyerek bir nevi mızmızlandığında gülmeden edemedim.
"Ben öyle bir şey demedim ki?" gülmeye devam ederken koluna girerek yürümeye başladım. "Hem zaten sana dokunmadan konuşamıyoruz. Küs olsak hiç konuşamayız."
Bu dediğim onun da yarım ağız güler gibi olmasına sebep olurken derin bir nefes aldı. Gülmesi kesilmişti. "Sahi sen bana dokunmadan konuşamıyorsun değil mi?" dedi ve bir anda durarak bana baktı. Ses tonu derinden çıkmıştı.
Yüzlerimiz karşılıklı bakarken ne yapacağımı bilemez bir şekilde olduğum yerde kalakaldım. Fakat benim aksime o bana doğru eğilerek yüzlerimizi yaklaştırdı.
Bir anda bu yakınlığı ile ne olduğunu şaşırırken o ciddi bir yüz ifadesiyle tam gözlerimin içine baktı. Nefeslerimiz birbirine karışırken bakışları dudaklarıma kaydı.
İstemsizce dudaklarımı yalarken heyecandan elim ayağım titredi. Neden bu kadar yakınlaştığını anlayamazken dudaklarıma bakıp tekrardan gözlerime baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇİTİN HÜKMÜ "Ruhe"
FantasíaGünün birinde nereden bilebilirdim ki kendimi bir anda hayallerimin yerinde Güney Kore'de bulacağımı. Ama aslında bambaşka bir evrende onunla tanışmıştım. Rae Min Yang.. Yine hayallerimdeki asyalı. Biraz huysuz biraz da sert yapılı biri. Peki kader...