Bölüm 10

1.9K 255 58
                                        

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... OTUZ BEŞ BÖLÜMÜN ALTINA YORUM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Brianna, odasına girip sertçe kapıyı kapattı ve sırtını dayayıp yaslandı. Derin nefesler alıp verdi. Kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu. Az önce olan biten şey onu parçalarına ayırmıştı resmen.

Yere düştü ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordu. Bu zamana kadar hiç hissetmediği için belki de nasıl bir şey olduğunu hiç bilmemişti. Ancak şimdi...

Kalbi hala yerinden çıkacak gibi atıyordu. Nefesini toparlayamamıştı ve teni karıncalanıyordu. Az önce olan şey yaşadığı en harika şeydi. Onun kollarında olmak, dudaklarını ve ellerini hissetmek çok yetersizdi. Daha fazlasına o kadar açtı ki hala hissedebiliyordu.

Kollarını kendi bedenine sardı. Şimdi üşüyordu. Bedeni onun sıcaklığından mahrum kaldığı için titriyordu. Başını iki yana salladı ve hızla ayağa kalkıp banyoya doğru gitti.

Yanakları kızarmış, dudakları şişmişti. Gözleri cam gibi bakıyordu. Belki de hayatında ilk defa aynada ona bakan kadını beğenmişti. Böyle bir şey miydi gerçekten de? Bir kadını böyle güzelleştirme gücü mü vardı? Bacaklarının arası hala ihtiyaçla sızlıyordu.

Kendi zayıflığı yüzünden gün ortasında işleri bırakıp gitmişti. Çok acımasız davrandığını biliyordu. Öyle bir şey yaşadıktan sonra Cael'e metres olacağı ile ilgili çok acımasız sözler söylemişti. Ancak hayatta kalmak zorundalardı ikisi de.

Tek arzusu oğlunu tekrar görebilmekti. Bu da efendilerinden geçiyordu. Bu bedenden vazgeçmişti. Lord Simon'un ona ne yapacağını önemsemiyordu. Acımasız bir adamdı. Karanlık bir fae olduğu içinde karşısındakine acı çektirmekten zevk alıyordu.

Onunla yaşadığı şey ile Cael ile az önce aralarında geçen arasında en ufak bir benzerlik bile yoktu. Jerome'a hamile kaldığı gece o kadar canı yanmıştı ki bundan nefret etmişti. Açıkçası öyle bir şeyden nasıl zevk aldıklarını asla anlamamıştı. Cael'in ona yaptığı şeyle en ufak bir benzerlik yoktu.

Alt dudağını ısırdı. Ağlamak istemiyordu o kadar çok ağlamıştı ki daha fazla bunu yapamazdı. Kurallar vardı ve bu kurallar Bree'nin aleyhine işliyordu. Oğlunu bir daha görmemezlik yapamazdı. Bunu nasıl anlatabilirdi ki? Jerome, onun bir parçasıydı. En değerli şeyiydi.

Ellerini saçlarının içinden geçirdi ve artık son raddesine gelen hıçkırığı engelleyemedi. Brianna, bu bedeni sevmiyordu. O sadece oğluna hayata vermek için bir aracıydı bunun dışında hiçbir anlamı yoktu.

"Aptal" diye fısıldadı hıçkırıkları arasında. "Aptal, Cael"

Ona şimdi böyle şeyler hissettirmesinin nedeni neydi ki? Şuana kadar efendisiyle yaşadıklarını düşünerek ondan uzak durmayı başarabilmişti. Bir kere daha bir adamla yatağa girmeyi istemiyordu çünkü. Zaten efendilerinden başka bir adamla da yapamazdı bunu.

Şimdi ona böyle hissettirerek ne yapmaya çalışıyordu? Kafası karışmıştı. Sadece basit bir tutku olduğunu sanıyordu ama hayır. O aptal bununla yetinmemeyi seçmişti. Cael, onu seviyordu.

Bu düşünce bir yandan onu çok mutlu ediyordu. Diğer yandan acı çekmesine neden oluyordu. Şu an fiziksel ve ruhsal anlamda hisler birbirine girmişti. Genç kadın ağlamakla gülmek arasındaydı. Ağzından çıkan seslerin kahkaha mı hıçkırık mı olduğunu kendisi bile anlamıyordu. Sadece gözlerinden akan yaşların farkındaydı.

Kendisini banyonun zeminine bıraktı ve dizlerini kendisine çekti. Az önceki kadar güçlüydü bütün hisleri. Cael'in onu kollarına aldığı zamanki kadar güçlüydü.

Erkek odasına girip kapıyı arkasından çarparak kapadı sertçe. Bugün kesinlikle rezil bir gün geçirmişti. O kadar sinirliydi ki bütün hiddetini hizmetçilerden çıkarmıştı. Kazara bile önüne çıkmış olmaları büyük bir hataydı.

Sertçe üzerindeki gömleği çıkarıp attı ve pantolonunu çıkardı. Bree'yi o dolaptan sonra bir daha görmemişti. Bir hizmetçi ona, annenin odasına çekildiğini söylediğinde gidip onu geri getirmeyi düşünmüştü ama bu da iyi bir fikir değildi.

Bugün içinde bir kere daha onu görürse kadını boğmakla onunla sevişmek arasında bir yerlerdeydi ve hangisini yapmak istediğini kendisi de bilmiyordu.

Açık ve net bir şekilde istenmemişti. Bree, onu reddetmişti. Hiç şüphesiz ki bu konuda kendisinden daha mantıklı ve güçlü davranmıştı. Bu işin şakası yoktu. Sıradan bir hizmetçi olsaydı kimse bir şey demezdi ama anneydi o. İkisini de öldürtecekti bu hisler. Efendileri kalplerini sökerken gözünü bile kırpmazdı.

Kendini küvete bıraktı. Gün içinde doldurttuğu su soğumuştu artık ama umurunda bile değildi. Bedeni hala yanıyormuş gibi hissediyordu sonuçta. O kadın, o minik kadın onu yakıp kül etmişti. Bir bakire gibi bir öpücükle titreyerek boşalacak hale gelmişti.

Bree'ye olan hisleri kendisinin anlamlandıramadığı kadar güçlüydü. O metres olacağını söylediğinde aklı başından uçup gitmişti. Mantık ve soğukkanlılık ki bu kalede sahip olunması gereken yegâne iki özelliği bir kenara bırakıp kendisini saf öfke ve kıskançlığa bırakmıştı.

Sadece gerçeği göstermek istemişti. Hayalini kurduğundan da daha güçlü bir şekilde o, Cael'indi ve Cael'de onundu. Mecburiyetleri ve zayıflıkları onları ayrı düşürüyor olsa bile gerçek buydu.

Bununla nasıl başa çıkacağı konusunda en ufak bir fikri bile yoktu...

Küvetin içinde aşağı indi ve kendisini suyun altına gömdü. Burada boğularak ölebilirdi ve ondan sonra rahatlamış olurdu. Ne Bree'yi ne de efendilerini düşünmek zorunda kalmazdı. Dolores'in taleplerini yerine getirmek gibi bir derdi olmazdı. Jerome için endişelenmezdi.

Şu an burada buna son verebilirdi. Nihayete erdirebilirdi her şeyi ve umurunda değildi. Gözlerini kapadı ve ciğerlerindeki tüm nefesi dışarı verdi.

İşte oradaydı. Gülümseyen güzel yüzü ile tam karşısında duruyordu. Kızıl dalgalı saçları canlı ve parlaktı. Kahverengi gözlerinde mutlu bir bakış vardı ve dolgun güzel dudakları gülümsemeyle kıvrılmıştı. Burnuna ve yanaklarına saçılmış çilleri kızarmış yüzüyle daha da ortaya çıkmıştı.

Genç kadın hayalinde elini ona doğru uzattı ve hamile karnını okşadı. Caelin suyun altında gözleri açıldı. Ciğerlerinin gücü tamamen tükenmişti. Küvetin içinden hızla yukarı çıktı. Banyonun her yerine sular saçarak doğruldu. Öksürüklerinin ardından hıçkırıklar geliyordu.

Gözlerinden yaşlar aktığında ilk başta şaşırmıştı. O kadar uzun zaman olmuştu ki ağlamayalı belki de en son küçük bir çocuktu. Bir elini saçlarının içinden geçirdi ve başını eğdi. Kendisine engel olamıyordu gerçekten. Hayali o kadar güzeldi ki kalbi patlayacaktı neredeyse.

Dişlerini sıktı. Brianna ve bir çocuk...

Kendi çocuğu...

O kadar güzel ve bir o kadar imkânsız...



METRESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin