FİNAL

1.7K 252 66
                                    

VEEE SONUNDA BİR HİKAYENİN DAHA FİNALİNE GELDİK... PARDON BUGÜN İKİ HİKAYE FİNAL YAPTI... MUTLUYUM NE YALAN SÖYLEYEYİM... SİZLERE CAEL VE BREE İLE VEDA EDECEĞİM... ONLARIN HİKAYESİNİN SONU BENİM İÇİN KISA BİR TENEFFÜS :D TEKRAR BİR ARAYA GELECEĞİZ... O YÜZDEN SİZ FINAL DİYE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN...


Oraya girmekte tereddüt ediyordu. Ne o adamın yeni anne adayına yaptıklarını görmeye ne de onunla karşı karşıya gelmeye cesareti yoktu resmen. Kucağındaki bebek ise ağladı ağlayacak bir durumdaydı. Belli ki seslerden oldukça rahatsız olmuştu. Artık uyandırıldığı için de ortalığı yıkmaya hazır görünüyordu.

Cael, hızlı bir şekilde ara kapıyı kırdı ve içeri daldı. Ancak Jerome ve Bree beklemeye devam ettiler. İkisi birden girerlerse o zaman Simon, saldırabilir ve Bree, hedef olabilirdi.

Ağabeyinin yüzündeki şaşkınlığı ve dehşeti görmek için gerçekten bu bile yeterliydi. O yüz ifadesi hızla yerini öfke ve nefrete bıraktı. Yerinden doğruldu. "Sen neden ölmüyorsun?" diye hırladı.

Kadın korku içinde yatak örtülerini üzerine çekti. Ağlayan yüzü ve yatağın üzerindeki kan lekeleri bile Cael için yeterliydi. Gözlerini ağabeyinden ayırmadan kadına doğru gitti. "Gitsen iyi olur" dedi kadının elini tutup yataktan çıkardı ve onu leydi odasına doğru gönderdi. "Küçük kızları korkutmak ve canlarını yakmaktan zevk almanı anlıyorum" dedi en sonunda gülerek. "Sonuçta gücün bir tek onlara yetiyor"

"Nöbetçiler!" diye bağırdı Simon. Bu adamdan artık gına gelmişti. İstemediği ot gibi sürekli burnunda bitiyordu. Artık bu işten çok sıkılmıştı. Ne onu öldürebiliyor ne de öldürtebiliyordu. Kabul etmek istemiyordu ama küçük kardeşi bunun için fazlasıyla güçlüydü. "Artık yerini kabul et seni aşağılık hizmetçi"

Hiç olmamıştı. Bu kaleyi sadece arkadan yönetiyordu. Simon'un yönetimi umurunda değildi. Aralarındaki fark zekâydı. Ne yazık ki babaları bunu görememişti.

Kapı kırılarak açıldı ve beş nöbetçi içeri daldı ama aynı anda Cael'den yayılan dev ateş topu onları ve kapının girişini yakmaya başladı. Acı içinde üzerlerindeki alevleri de etrafa sıçratıyorlardı. Yazık, ancak Cael'in kaleyi yok etmekle bir derdi yoktu.

Simon, öfkeyle yerinden kalktı ve onun karşısında durdu. Birlikte olduğu kadına saygı gösterip soyunma zahmetine bile girmediği için pantolonunu düzeltmesi yeterli olmuştu sadece. "Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordu en sonunda gülerek. "Birbirimizi öldüremeyeceğimize göre herhalde kaleyi yakıp ölmemi mi dileyeceksin? Ben senin gücünden etkilenmiyorum"

"Pes de edebilirsin" dedi genç adam sakin bir şekilde. Sanki fikir sunuyormuş gibi ellerini iki yanında açmıştı. "O zaman yaşamana izin verebilirim aksi halde zindanda eminim ki seni öldürebilecek birileri vardır"

Ağabeyi öfkeyle kükredi ve ileri atıldı. Ah, fiziksel saldıracağını düşünmemişti. Muhtemelen güçlerinin bir işe yaramayacağını biliyordu. Cael, hiçbir şey yapmadan bekledi. Simon, ona yumruk atmak için atıldığında görünmez bir kalkana çarptı ve hızla geri savruldu.

Cael kaşlarını kaldırarak istemsizce güldü. Bunu daha önceden yapmalıydı. Hatalıydı. Simon'un onu kızdırmasına ve aciz hissettirmesine izin vermişti. Aslında bunu ona yapmalıydı. Sonuçta her ikisi de eşit durumdaydılar aslında.

Kapıdaki hareketlilik dikkatini çekmişti. Başını çevirdi. Su gücü olanlar gelmiş ve alevleri söndürmeye çalışıyorlardı. Belli ki yeni gardiyanlara yol açmaya çalışıyorlardı. "Kolaydı sanki" diye fısıldadı. Daha önce hiç kendisini bu kadar güçlü hissetmemişti. Zeminden bir ateş dalgası arkasındaki oda hariç bütün kaleyi dolaştı.

METRESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin