İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... OTUZ BEŞ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Oğlunu görmüş olmak onun zihnen daha da güçlenmesini sağlamıştı. Cael'e olan minneti çok büyüktü. Kendisini de riske atarak Jerome'u yanına getirmişti. Sabah uyandığında her ikisi de yoktu. İlk başta bir rüya olduğunu sanıp üzülmüştü ama yastıkta hala oğlunun kokusunu aldığında her şeyin gerçek olduğunu anlamıştı.
Cael'in söylediği gibi işe başlamıştı. Dikkat çekmek istemediği için. Bir hizmetçi eline bez tutuşturup gümüşleri silmesini söylemişti. Bu sefer kalenin bir ucunda değildi ama göze batacak kadar uzakta bir yerde değildi. Bunun yine Cael'in planı olduğunu biliyordu.
Karşı çıkmak için bir sebebi yoktu. Kendisinin de Lord Simon ile karşılaşmak istemiyordu. Son yaşadığı olaylar ardı ardına bir felaket ve hediyeydi. Cael'in ona bebeğini getirmesini beklememişti asla. Ancak bildiği şeyde netliğe kavuşmuştu. Lord Simon'ın bin türlü eziyetine katlanabilirdi ama bebeğini ona göstermezdi.
Bir el omzuna dokunduğunda istemsizce yerinden sıçradı ve arkasını döndü. "Özür dilerim, lordum" dedi nefesini tutarak. "Sizin varlığınızı hissedemedim" derken başını öne eğdi.
Lord Simon'un gülüşü tam bir aristokrat gülüşü gibiydi. Sessiz ve nazikti. Yapmacık olduğu çok belli oluyordu ve karşısındakini rahatlatmaktan çok uzak hatta daha da geren cinsten bir gülüştü. "Bedenini özlediğimi fark ettim" derken kadını bileklerinden tutup sertçe arkasını çevirdi ve onu duvara yasladı. "Eminim sende beni özlemişsindir"
Hayır, bunu yapamazdı. Bedeni bu kadar hızlı bir şekilde ikincisini kaldıramazdı. Bileklerinden tutuyordu onu. Elleri erkeğe dokunamıyordu. Neden? Onu duvara yaslamak için başka şekilleri vardı. Geçen sefer de ona ulaşamayacağı şekilde tutmaya çalışmıştı.
O anlık bir dürtüyle kendini onun ellerinden kurtarmaya çalıştı. Ancak Simon'un onu tutuşu sertleşti. "Açıkçası başta sen olduğunu anlamamıştım. Cael'in beni dışarı karşı uyarması dikkatimi çekmişti. Eğer gücünden etkilenmemiş olsaydım gözdemi öldürmüş olmana çok kızardım ama onun yerini almandan yana bir sorun görmüyorum"
Kendisinin yaptığını biliyor muydu? O zaman gücünün nasıl işlediğini de biliyordu. Bu bir cezalandırma şekliydi. Cael yüzünden olduğunu sanmıştı ama bu başka bir sebepti. Lord Simon, bu şekilde bir taşla iki kuş vuruyordu.
Erkek kulağına doğru yaklaştı. "Bana bu yeteneklerini aktardığın karanlık bir çocuk vereceksin" diye fısıldadı. "İlki oldukça başarılı sayılırdı şimdi mükemmeli doğurma vaktin geldi"
Üçüncü kuşta buydu! Gerçekten de ikinci bir çocuk istiyordu. Jerome ona yeterli gelmemiş miydi? İkinci bir çocuk olursa Jerome'a ne olacaktı? Eteğinin yırtıldığını hissetti. Başını iki yana sallayarak kendisini kurtarmaya çalıştı ama işe yaramıyordu. Çok güçlü tutuyordu kendisini. Eğer ellerini kurtarabilirse belki...
İçine girdiğini hissettiğinde gözleri büyüdü. Artık her ikisinin de gerçek yüzleri ortaya çıkmıştı. Bu saatten sonra onun kendisini öldürmesi bile umurunda değildi. İkinci bir çocuk doğurmayacaktı. Jerome, bu kalenin gelecekteki sahibiydi.
Gözlerini sımsıkı kapadı. Çok canını yakıyordu. Geçen sefer ki gibi aynı. Özellikle canını yakmaya hareket ediyordu. Ağzından en sonunda istemsiz bir çığlık koptu. "HAYIR!"
Cael, çığlık seslerini diğerleri gibi gayet net duymuştu. Başını yaptığı işten kaldırıp yukarı baktı ve kaşlarını çattı. Diğerleri de yaptığı işlerden başlarını kaldırmış merakla merdivenlere doğru bakıyordu. Başını iki yana salladı. "İşinize bakın!" derken sesi sert ve otoriter çıkmıştı.
Hızlı adımlarla merdivenlere doğru gitti. Sesin sahibini tanımıştı ve kalbi sancıyordu. Hayır, yanlış duymuş olmayı umut ediyordu. Bree, düşmüş olabilirdi ya da bir yere çarpmış olabilirdi. Onu gizlemeye bu kadar dikkat ettikten sonra...
Merdivenleri çıkıp hızla koridora döndü. Yanlış değildi. Hayır, onu bulmuştu ve kadını köşeye kıstırmıştı. Bree'nin ağlayan yüzü ve arkasındaki neşeyle Simon...
Genç kadının zor dayandığı belli oluyordu. Ona doğru gitti. Gözleri başka hiçbir şey görmüyordu sadece onun acı çeken yüzü vardı sanki. Cael ileri doğru fırladı ama görünmeyen bir duvara çarpıp geri sekti.
Güç duvarına çarpması Simon'un dikkatini çekmişti. Başını kaldırıp ona baktı. Gülümsemesi büyüdü ve bu sefer karanlık bir faeye yakışan korkunç bir kahkahaya dönüştü. Kadını saçlarından tuttu ve sertçe yere doğru eğdi. "Onu görüyor musun, Cael?" diye bağırdı. "Nasıl da basit bir eşya, şuan istesem onu parçalayabilirim."
Çarptığı duvardan doğrulmaya çalıştı. Hiçbir şey yapamıyordu resmen. Kadını onun önünde aşağılamaya çalışması... Bu her şeyden daha rezildi. Cael'in anneye değer verdiğini gördüğü için mi bunu yapıyordu? Gücü onunki kadar büyük değildi. Kaldı ki ağabeyine zarar veremiyordu. Herhangi bir şey yapmaya kalkarsa Bree'ye zarar verirdi.
"Bakma!" diye bağırdı kadın tiz bir çığlıkla. Bu belki de her şeyden daha çok acı veriyordu. Sevdiği adamın karşısında tecavüze uğramak... Ölmek istiyordu. Gözlerinde yaşlar akıyordu. Dudağını öyle sert ısırmıştı ki ağzına kan tadı geldi. "Defol git buradan! Lütfen!"
Daha fazla bakma! Daha fazla görme! Ne kadar rezil bir halde olduğunu anlamasını istemiyordu. Geriye ne kalmıştı ki? Gururu yerlerdeydi. Bedeni istila ediliyordu.
Başını eğdi. İki eli de yumruk olmuştu. "Git lütfen" diye fısıldadı son gücüyle. Canını en çok yakan şeyin ne olduğunu bile bilmiyordu. "Lütfen, bunu izleme"
O kadar çaresizdi ki kendisinden nefret etti. Cael'in arkasını dönmekten başka şansı yoktu. Ona zarar verecekti aksi halde. Ne yaparsa yapsın Simon'a zarar veremezdi. O bariyeri kırsa bile saldığı güç Bree'ye zarar verirdi.
Gururu kırılan ve parçalara ayrılan Bree değildi yalnızca. Sevdiği kadını korumaya çalışırken eline yüzüne bulaştırmıştı. Simon, her ikisini birden mezara gömüyordu.
Karşı koyabilecek hiçbir şeyi yoktu...
Şimdilik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METRES
FantasyCİNLERLE TANIŞIN! HALKIN ZAYIF VE GÜÇSÜZ OLDUĞU, ASİLLERİN İSE GÜÇLE DONATILDIĞI SİSTEMDE ASİL ERKEKLER ÇOCUKLARINI DOĞURMALARI İÇİN KÖLE KADINLARINI TERCİH EDERLER.... BRİANNA, EFENDİSİNİN OĞLUNU DOĞURMUŞ ÇİÇEĞİ BURNUNDA ANNE OLARAK. OĞLUNDAN AYRIL...