İlk uzaklaşan ben olmuştum ondan. Kafamı yere eğerken "Hadi çıkın artık yola!" Dedi Hazar.
Şirvan sanki bunu bekliyormuş gibi arabaya doğru yürüdü. Ben de onun arkasından gittim. Tedirginlik vardı bedenimde. Nasıl olmasındı ki? İlk defa gördüğüm adam ile başka bir şehre gidiyordum.
Şirvan'ın üst bedenindeki kaslar her adımında belirginleşiyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum, tek odak noktam o olduğu için. Fark ettiğini anlayınca hemen kendime geldim. Şimdi de yüzüne bakmak zorunda kalmıştım yan profilinden. Oldukça sertti yüz hatları.
Bu duruma hâlâ alışmamıştım. Oysa az önce hemen alışmış olduğumu düşünmüştüm. Evleneceğime de alışamamıştım zaten.
Kurtuluyor muydum acaba? Evet evet.
Zenginliğini belli eden arabasına bindi. Ben de sakin bir şekilde yanına oturdum. İçimde bir ağrı hissettim. Kolay değildi, evim olarak gördüğüm yerden gidiyordum.
Hazar'a baktım. O da kendi arabasına binmişti.
Bu şehirde 14 yaşından 18 yaşına kadar kalmıştım. Doğduğum yer olmasa da, burada eski hayatımdan çok farklı bir dünya deneyimlemiştim. Bu şehirde babamın kokusu vardı.
Buradan ayrılmak... Gerçekten ne hissedeceğimi bilmiyordum.
Arabayı çalıştırdı. Hazar da arkamızdan geliyordu.
Arabada büyük bir sessizlik vardı.
Şirvan konuşmak istemiyordu galiba. Zaten benimle konuşmak, beni sakinleştirmek mecburiyetinde de değildi. O sadece görevini yapıyordu. Beraber mi yaşayacaktık bu süreç boyunca?
Arkamdaki, Hazar'ın aracını dikiz aynasından izledim. Bizi sollayıp hız limitini ihlal ederek bizden uzaklaşıyordu.
İnsan kendini ne kadar savunmasız hissedebilirdi? Ben son günlerde bu hissi defalarca yaşamıştım.
Hayatınız zaten acıyla doluysa, bu his size ekstra bir armağan gibi gelirdi. Bu belirsiz yolculuğun ne kadar süreceğini bilmiyordum ama tek dileğim, gideceğim şehirde güçlü durmaktı. Zaten acı bu şehri terk ederken benden de uzaklaşmıyor muydu? Uzaklaşmalıydı. Tüm acılarımın sebebi bu şehir değil miydi?
Aklıma annem ve babama veda etmeden ayrıldığım gelmişti. Gözlerimi çabucak Şirvan'a çevirdim.
"Şey...mezarlığa iki dakika uğrayabilir miyiz?"
Şirvan'ın bana dönen bakışları ardından, utangaç bir şekilde sorduğum soruya, kısa bir süre cevap vermeden baktı sadece.
U dönüşü yaparak yönünü değiştirdiğinde, mezarlığa gittiğimizi fark etmem çok sürmedi. Keşke cevap verseydi bir de, gittiğimize dair mezarlığa.
Hangi mezarlık olduğunu söylememiştim ama emin bir şekilde arabayı sürüyordu. Doğru yolda olduğumuzu bildiğim için ses çıkarmadım.
Dağın eteklerindeki mezarlığın paslı kapısının önüne gelmiştik.
"Erken gelmeye çalış. Gün ağarmadan Mardin'den çıkmamız lazım."
Sanırım benimle gelmeye niyeti yoktu. Zaten neden gelsindi ki? Kafamı hafifçe sallayarak kapıyı açtım. Tam inecektim ki Şirvan'ın "Dur" diye uyarısını duydum ve omzumun üzerinden ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YABANİ
ChickLit|| Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın kalbinde adamdan bile daha daha büyük bir yer kaplamıştı. Bunu kabul edemiyordu adam. Kırıyordu döküyordu ama bunu kab...