❉ Yabani| Bölüm 4 ❉

112K 3.8K 919
                                    

Önce oylayalım mı?

Multi : Aden Güçlü (Alla Bruletova)

Çocuk mu dedi? Ben mi yanlış anlamıştım bilmiyorum. Susmayı seçtim. Zira ne söyleyebilirdim ki? Adam bana hakaret etmemişti sonuçta. Boş yere tartışmaya mı girmeliydim?

Sandviçin üzerindeki streç filmi çıkarıp bir kenara attım ve ağzıma götürdüm. Birkaç lokma almıştım.

Karnımın ne kadar aç olduğunu fark etmeye başlamıştım yeni yeni. Şirvan da sandviçini yiyordu. Ben lokmamı küçük küçük çiğneyip bitirdikten sonra ona umutla baktım.

"Sence neler oluyor? Bugün benim düğün günümdü." Diye sordum. Evet, çok komikti ama öyle demiştim işte.

Telefonunu çıkardı ve birkaç şey yaptıktan sonra rehberinden "Kardeşim" yazan isme bastı.

"Kendin sor!" Diye dikte etti ve telefonu bana uzattı. Üçüncü kez çaldığında; umutsuz bir şekilde baktım. Açılmayacaktı sanırım telefon çağrısı.

Sonunda umutsuzluğum, umuda dönmüştü, açılınca hoparlöre aldı elimde iken telefonu Şirvan.

"Sabahın köründe niye arıyorsun lan pezevenk?"

Hazar Şirvan'a küfretmişti. Şaşkınlığıma rağmen ifademi Şirvan'a belli etmeyerek "Şey benim..." Dedim masumane bir sesle.

Hazar'dan uzun bir süre ses gelmemişti. Sonra bir şeyler homurdanmaya başlayıp "Özür dilerim." Dedi. Şirvan tam yanımda, eğlenir bir vaziyette sırıtmaya başlamıştı. Bu adam gülebiliyor muydu? Hayret. Kendimi toparlayarak konuşmaya başladım.

"Ben orada ne oldu diye merak ettiğim için seni aramıştım da."

Sessizlik bir esneme sesiyle bozuldu. Sonra yine sessizlik çöktü. Arabadaki dijital ekrana baktım, saat neredeyse on ikiydi. Evde olmadığımı çoktan anlamışlardı.

Çünkü yengem her sabah sekizde kalkar, herkesi uyandırırdı.

"Daha konak uyanmadı. Senin kaçtığını henüz fark etmediler muhtemelen. Bir haber olduğunda sana haber veririm. Şirvan'a verir misin?"

Şaşırmıştım ama "Tamam." dedim ve telefonu eline uzatmıştım. Telefonu hoparlörden almıştı. Neden böyle yapmıştı ki? Kulağına dayadığında, önümdeki meyve suyundan birkaç yudum içtim.

Şirvan, Hazar'ı dinlerken kaşlarını çatmıştı. Sonra gözleri bana döndü. Bana öyle dikkatli bakıyordu ki yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Mal mıydım acaba?

Şirvan bilmediğim bir dilde konuşmaya başladığında bunun Kürtçe olduğunu yeni yeni anlamıştım. İnsan nasıl dört yıl boyunca kaldığı şehrin dilini bilmezdi ki? Etrafımda bu dilden başka bir şey konuşulmazken hem de; bu garip geliyordu.

Telefonu kapattığında kaşları hala çatıktı.

"Ne oldu?" Gözlerini tekrar bana çevirip "Bir şey yok." Dedi. Sorduğum soruya cevap vermediği için yüzüm düşmüştü. Kesin bir şey olmuştu.

"Hadi yemeğini bitir. Çıkalım yola." Dedi. Kafamı sallayıp, hızlı bir şekilde önümdekileri yemeye başlamıştım. Bitirdiğimde arabayı tekrardan çalıştırdı.

"Sen de mi Mardinlisin?" Cesaret ederek sorduğum soruyla kısaca "Evet!" demişti. Kendi kendime engel olamayarak "Ama diksiyonun düzgün. Hani Mardin'e özgü bir ağız yok konuşmanda." Dedim, soru sorar gibi.

YABANİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin