❤️
Bir dolu adam ile beraber sırtını duvara dayarken etrafına meraklı bakışlar atıyordu. Ellerini arkasında birleştirmiş, soğuk duvara karşı tesiri olmayan ve ona büyük gelen ince gömleğini umursamamıştı. Altındaki siyah, kumaş şort da ince ve beyaz bacaklarını göz önünde bulunduruyordu ki bu hali ile on sekizini doldurmamış gibiydi.
Dudakları beş dakika öncesine göre daha da büzülürken küf kokulu odayı merakla inceledi. Neden burada olduğunu bilmiyordu ama çok ilgi çekiciydi. Demir çubuklar, bir nezarethanede gibi hissettiriyordu. Sanki hapisteydi! Ne de heyecan verici! Tabii asla orada olmak istemezdi çünkü çok korkunç suçlar işleyen insanlar orada olurmuş. En azından yetimhanedeki abla hep öyle derdi.
Parmak uçlarını yasladığı duvarda sessizce ritim tutarken çok fazla kilidi varmış gibi duran kapı açıldı. Yanında duran ve ona göre dev gibi olan adamlar, titremeye başlamıştı. Ne için olduğunu bilmiyordu. Kendi bu kadar ince giyinmesine rağmen üşümüyordu bile. Belki de soğuktan değildi, titremeleri.
Bir saniye sonra odaya giren bedene baktı. O da devasa idi. Siyah, insanı içine çeken gözleri ve uzun kirpikleri vardı. Yüzü esmerdi ve siyah saçları onu daha da havalı hale getirmişti. Üstünde beyaz bir gömlek ve kot bir pantolon vardı. Elleri cebindeydi ve herkese uğursuz bakışlar atıyordu.
Göz bebekleri içeri giren adamdan bir milim ayrılmazken etrafına yaydığı gücü kıskanmış, bu yüzden de pembe, minik alt dudağı bükülmüştü. Keşke o da bu kadar büyük olsaydı. Öyle olsa, üvey kardeşleri ona bir şey yapamazlardı.
İçeri giren adam, en baştan adamları incelemeye başladı. Yanında da birkaç kişi vardı ve sürekli adama bir şeyler anlatıyorlardı. Öylece onu izleyip ne kadar korkutucu ama aynı zamanda etkileyici göründüğünü düşündü. Adam başlı başına bir güç kaynağı gibiydi!
O, öylesine dalmıştı ki, adamın önünde durduğunu bile fark etmedi. İki devasa adamın arasında duruyordu ve boyu onların omuzlarına bile gelmiyordu. Sırf bu yüzden başını kaldırmak zorunda kalmış ve bu yüzden de boynunu çok az ağrıtmıştı. Tatlı canı için yüzü buruşurken adam ona anlamamış gibi baktı. "Bu ne yapmış?"
Arkasındakiler, önce birbirlerine sonra kendisine baktılar. Neden burada olduğunu kendi de pek bilmiyordu aslında. Sadece tanımadığı kişilerin bir yerde toplandıklarını görmüş ve her ne kadar izbe bir yerde olsa da yanlarına gitmişti. Sonrasında da ne olduğunu anlamadan o adamlar tarafından alıkoyulmuştu.
Bu hikâye ona tuhaf gelirken dudaklarını büzdü. Onlardan minik olmak canını sıkmıştı. Ne vardı birazcık daha büyük olsaydı? Çok değil, birazcık sadece.
Arkasındakiler adama olayları anlattığında, adam ona tek kaşı kalkmış halde döndü. "Köstebeği tanıyor musun?"
Köstebek mi?
"Hiç köstebek tanıdığım yok." Dedi, biraz üzgün gibi. Bu adamla konuşurken heyecanlanıyordu ve bir köstebeği olsaydı, onu anlatabilirdi.
Adam sinirlenmiş gibi baktığında, ürktü. Az öncesine göre son derece korkutucu bakıyordu! Öylesine korkmuştu ki başını eğdi. Ellerini de sırtından çekmiş önünde birleştirmişti.
"Dalga mı geçiyorsun?!"
Ah! Demek onu yanlış anlamıştı. Hevesle başını kaldırdı. Şimdi ona kızmasına bile gerek kalmayacaktı. "Hayır, benim hiç köstebeğim olmadı. Bir de köstebekler çok utangaçlarmış, o yüzden benim hiç tanıdığım yok."
Yanında duranlar ona dehşetle bakarken adamın arkasındakiler de acıyor gibiydi. Ne olduğunu anlayamamıştı. Tanıdığı yoktu ki?
Başını adama çevirdiğinde, birden boynuna elini dolaması ile gözleri kocaman açıldı. Minik ince parmakları adamın bileğini tuttuğunda, o sert bakışlarını karşısındaki çocuğun yüzünde dolaştırıyordu. Kendiyle dalga geçilmesinden zerre hazzetmezdi ve bu çocuğun yaptığı tam olarak buydu!
"Kes dalgayı!" Dedi, ölümcül bir fısıldamayla. "Bilgileri sızdıran köstebek kim?"
Bilgi sızdıran köstebek mi vardı? Aklında dolanan soru, bir cevap bulamayınca, daha da korkmuştu. Hem canı acıyordu ve adamın boyu çok uzun olduğu için parmak uçlarında yükselmek zorunda kalmıştı. Dudaklarını ısırdığında, hissettiği korkunun dozu o kadar büyük ve dehşet vericiydi ki gözleri dolmaya başlamıştı. Isırmasına rağmen hıçkırığı mahzende yankılandığında, adamın tek kaşı havaya kalktı.
"Şunu alın." Dedi, elini çekip. O elini çeker çekmez boğazını okşadı. Çok acımıştı canı!
Islak kirpiklerinin ardından huysuz bakışlarını attığı adam, onu umursamadan diğer tarafındaki adama dönmüş ve kendisine yönelttiği soruyu sormuştu. Onları dinlemek istedi ama kolundan tutulduğunda, çoktan sürüklenmeye başlamıştı bile.
Hızlı hızlı kolundan çekilirken birkaç kez yere düşmüştü ama onu tutan adam umursamamıştı. Yaklaşık bir dakika sonra bulunduğu odaya baktı. Sadece bir yatak ve pencere vardı. Dolu gözleri ile onu buraya bırakan adama baktı. "Ben neden buradayım ki?"
Titrek, çocuk gibi çıkan sesine karşı adam ona döndü. Karşısındaki genç, araştırdığı kadarı ile yirmi bir yaşındaydı. Doğrusu, bunu herhangi birine söylese asla inanmazdı çünkü genç on beşinde görünüyordu. Sarı, ensesine kadar gelen saçları parıldıyordu ve ela gözleri, ağladığı için kırmızılaşmış, daha hoş bir renk ortaya çıkarmıştı.
"Köstebeğin yerini söylemediğin için." Dedi, adam. Ona acımak istemiyordu. Ya da yardım etmek? Kesinlikle canına susamıştı, tamam mı?
"Ama tanıdığım köstebek yok ki." Dedi, biraz daha acıklı bir sesle. Derdini anlatamayan minik bir kedi yavrusu gibi görünüyordu. Köpek dişlerinin normalden biraz daha büyük olması, kesinlikle öyle bir hava kazandırıyordu.
"Oğlum," Dedi, adam sinirle. "Hayvan olan köstebek değil, hain olan köstebek."
Çocuğun dudakları daha da büzülürken omzunu silkti. "Hain tanıdığım da yok." Huysuz konuşması onu tatlı yapabilirdi ama kurtuluşu bu adamın elinde değildi. "Ben bilmem! Pusat Bey ne derse o."
Bu sözlerden sonra kapanan kapıya baktı. Ne yapacaktı şimdi? Bakışları dizlerine düştüğünde, yeni yeni fark ettiği acı ile gözleri dolmuştu. Dizlerinde bir sürü çizik vardı ve canını yakıyordu. Sağ dizinde hafif kanlanmış yaraya bakıp burnunu çekerek yere oturdu. Kanlı dizini kendine çekip ufak bir öpücük bıraktı. Yetimhanedeki abla böyle yapınca hep acısı azalırdı. Birazdan acısının geçeceğini düşünüp dizlerine sarıldı.
Göz yaşı beyaz yumuşak yanağından kayıp boynuna aktığında, alt dudağını ısırdı. O güçlüydü, en azından ufacık bir acı ile ağlamazdı. Göz ucuyla dizine baktı, hemen ardından da iç çekti. Ağlamayacaktı! Aniden bıraktığı hıçkırık ile inledi. "Annemi istiyorum!"
*****
Merhabaaaa
Nasılsınız?
Yeni bir kitap, yarın yks sınavının olduğundan habersiz bir kitap...
Umarım beğenmişsinizdir
Beğenmişseniz zaten oy verirsiniz
Beğenmediyseniz de nedenlerini yazabilir misiniz?
Hepinize neşeli günler 🥰😍💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASUM -GAY
RomansaMete ile Pusat Suç makinesi ve Masumluğun tanımı (Bebek gibi) Sanıldığının aksine Pusat asla Mete'ye zarar vermezdi. O, onun saflığına, hareketlerinin çocuksuluğuna, düşüncelerinin masumluğuna aşık olmuştu. Her baktığında içinde heyelanlar yaratan...