Bence hatırlamak için hemen bir diğer bölümü okuyun çok bağlantı yok ama ben bile yazarken ne olmuştu diye unutup açıp okudum ldmdlsöfelgöd
Summertime sandness ve piazza dei miracoli için de playlist hazırladım, aynı zamanda diğer kitapların playlistleri de spotify profilimde var. Biyografimdeki linkten bakabilirsiniz.
...
Jennie
"Kandırmak kadar iyi yaptığın hiç bir şey yok değil mi?"
Sesi kulaklarımı, şeker gibi olan ama yine de ağır gelen kokusu burnumu, her türlü kötülüğe rağmen hep kusursuz olan görüntüsü ise gözlerimi ele geçirmişti. Görüntüsünün kusursuzluğu, her şeye rağmen güzel ve saf olan bir kızdan çok, korkutucu bir porselen bebeğe benziyordu. Tüm duyularımı aldığı yetmezmiş gibi korkunç görüntüsüyle de zihnimin kendine gelmesini engelledi. Sesi yine kulaklarımda çınladı. "Çaldığın hayatım sana iyi hissettiriyor mu?"
İlk cümledeki sakin, suçlayan tavrının aksine bu sefer ses tonunda öfke vardı. Ona itiraz etmek, sadece aşık olduğumu söylemek ve hiç bir şeyi isteyerek yapmadığımı söylemek istedim.
Görüntüsünü ilandan bu yana ilk kez bu kadar net görüyordum, ilanda gördüğümde ona kızmak istemiştim. Gelip her şeyle yüzleşmek yerine kaçıp gittiği için ona bağırmak istemiştim.
Ama şimdi görüntüsü tüm canlılığıyla zihnimdeydi ve her kelimesi o kadar duyguluydu ki, beni bu hikayenin yıkıcısı olduğuma kolayca ikna etti. İknasının üstüne de özür dileme, sarılma ve özlem hislerini uyandırdı. Belki sıradan kız kardeşler için bu tepkiler sıradandı ama ben, kaybolduğu günden beri Daphne'ye karşı hiç birini hissetmemiştim.
Ne özlem, ne acıma, ne sevgi hissetmiştim. Belki duygusuzca gelecek kulağa ama, yıllardır ablam olan kızın eksikliğini bile hissetmemiştim. Bu yaşıma kadar yaşattığı kötü anıların eksikliğini neden çekecektim? Beni suçladığı şeyde suçsuzken neden pişman olacaktım? Neden ona acıyacaktım, yıllarca bu aile içinde acınası durumda olan ben değil miydim, bana kimse acımamıştı. O gittiğinde ailem beni sevmiş, düzenli bir ilişkim ve iyi giden bir hayatım olmuşken neden yokluğuna üzülecektim?
Tüm bunlar aklıma geldiğinde, korkum için kendi kendime hak verdim. Varlığında hiç bir şeyim iyi değilken, tekrar var olmasından korkuyordum.
Ama bütün bunlar bir köşede dursun, zihnime gelip öyle duygulu, öyle içten söylemişti ki acımasız kelimelerini, hissetmediğim için geçerli sebeplerim olan bütün olumlu duyguları hissettim.
Yatağımda cenin pozisyonunda, gözlerimi açmaya korkarak duruyor ve rüyama gelip beni soktuğu hale sımsıkı yumduğum gözlerimden sızan yaşlarla tepki veriyordum.
Varlığını hissetmek berbat hissettirmiş, kelimelerinin hissettirdikleri daha da berbat hissettirmişti. Altı aydır ona ne kadar öfkeliysem, ne kadar kızgınsam hiç biri iki saniyelik özlem ve pişmanlık kadar yoğun olmamıştı. Bütün hissetmediklerim birden gelmiş ve boğazıma yapışıp beni boğmaya başlamıştı. Öyle ki gözlerimi açmaya korkmuş, gözyaşlarım canımı yaksa da sımsıkı yumuyordum.
Hissetmeye korktuklarımla zihnime girip, beni manipüle etmişti.
Sesi hala kulaklarımdayken, omzuma bir elin değmesinden hemen sonra sevgilimin endişeli sesini duydum. "Jennie?" Gözyaşlarım yüzünden yüzüme yapışmış saçlarımı çekip, baş parmağıyla akan yaşımı sildi. "Güzelim, aç hadi gözlerini." Titreyen bedenimle korkarak gözlerimi açtım. Karanlığa rağmen gözlerimdeki korkuyu görmüş, açar açmaz gözümün kenarına küçük bir öpücük bıraktı. "Bebeğim..."
Yüzüme küçük öpücükler bırakmaya ve beni sakinleştiren sesiyle bir kaç güzel kelime daha mırıldanmaya devam etti.
Sonunda biraz kendime gelebildiğimde, yatakta hafifçe yana kaydım ve gelmesi için yer açtım. Muhtemelen diz çökmekten acıyan dizlerine dikkat ederek yanıma uzandı. Sıcak bedenine beklemeden sarıldım. "Rüyama geldi."
Sesim ağlamaklı ve cılız çıkmıştı. Hafifçe saçlarımı okşadı ve benim aksime rahatlatan sesiyle konuştu. "Sadece bir rüya. Gerçek değil."
Olumsuz anlamda başımı salladım. Tekrar konuştuğumda, sesim artık bazı kelimeler anlaşılmayacak kadar titrekti. "Hayır. O benim zihnimin uydurduğu bir şey değildi. O geldi, onu rüyamda görmedim o rüyama geldi."
Beni daha sıkı sardı ve daha çok kendine çekti. "Sakin ol ."
Onu bıktırmamak adına gözlerimi kapatıp boynuna sokuldum ve daha fazla bunun hakkında konuşmadım.
Dakikalarca öyle durduktan sonra başımı kaldırdım ve tüm gün çalışmış yorgun yüzünde baş parmağımı gezdirdim. "Akşam planımızı berbat mı ettim?"
Olumsuz anlamda başını salladı. "Yemek hazırlayıp seni kütüphaneye götürecektim." Bedenimi yavaşça yatağa bırakıp odamızdaki küçük kütüphaneye gitti ve bir Jane Austen romanı seçerken konuştu. "Ama planı buraya da taşıyabiliriz."
Eline aldığı kitaptan rastgele bir sayfa açtı ve gülerek, şairane bir tonda okudu. "O bir güzellik abidesidir! Zekası öyle kusursuz, ruhu öyle olgun, hareketleri öyle zariftir ki."
Gülümsedim ve hissettirdikleriyle bütün olumsuzlukları silmesine yine izin verdim.
Dünyanın en kötü kabusu, en kötü olayı bile onun verdiği güvendelik hissini öldüremiyor ve günün sonunda yine kendimi, her şeyi boşvermiş onu izlerken buluyordum.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nemesis || jenlisa
FanfictionJennie etrafında şaşkınlıkla duran adamlara ve yerde yatan, afallamış kıza bakarken, sırıtarak konuştu. "Bu oyundan hepiniz, tek bir sıyrık bile almadan ama ölmüş olarak çıkacaksınız" Kitap ismini, yunan mitolojisindeki intikam tanrıçası olan Nemesi...