NEMESIS

342 34 21
                                    

...

Pijamalarını çıkarmamış, hatta ayağına düzgün bir ayakkabı bile giymemişti. Zaten yanında çığlık atarak ağlayan insanlar da kendinden pek farksız değildi.

Jennie turuncu, bir filmde görse göz alıcı olduğunu düşüneceği ve hayranlıkla bakacağı alevleri, dolu dolu gözleriyle izliyordu.

Diğer yakınların aksine, oraya birkaç dakika önce gelmişti. İlk saniyelerde sakinliğini koruyarak yardım edebileceği bir şey olup olmadığını sordu itfaiyecilere. Gittikçe büyüyen alevlerle cebelleşen adam için, Jennie'nin yardım teklifi büyük bir nimetti. Biri hızlıca başına o kırmızı kasklardan geçirdi ve eline bir tüp tutuşturup, onu küçük alevlerin olduğu kısma sürükledi. Jennie ilk başta panikledi, kocaman tüpü kendisine bırakıcak kadar çaresiz olduklarını düşünmek onu korkuttu. Sonra korkunun bir yararı olmadığına karar verip -ki bu karar da sadece bir iki saniye sürdü- yangınla ilgilenmeye başladı.

Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki... Genç kız ne ara uyandı, yataktan kalktı ve bütün arabaların önüne atlayarak buraya koştu hatırlamıyordu bile. Elindeki tüpü beceriksizce sağa sola sallarken de, ne yaptığını bilmeyen elleri deli gibi titriyordu. Aklından tek geçen buydu; "ne kadar hızlı ilerleyen bir gece diyordu" iç sesi. Ve o dakikada, iç sesini haklı çıkartacak bir manzara gördü. İtfaiyeciler ve bir ambulans görevlisi, pek de dikkatli olma gereği duymadan dükkandan bir sedye çıkardı.

Yarım bir vücut.

Bacaklarına kadar, yamuk yumuk bir şekilde yanmış ve yüzü de simsiyah küllerle kaplı.

Jennie elindeki tüpü düşürdü ve anında kesilen soluğu yüzünden kafasındaki kask onu daha da boğmaya başladı. Hızlıca kasktan da kurtulup derin bir nefes aldı. Aldığı derin soluğu duyamamıştı, alev sesleri yüzünden değil, simsiyah surata rağmen yakının yüzünü tanıyan,köşedeki kadının çığlığı yüzünden.

Sedye dükkanın önündeki kargaşayı arttırdı. Kadın dizleri üzerine çöküp bağırarak ağlarken, omzuna dokunan insanları eliyle kabaca itti. "Bırakın beni!"

Ayağa kalktığında itfaiyecilerden birinin üstüne atlayacakken engelledi. "Bir şeyi beceremediniz, kızım sizin yüzünüzden..." cümlenin devamını getiremedi, tekrar hıçkırıklara boğuldu.

Bir süre sonra bir ceset torbası geldi ve kadın da hastaneye götürüldü.

Jennie bu sırada sadece sıkışan kalbiyle izledi olanları. Biri ölmüştü. Birinin hayatı bitmişti. Onun Lisası da ölümün ucundaydı. Birtanem diye sevdiği, yüzüne sevgi dolu öpücükler kondurmaktan bıkmadığı, hayatın bütün acımasızlıklarına birlikte göğüs gerdiği, her üzüntüsünde sadece varlığıyla gözyaşlarını dindiren kadın alevler içindeydi. O an nefret etti ölümden. Kitaplarda tutkuyla bahsedilen ölümden nefret etti. Zihninde büyük bir fırtına başladı, nasıl ince bir çizgiydi bu, nasıl büyük bir haksızlıktı? Jennie o an hızlıca emin oldu, Tanrı gerçek değildi. Gerçek olsaydı kalbimin yarısı olmadan yaşayamacağımı bilir, onu benden alacak bu duruma engel olurdu diye geçirdi içinden.

O an, Lisa'nın olmama ihtimali, onsuz yaşayacağı hayat geldi gözünün önüne ve geçirdiği panik atağı umursamadan girdi restorana.

Birkaç görevli bağırdı arkasından ama dinlemedi küçük kız. Bazı yerleri büyük alevler yüzünden yandı, yine umursamadı ve alev sesleri arasından sevgilisine seslendi. "Lisa!"

Deli gibi ağladığını o zamana kadar fark etmemişti. Yürüdü, yangın yüzünden restoranın neresinde olduğu bile belli değildi. "Lisa lütfen cevap ver nolur!"

İtfaiyecilerin ayakları yanacağından giremediği restoranda kızın çaresiz adımları sevgilisinin ismini bağırıyordu.

Öksürdü, öksürükler arasından yine ismini sayıkladı. "Lisa lütfen!"

Alevlerin acısını hissetmedi bile, ayakları deli gibi yansa da uğraştı yürümeye.

Bir yere girdi, büyüklüğü yüzünden muhtemelen mutfaktı. Jennie yine aynı ismi sayıklayıp durdu ama bu sefer ayakları onu taşıyamadı ve alevlerin arasına düştü.

Ama yangının bütün gürültüsüne rağmen duydu sevgilisinin nefes sesini.

Sürünerek gitti o tarafa. Güzel bedeninin bir kısmı yanmıştı, Jennie neredeyse saçlarını da tutuşturucak alevleri hemen çekti ve alevlerin olmadığı minik bir köşeye sürükledi sevgilisinin bedenini. Kafasını dizlerine aldı. "Lili" Lisa hafifçe gözlerini aralamayı denese de başaramadı. Jennie hemen itiraz etti. "Burdayım ben merak etme, yorma kendini bebeğim." Ne yaptığını bilmeden sevgilisinin tozlu yüzüne küçük öpücükler bırakmaya başladı.

Kafasını kaldırdı ve gözleri hızlıca kolay bir çıkış aradı. Lisa bütün gücünü toplayıp personel çıkışını parmağıyla göstermeyi denedi. Pek başarılı olamamıştı ama anladı Jennie onu, hemen o tarafa yöneldi.

O kadar mutlu ama o kadar telaşlıydı ki hareketleri. Kurtarmıştı işte sevgilisini.

Ama düşündüğü gibi olmadı, bir el kabaca saçlarına dolanarak onu çıkışa sürüklemeye başladı. Jennie ne olduğunu anlamadan sıkıca tuttu sevgilisini, onu şiddetle, alevlerin arasından sürükleyen kişiyi görmeye çalıştı ama başaramadı. En sonunda el, Lisa'yı alevlerin bir köşesine atıp Jennie'yi daha sert çekiştirdi.

Küçük kız deli gibi çırpındı, boğazı yırtılana kadar, nefesi kesilene kadar bağırdı. "Sen kimsin?! Bırak beni!"

Deli gibi hıçkırarak ağlarken ve çırpınırken, sonunda onu sürükleyenin elini çizebildi. Bir an için yine kazandığını sandı. Kafasına aniden yediği darbeyle bilincini kaybetti.

...

Eli küçük kızın saçlarındayken, biraz önce alevler arasında bıraktığı, öldürdüğü kız için üzülmedi bile. En ufak bir vicdan azabı çekmedi, Jennie'yi kucakladı ve itfaiyecilere götürdü. "Onu buldum!" İtfaiyeciler Jennie ile ilgilenirken devam etti. "İçeride başkasını bulamadım." Görevli başını salladı.

Kız eve döndü, gözlerindeki öfke sönmüştü artık. Artık mutsuzluk sebepleri gülümsemiyordu.

...

nemesis || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin