NEMESIS

229 23 1
                                    

...

Daphne gergince, oturduğu plastik rahatsız sandalyede kıpırdandı. Karşısındaki kız onu öyle geriyordu, öyle büyük bir tehdit olarak görüyordu ki...

Onu boğazlayıp, bütün bunları nereden bildiğini sormamak için tutuyordu kendini.

Alice onu uçurumun kenarına getirmişti ama Jennie ile olduğu seferin aksine, bu sefer oraya masa ve sandalye koymuştu. Uyduruk da olsa koymuştu. Önlerindeki masada iki tane Cola duruyordu. Sert rüzgardan uçmayacak ama hafifçe sallanacak kadar içilmişti ikisi de.

Alice ortamı çok sessiz bırakmadan konuştu. "Bak neyden bahsettiğini gerçekten bilmiyorum." Daphne dıyar duymaz göz devirdi, küt saçlı kız buna rağmen devam etti. "Ben senden tarifi aldım, yaptım ve döndüm Daphne."

Daphne alaylı bir şekilde güldü. "Öyle mi? O fotoğraflar neydi o zaman?"

Alice anlamaz bakışlarıyla atıldı ve savunmaya geçti. "Ne fotoğrafı ya?! Bilmiyorum diyorum."

Daphne öfkeyle sözünü kesti. "Aptalı oynama bana!" Yerinden kalktı ve aralarındaki masaya öfkeyle, sert bir tekme atıp uçurumdan düşmesine sebep oldu. Alice'in göz bebekleri korkuyla büyüdü ve sandalyesinde kasıldı. Daphne aralarındaki tek engeli kapatmanın memnuniyetiyle yaklaştı kıza. "Hayatını mahvederim senin duydun mu beni? Daisy'e vereceğin en küçük zararda mahvederim hayatını!"

Artık Alice de öfkeleniyordu. Sandalyesinden kalktı ve bağırdı. "Yeter be! Sana da laf anlatılmıyor, neyden bahsediyorsun, Daisy kim onu da bilmiyorum. Artık ne bok yediysen, git bir terapiste falan ya deli midir nedir!"

Alice uçurumun başındaki arabasına bindi ve gazı kökleyip oradan çabucak ayrıldı.

...

Daphne uçurumda çok kalmamıştı. Sinirinin yatışmasını bekledi, bir süre yatıştıramayınca önündeki masa ve sandalyelere tekmeler savurdu. En sonunda dünyanın dönmeye devam ettiğini zihni idrak edince de ayrıldı ordan.

Oturmayı düşündü ama uçurumda resmen kasvetli bir rüzgar, rahatsız edici bir melankoli havası vardı.

Kursa da dönmedi, Alice döndü mü diye de düşünmedi, tek odağı eve gidip sevgilisini görme ihtimaliydi.

Kursu hafta sonlarıydı yani muhtemelen, - eğer alışverişe falan gitmediyse - Daisy evde olmalıydı.

Anahtarını yorgun argın kilide yerleştirip içeri girdi. Bütün yol boyunca yaşananları çözmeye çalışan zihni bitkin düşmüştü. Devamlı telefonunu açıp mesajlar ve o fotoğraflar gerçekten var mı diye bakan bedeni ise, hem zihninin yükünü taşımakta hem de yaşama devam etme görevini yerine pek getiremez haldeydi.

Ferah dairesine girdiğinde biraz olsun rahatladı. Saat daha erkendi ve sevgilisi muhtemelen uyuyordu.

Önce kendine bir kahve yapmayı, toparlanmayı düşündü. Sonra da vazgeçip dolaptan bir viski çıkardı. Özel bir bardak aramadan, çirkin bir su bardağına doldurdu viskisini. Oturup yanında çikolata yiyecek, limon sıkacak veya buz koyacak hali yoktu. Keyif viskisi değildi bu, karşamanın verdiği kaçış isteğiyle koyulan bir viskiydi.

Camın önüne gitti, geceden kapattıkları güneşliği ve ince, süslü perdeyi hızla kenara çekip İngiltere'nin 10. Kattan manzarasını gözler önüne serdi.

Büyük, uzun plazalar ve onların yanında minik duran, ama pek se minik olmayan apartman ve oteller.

Kızıl saçlı kız bu residantı da bu hevesle tutmuştu. Küçük evlerden, herkesi izleyebileceği yükseklikte büyük bir eve geçme hevesiyle...

Daisy ev konusunda pek de seçme hakkına sahip olamadı. Daphne ile tanıştıktan bir süre sonra yanına taşındı ve pek de tarzı olamayan, sadece içindeki aşık olduğu kadını gördükçe gözüne güzel gelen bu eve taşındı.

Daphne sevgilisine ailesinden neredeyse hiç bahsetmedi. Annesi ölmüştü, bu doğru. Bir babası vardı, pek de iletişimleri kalmamıştı, kısmen doğru. İki kız kardeşi vardı, ablası uzun süre önce Yunanistan'da bir adamla evlenmiş ve oraya taşınmıştı, pek de iletişimleri yoktu, bu da kısmen doğru. Ablaları Emma evlenip taşınsa da, onlarla iletişim kurmama sebebi babasıyla arasındaki daimi rekabet haliydi. Babası muhtemelen kızıyla gurur duyma adı altında bu rekabeti sonsuza kadar sürdürebilirdi ama Emma, sevdiği adamla huzurlu bir hayat yaşamayı seçmişti. Ve bir de küçük kardeşi vardı. Jennie hakkında Daisy'e söylediği şeyler üstü kapalı bilgilerden ibaretti. Jennie ile dış görünüşlerinin benzerliğinden bahsetmişti. Nasıl da alakasız saç ve göz renkleri olduğundan, ama yan yana geldiklerinde yüz hatlarının ve enerjilerinin bir fırtına gücünde olduğundan... Ve gözlerinden. Kızdıklarında ikisinin de kızıla çalan, muhtemelen karşısındakini korkutan gözlerinden ve o, her şeyi yakıp yıkma gücünde olan, su yüzündeki zerafetlerinin ardındaki derin öfkeden bahsetmişti. Ne Lisa konusu açıldı, ne de Jennie'nin yanlış bir şey yaptığından bahsetti. Baktı ki duygusallaşıyor, yine öfkeleniyordu, hemen üstü kapalı bir "artık görüşmüyoruz, ayrı yollar seçtik." Klişesiyle kapattı konuyu.

Ama işte, uzun süredir birlikteydiler ve Daisy uykulu bir şekilde, üzerinde Daphne'nin tişörtüyle salona gelip, onu viskiyle manzarayı izlerken bulunca bir şeyler döndüğünü anladı. Yeni uyanmış, hafif kısık çıkan sesiyle sordu. "Kursta değilsin?"

Daphne onun sesini duyar duymaz döndü. "Hiç gitmek istemedim, yarı yoldan döndüm."

Daisy aralarındaki mesafeyi kapattı. Kollarını beline sarmadan hemen önce, su bardağını elinden alıp sehpaya koydu. Kızıl saçlı kız, sevgilisinin gül kokan saçlarına burnunu gömdü ve kokusunu içine çekerek sımsıkı sarıldı ona. Daisy parmaklarını ensesinde hafifçe gezdiriyor, diğer eli de aynı ufak hareketleri belinde gösteriyordu. Dudakları ve şefkat dolu sesi ise, onu korkutmak istemeden, çekine çekine söyledi aklındakini yumuşatarak. "Noldu sana? Çok yorgun duruyorsun."

Daphne ona daha sıkı sarıldı, bir şey söylemeye cesaret edemedi. Nefret ediyordu ona yalan söylemekten.

Sessizlikte yanıtlanan sorusunu ise Daisy şimdilik üstelemedi. Ama endişeliydi, sevgilisini hiç bu kadar kendinden bıkmış bir vaziyette görmemişti.

Ve farkında olmadan, doğru bir çıkarım yapmıştı. Eğer elindeki mesajlar olmasa, Daphne kesinlikle delinin teki olduğunu ve her şeyi kafasından uydurduğunu düşünecekti. Öyle iyi bir ikna etmişti ki Alice onu...

Ama Daphne, masum bir kızı suçlama düşüncesinden de rahatsız oldu. Sonunda, sevgilisinin kollarında dururken kararsızlığı biraz olsun şekillendi. Ona yazan Alice değil başkasıydı ve Alice'i bu işin içine katmak, masum birini bu ölüm oyununa haksızca almak zalimlikti.

En azından öyle sanıyordu.

Bilmiyordu karşısındakinin ne kadar iyi bir manipülatif olduğunu. Karmasını bulduğunu, aşkı Daisy ile yaşadığında, kardeşi ve Lisa'nın ilişkisini biraz olsun anladığını sanıyordu.

Atladığı şey ise, bu oyunda herkesin haksız olduğuydu. Ve aşık olmak onun karması değil, muhtemel sonuydu.

...

nemesis || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin