Jennie
Romantizm her şeyi güzelleştirebilir öyle değil mi? Soğuk ve herkesin hava yastığı gibi olduğu havalar, terden yapış yapış olmuş vücutlarla dolu sahili ve kumsalı, aşk acısıyla ağlamayı, kaybetmenin hüznünü. Her şeyi güzel kılabilir.
Peki gerçekten kaybettiysek?
Mutluluklar dilemekten, siktiri çekmekten ya da hüzünlü elvedalardan bahsetmiyorum. Birini bırakıp gitmenin ya da terk edilmenin acısı değil sözünü ettiğim kayıp. Ya o kişi dünyada değilse? Gidişinin ne bir haberi verildi, ne de bir elvedaya fırsatı oldu benim sevgilimin. Hiç romantik olmadı acısı. Gidişinden ders çıkarıp olgunlaşamadım, hayat denen oyundaki yol arkadaşımı kaybettim sadece.
Ne tuhaftı o ilk gün hastaneden çıkıp eve gitmek. Mor anahtarlığa bağlı anahtarımı taktım kilide, bize ait olan evin kapısını açtım yavaşça. Ne tuhaf, bir evin bu kadar şey hissettirmesi. Son içtiğimiz şarabın kadehleri hala masada, beraber film izlerken uyuyakaldığımız kanepe hala dağınık, bütün eve bizim kokumuz sinmiş. Kavga ettiğimiz camın kenarında, günlerdir sullanmadığı için kurumuş vazodaki çiçeklerimiz, altlık koymadığımız için oluşan sehpadaki lekeler...
Çığlık attım. Başka hiç bir şey gelmezdi elimden, iyi ve tiz bir sesten başka. Çığlığımla birlikte kafamda yankılandı sesi. "Güzelim, yumurtayı haşlayayım mı omlet mi yapayım?"
"Jennie, bebeğim koşu saati."
"Bu akşam bir yemeğe çıkalım mı?"
Hepsi yok olmuştu. Bu ev, anılarımız ve o. Basit bir külden ibaret olmuştu. Bir daha asla duyamayacaktım. Daha çok bağırdım, her gün duyduğum ve her şeyin üstesinden gelecekmişim gibi hissettiren iki kelimeyi, onun sesinden son kez duydum.
"Seni seviyorum."
...
"Daha iyi misiniz?"
Başımı olumlu anlamda salladım ve yaşlı doktorun huzursuz edici sesi yerine, yaşadığımı yüzüme vuran düzenli bip sesini dinledim.
Bip...bip...bip
"Babanız eşyalarınızı sizin yerinize almış ve eve taşımış, birazdan da sizi almaya gelecek."
Bip...bip...bip
Düzenli ritim bazen sinir bozucudur, hele ki size yaşadığınızı söylüyorsa.
Ama kafadan gidik olmanın iyi yanları da var, mesela sorguya çekilmiyorsunuz. Benden korktuklarından mı yoksa bir dava bile açılmadığından mı bilmem ama hiç bir polis bana sevgilimin ölümüyle ilgili soru sormaya gelmedi. Babam ve doktorum dışında kimse gelmedi. Kimseyle de konuşmadım. Ama doktorumu şereflendirmek adına, 5 aylık tedavimizde onunla karşılıklı bir iletişim kurmaya karar verdim. Tedavi biterken karar verebildim. "Babama gerek yok, evimi biliyorum lütfen taburcu işlemlerim başlatılsın."
Uzun ve açık bir cümle. Umarım profesörün beklentilerini karşılamıştır. "Maalesef Bayan Kim, akıl sağlığı raporunuz buna müsade etmiyor."
Babam içeri girdi. "Kızım, bütün evrakları hallettim çıkabiliriz."
Doktor soluma geçip serumum ve bağlı makinelerle uğraşırken, yangından sonra pek bir sevecen olan babama baktım. "Daphne hakkımda bir şey söyledi mi?"
Babam boğazını temizledi ve buna cevap vermek adına doktoruma soran bakışlar attı. "O benimle de pek iletişime geçmiyor. Sadece Amerika'da olduğunu biliyorum."
Uzun lafın kısası beni eve götürdü, yemek yedirdi, konuşmaya çalışmadı çünkü normalde de sohbet etmeyiz. "İyi geceler kızım."
Babam hasta bakıcılık olarak pek de başarılı bir seçim değildi tabii. Birkaç gün sonra uçurumun kenarında ağlamamdan da anlaşılıyordu.
Şimdi yine aynı uçurumdayım, o gün söylediği gibi tekrar ağlamak için değil, onunla konuşmak için.
Bacaklarımı sarkıtıp oturdum sert, toz topraklı kenara. Mırıldandım bir deli gibi. "Burada mısın?"
Ses gecikmedi. "Burası tek senin dinlenme alanın değil."
Başımı sesin geldiği tarafa çevirmedim, uçurum manzarası soluk teninden iyiydi. "Beni nasıl buldun?" Diye sordum, onu ilk gördüğümde akıl edememiştim bu soruyu. Onu tanıdıktan sonra aklıma gelmişti bir tek.
"Gazetelerde epey ünlüsün." Yanıma oturup bacaklarını sarkıttı. "Lisa benden bahseder miydi?"
Yutkunmama sebep olan o güzel ismi. "Bazen. Bir zamanlar birlikte yaşadığınızı söylerdi, seninle gurur duyduğunu söylerdi."
Hafifçe gülümsemişti, sanırım yani. "Tatlıdır Lisa." Bana döndü, ben ona bakmamama rağmen elini uzattı ve bir türlü çıkaramadığım ismini söyledi. "Alice."
Sonunda. Elini sıktım. "Jennie."
Lisa ile aynı üniversitede okumuşlar. Uzun süre yurt arkadaşı olmuşlar ve bir süre sonra eve çıkmışlar. Sonra da kader ve özel ilişkiler ikisini bir şekilde ayırmış. Hakkında tek bildiğim bu, sevgilim bu kadarını anlatmaya zahmet etmişti.
Ama bu kız beni bulup yardımcı olmaya uğraştığına göre, birkaç cümleden çok daha fazlası olmalıydı. "Benden ne istiyorsun peki?" Mantıklı bir soruydu, niye bulmuştu beni sonuçta.
"Sen ona ne yapmak istiyorsun?"
Buradaki "o" Daphne oluyor, nedense ismini bir türlü kullanmıyoruz. Hiç düşünmedim sorusunun cevabını. "Aynılarını yaşasın istiyorum."
Gözlerinin içine bakarak bunu söylemem onu biraz korkutmuş gibiydi, ortamı yumuşatmak için gülümsemeye çalıştı. "Peki onu bulabildin mi?"
Başımı olumlu anlamda salladım. "İngiltere'de. Dibimizdeymiş bunca zamandır." Derin bir nefes aldım. "Sevgilisyle mutlu mesut yaşıyor, bir pastacılık kursuna gidiyor ve okuduğu o saçma bölümden bir iş yapıyor."
Alice güldü. "Seni bu yüzden buldum. Sana sadece onun yerini söyledim ve tüm öğrendiklerine bak. İntikam alacak acıyı çeken ben değilim sensin, senden istediğim de bu."
...
Karmaşık gidiyorsa yavaşlatalım olay akışını
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nemesis || jenlisa
FanfictionJennie etrafında şaşkınlıkla duran adamlara ve yerde yatan, afallamış kıza bakarken, sırıtarak konuştu. "Bu oyundan hepiniz, tek bir sıyrık bile almadan ama ölmüş olarak çıkacaksınız" Kitap ismini, yunan mitolojisindeki intikam tanrıçası olan Nemesi...