Koç - Bölüm Yirmi Altı : 'Bekletmeyeceğim.'
"Gidelim ya kafa dağıtırız." dedi Soner ayaklarını yere uzatarak. Armağan göz devirdi ve bana döndü. "Okul çok umrumuzda da kafa dağıtırız diyor." dediğinde kıkırdadım. "Aman be Armi." dedim elimi 'boşver' anlamında sallarken.
Sıkıcı bir okul gününden sonra antrenman için toplanmıştık. Takım giyinmek için soyunma odasına gitmiş, biz ise spor salonunun bir köşesinde yere çökmüştük. Hava soğuk olduğu için üzerimizde Armağan'ın asla yanından ayırmadığı poları vardı. Pazar günü on ikiler için yapılacak parti hakkında konuşuyorduk. Partiyi okuldaki hocalar düşünmüş, müdür yardımcımız ayarlamıştı. Okula yakın bir kafede yapılacak, sadece öğrenciler olacaktı. Ve onların yanında getirdiği kişiler.
"Gidiyoruz o zaman." dedi Soner. Armağan ile aynı anda kafa salladık. Oğuz içi geçmiş bir amca olduğu için başta gitmeyeceğini söylemişti. Bize de kötü olacağını falan söyleyip vazgeçirmeye çalışmıştı. Bizde başa kararsız kalsakta gitmeye karar vermiştik. Oğuz'u ise ikna ederdik. Biz varız diye kesinlikle gelirdi.
Kapıdan içeri giren Özgür ile direkt çakıştı gözlerimiz. Dün şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra Sergen hocanın çağırdığını söyleyerek kaçarcasına gitmişti. Kartal ise arkasından on saat dalga geçmiş, Cenk abi kafasına çorap atınca susmuştu. Komik anlardı.
"Hoş geldin Koç. Gelsene, sana da yeter." dedi Soner hafif toparlanıp poların ucunu kaldırmıştı. Özgür gülümsedi. "Takılın siz, ben birazdan ısınırım zaten." diyerek elini kabanının cebine soktu. Üzerinde siyah bir eşofman altı vardı, siyah spor ayakkabılar ve siyah kabanı ile tamamen siyahlara bürünmüş gibi olsa da, kabanının altından gözüken beyaz sweatshirti vardı. Beyaz rengini ona çok yakıştırıyordum. Aslında ben Özgür'e her şeyi fazlaca yakıştırıyordum.
Anneanneme yeni aldığım kıyafetleri gösterirken; 'çuval giysen yakışır sana' diyordu. Onunki de o hesaptı.
Takımdakiler tek tek sahaya gelmeye başladığında yavaşça ayağa kalktım. Dünkü rezil halimden sonra bugün daha çok özenmiştim kendime. Altımda siyah dar kotum, üzerimde geniş siyah bir sweatshirt vardı. Onun üzerine de Sude'nin peluş ceket koleksiyonundan çaldığım kahverengi peluşu giymiştim. Şu aralar gözlük takmayı aksattığım için gözlüklerimi takmış, kafama Tom'lu beremi geçirmiştim. Çillerim ise son zamanlarda sık sık yaptığım gibi çok belirgindi.
Çantamdan not defterimi alıp sahayı net görebileceğim yere gittim ve oturdum. Özgür, maçlara az kaldığına dair konuşmasını yaparken sessizce dinledik onu. Takım aslında ilk zamankine göre çok daha iyiydi. "Birkaç antrenmana babamda katılacak." dedi Özgür sonunda kocaman bir gülümseme eşliğinde. Herkes şaşkınca bakarken, Özgür gözlerini onların üzerinde gezdirdi. "Sizi bu sene şamiyon yapacağımıza söz verdik, bu yüzden her şeyi yapacağız. Kazanmak için savaşacağız."
Gülümseyerek baktım ona. Hiçbir zorunluluğu olmamasına ve yoğun takvimine rağmen gelip burada koçluk yaptırıyordu. Üstelik yaptığı sadece koçlukta değildi. Takım ve okuldan çoğu kişi de dahil herkese arkadaş, abi gibi olmuştu.
Tabi benim için ikisi de değildi ya, neyse.
Takım koşu yaparken, Özgür yanıma gelip oturdu. Defterimi dizimin üzerine katıp ona döndüm. "Gerçekten seninle çalıştıkları için çok şanslılar." dedim gülümsemem sesime yansımış bir şekilde. Öncesine göre daha az heyecanlanıyordum. Duygularımı onun da bilmesi, daha cesur yapmıştı beni. En azından ablam öyle yorumlamıştı. "Bende senin gibi bir asistanım olduğu için çok şanslıyım." diyerek gülümsediğinde kıkırdadım. Arkasına yaslandı ve kolunu, oturduğum sandalyenin arkasına attı. "Kesinlikle." dedim gülümseyerek. "Ben olmasam kim bilir ne yapardın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOÇ
General Fiction'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine tıkladım ve attığım tweetin açılmasını bekledim. Haftalar önce 'Yılmaz Çalhan bay amcacığım siz ve o...