Koç - Bölüm On Altı : Emin Olmak
"Fotoğraftaki kişi, aile dostumuzun kızıdır ve benim kardeşim gibidir. Hakkımızda asılsız haberlerin yapılmasına devam edilmesi halinde avukatım sizinle iletişime geçecektir." diyerek Özgür'ün twitter üzerinde yaptığı açıklamayı sesli bir şekilde yeniden okudum. Armağan'ın fotoğrafı atmasının üzerinden tam olarak beş saat geçmişti. Şimdi ise Armağan ile evde oturuyor, bir yandan da Oğuz ile telefonda konuşuyorduk. Sosyal medya hesaplarıma binlerce mesaj, etiket, takip geliyordu. Kızlar, şeytan taşlarmış gibi küfürleri ile resmen beni taşlıyorlardı. Küfür haznem genişlemişti. Sonuç olarak tüm uygulamaları telefonumdan kaldırmıştım.
"Sen bir şey demeden açıklama yapmasını beklemiyordum." dedi Armağan yanımda açıklamaya yeniden göz atarken. Açıkçası bende beklemiyordum. Özellikle böyle bir açıklamayı hiç beklemiyordum. Fotoğrafımın doğruluğu olmayan bir haberde geçmesi tabiki endişelendirmişti beni. Özellikle babama yapacağım açıklamayı düşündükçe daha çok strese giriyordum. "En azından sular durulur diye düşünüyorum." dedim dümdüz ses tonumla. "Kardeş falan geç bunları Çalhan, görüyoruz bakışlarını." diyerek konuştu Armağan. Anlamayan bakışlarım ona döndüğünde okuduğu tweeti gösterdi. Şaka maka gündem olmuştu ve her yerde o fotoğraf geziyordu. "Sular durulacağa benzemiyor, çünkü kimse inanmamış." dedi Oğuz telefonun ucundan. Derin bir nefes aldım.
"Allah'ım ben nasıl bakacağım o adamın yüzüne? Çok utanıyorum cidden!" diyerek ellerim ile yüzümü kapattım. "Saçmalama kızım, senin ne suçun var?" dedi Oğuz. Suç bendeydi. Neden elini tutmasına izin veriyorsun ki? Takılın kardeş kardeş. Her şeyi geçtim, alo neyine senin futbolcu ile dışarı çıkıp dolanmak? "Nasıl hissedeceğimi bile bilmiyorum." dedim iç çekerek. Ardından ellerimi kulaklarıma bastırdım ve "Hala kulağım çınlıyor ayrıca!" diyerek isyan ettim. Oğuz ve Armağan gülerken göz devirdim. Gülünecek zaman mıydı Allah aşkına? "Kanka iyi yanından düşün. Özgür Çalhan'ın kardeşi oldun." diyerek dalga geçti Oğuz telefonun ucundan. Gerçekten çok iyi yandı... "Hayaller manitası, gerçekler kardeşi. Yıkıldım." dedi Armağan mutsuz bir surat ifadesiyle. Oğuz gülerken yeniden göz devirdim. Zaten son beş saattir yaptığım şeylerden biri sızlanmak, diğeri de göz devirmekti. Armağan'ın telefonu çaldı. Telefonu açmadan ayaklandı. "Abim gelmiş olmalı, gideyim ben." dediğinde bende ayağa kalktım.
Kapının önüne geldiğimizde sarıldık. "Pazartesi görüşürüz." dediğinde kafamı olumsuz şekilde salladım. "İki üç gün insan içine çıkacağımı sanmıyorum. Bu kızlar beni köşede kıstırıp döver falan." dediğimde güldü. "Tamam sen bilirsin, konuşuruz." dediğinde kafa salladım. Armağan gittiğinde salona yeniden geçtim. Oğuz'da telefonu kapatmıştı. Kendimi atarcasına koltuğa bırakıp yayıldım.
Her şeyi geçtim, babam bana küsecekti.
Telefonumu uzanarak aldım ve aramalara baktım. Ablam, Efe abim, Sude, Eniz, Arda, eski okuldan birkaç kişi, akrabalar... Akrabalar açıkçası umurumda değildi. Kaç yıldır görmüyordum zaten. İç çekerek ablamla, benimkilere özet olacak şekilde mesaj attım. "Gerçekten kardeşim gibidir demek zorunda mıydın Özgür?" diyerek mırıldandım açıklamaya bakarken. Ne bileyim arkadaşım deseydi. Kankam deseydi, hayır en olmadı askerlik arkadaşım falan deseydi. Ama kardeş? Olmamıştı yani.
"Of." diyerek yüz üstü döndüm ve yüzümü koltuğa bastırdım. Durduk yere yenge de olmuştum. Aramamıştı da. Sanırım yeniden bir şey çıkmaması için uzak duracaktı. Mantıklı bir hareket olurdu. Benimde bunu yapmam lazımdı. Derslerimi çok aksatmıştım zaten. Anneannemin yanına mı gitseydim acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOÇ
General Fiction'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine tıkladım ve attığım tweetin açılmasını bekledim. Haftalar önce 'Yılmaz Çalhan bay amcacığım siz ve o...