Koç - Bölüm İki : Sapık ve Aşık
Genelde şanslı bir insan olarak görürdüm kendimi. Yaptığım her şeyden bir şekilde yırtar, hasar almadan yoluma devam ederdim. Annem bunu şeytan tüylü olmama bağlardı hep; babam ise çirkin şansı var, derdi. Ne yalan söyleyeyim haklıydı ikiside.
Ablam Yade ve en sevdiğim, ayrıca tek eniştem Efe karşımda kahkahalar ile gülüyorlardı. Ablam tweetimi ve gelen yanıtı görünce koşarak yanıma gelmişti. Benim dehşet içindeki yüzümü görünce ise sıkıştırmıştı ve bende havalanında olanları anlatmıştım.
Bu durumun kötü iki yanı daha vardı:
İlki, gülmeleri çok sinir bozucuydu ve ölene kadar bunun muhabbetini yapacaklarını biliyordum. İkincisi ise ablamın her fırsatta bunu babamla söylemekle tehdit edeceğini de biliyordum. Ablamın bunu babama söylemesi demek, benim araba hayalimin puf diye yok olması demekti. Aldığım paraların kesilmesi ve babamın hayal kırıklığına uğrayıp bana trip atacak olması da cabasıydı.
"Ciddi olur musunuz biraz?" diyerek söylendim huysuzca. Efe abimi yataktan atmak üzereydim. "Tamam." dedi gülmeleri arasında. "Yoruma yanıt ver, heyecanla bekliyorum yaz. Yani birisi haftada birçok maçı olan futbolcu, diğeri ise koç değil mi?" diyerek sakince kafa salladı Efe abim. Ablam gülmesini durdurup ona hak verdi. Dudaklarımı büzdüm, haklı olabilirlerdi.
Özgür'ün maçları başlayacaktı sonuçta. Antremanlar falan derken yoğun olurdu. Yılmaz Çalhan ise yaşlı bir adamdı. Ayrıca Beşiktaş Basketbol Takımının teknik direktörüydü. Herhangi bir hayran ile uğraşacak zamanlarının olmadığına emindim. Yani umarım eminimdir.
"Çocuklar yemek hazır!" diyen annemin sesi ile odamdan çıktık hep beraber. Babam masaya bardakları koyarken, annem yemekleri tabaklara koyuyordu. İstanbul'a geldiğimden beri yaşadığım her şeyi hafızamdan sildim ve düğün hakkındaki konuşmalara katıldım.
Çünkü bu ufak rezillikten başka düşünmem gereken çok daha önemli şeyler vardı. Yeni okulum gibi, haziranda gireceğim sınav gibi. Bir daha asla yüz yüze gelmeyeceğim adam hakkında endişelenmeme gerek yoktu.
Ertesi Gün
Sabah ablam zorla kaldırmış ve kahvaltı yapmama bile izin vermeden hazırlanmamı söylemişti. Efe abim büro işlerini hallettiği için, ablam ev alışverişine tek çıkmak zorunda kalacaktı. Bende herkesi şaşırtan bir hareket yaparak alışverişe ablamla gidebileceğimi söylemiştim. Ablam ise sözümden dönersem Özgür Çalhan meselesini babama yetiştireceğini söylemişti.
En başta o teklifi yaptığım için pişmandım.
Ablam beni tedit ettiği içinse onu Galata'dan aşağı sallandırmak istiyordum. Yani bazen Efe abime acımıyor değildim. O dünyanın en harika erkeğiydi. Benim dışımda her kadının hayalindeki erkekti bence. Ablam ise süpürgesiz cadı gibiydi. Hatta pardon, gibisi fazla. Öyleydi.
Üzerime bebek mavisi takımı giydim. Lakos, crop tişört ve mini etekti. Eteğin sol bacağında küçük bir yırtmaç vardı. Açık turuncuya boyattığım belimdeki saçlarımı olduğu gibi bıraktım ve beyaz şapkamı ters bir şekilde taktım. Aynanın karşısına geçip çillerime gelişi güzel bir bakış attım. Kapatmaya üşenip küpemi ve yüzüklerimi taktıktan sonra beyaz minik sırt çantamı ve telefonumu alarak odamdan çıktım.
"Sana tost yaptım." diyerek peçeteye sardığı tostu uzattı ablam. "Annemler nerede?" dedim tostu elinden alırken. "Hastaneye gittiler iş için. Hadi bizde geç kalmadan gidelim." dediğinde kafa salladım ve tostumu ısırıp dişlerimin arasında bırakarak hızlıca beyaz spor ayakkabılarımı giydim. İşim bitince tostumu tam anlamıyla ısırdım ve yemeye başladım.
Saat on iki olmuştu çoktan. Ablamın arabasına bindiğimizde radyoyu açtım hemen. Babam evi Dolmabahçe'de almıştı. Özellikle boş evleri gezmiş ve stadı gören evi seçmişti. Annem ile, annemin zorla sürüklendiği bir maçta tanıştıkları için stad babam için manevi değeri sahipti.
Stadı görünce sinsice gülümsedim. Yarın maça gelmem demek, arabama biraz daha yaklaşmam demekti. "Sen dershaneye gitmek istemediğinden emin misin Vera?" dedi ablam bana kısa bir bakış atarak. "Bak düğün, ev falan derken annemleri zorlamak istemiyorsan saçmalama." diyerek devam etti. "Ne alaka ya?" diyerek söylendim. "Dokuzdan beri çalıştığımı biliyorsun abla. Tyt netlerim zaten çok iyi, Ayt de işte okul açılınca halledeceği. On bir kısmını hallettim zaten."
"Tamam güzelim. Ama istersen söyle yinede." dedi ablam. Kafa salladım. Alışveriş merkezine gelince ablam arabayı park etti. Daha sonra birlikte içeri girdik. Oldukça sakin gözüküyordu. İlk hedefimiz mobilyacı olmuştu.
İki saate yakın bir sürenin sonunda enişteminde fikirleriyle bir oturma odası ve salon takımı seçmiştik ve ben acıktığım için ablamı zorla bir kafeye sürüklemiştim. Önümdeki çikolatalı pastayı yerken oldukça mutluydum. Ablam ise evini anlatıyordu. Dün evi tutmuşlardı ama ben daha görmemiştim.
Kafede işimiz bitince oradan çıktık ve yürümeye başladık. Mutfak malzemelerinin eksik olan kısmını aldık. Ablam önümde eniştem ile konuşarak yürürken arkasında sürünüyordum. Günlerdir yatıp birden kendime bu kadar yüklenince yorulmuştum sanırım. Kafamdaki şapka birden düşünce sinirle bir nefes verdim. Arkamı dönecekken şapkam yan tarafımdan bir kol ve el ile birlikte belirdi.
Poşet az olan elimi kaldırıp şapkayı aldım ve elin sahibine döndüm. Görüş alanıma giren beden ile kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Yok artık." dedik yüzün sahibi ile aynı anda. "Yine mi sen?" dedi Özgür Çalhan. "Bende aynı şeyi sana sana soracaktım. Yine mi sen?" dedim gözlerimi kısarak. Alayla güldü. "Seni takip ediyordum." dediğinde gözlerimi devirdim. "Boş zamanlarında sapık olduğunu bilmiyordum." dediğimde kahkaha attı. Kısık olan gözlerim açıldı. Hafifçe yutkundum.
Bir hafta önce beğenerek fotoğrafını izlediğim karşımda kahkaha atıyordu.
Rüya gibiydi ama gerçekti.
Gülüşünü durdurunca kendime gelmeye çalıştım. O ise çapkın bir gülüş attı bana. "Demek hakkımda çok şey biliyorsun." dediğinde kafamı sola eğdim ve alayla gülümsedim. "Sana aşık olduğumu söylemiştim." diyerek göz kırptım. Gülüşü daha çok büyüdü. Kafamı düzeltip şapkamı yeniden kafama taktım.
"Mümkünse bir daha görüşmeyelim." diyerek arkamı döndüm. "Vera." demesi ile atacağım adım havada kaldı. Vera mı demişti o? Yok canım dememiştir. Kalkık kaşlarımla arkamı döndüm. "Pazar günü Yılmaz ve Özgür Çalhan ile basketbol oynayacaksın. Sana adresi atarım." dediğinde şaşkınlığıma şaşkınlık eklenmişti. "Ne?" dedim benim bile zor duyduğum sesim ile. Gülüşü olabilecekmiş gibi daha çok büyüdü. "Vera Livaneli, hesabını bulmak zor olmadı. Bu arada son fotoğrafını silmeni tavsiye ederim." diyip göz kırptı. Yanımdan geçerken kafamdaki şapkayı aldı ve arkasında şaşkın bir ben bırakarak yürüyüp gitti.
"Az önce ne oldu?" dedi yanıma koşarak gelen ablam şaşkınlıkla. Ağlamak ve gülmek arasında bir surat ifadesi ile ona baktım. "Şans ve şanssızlık arsında sürükleniyorum." diyerek mırıldandım. Gittiği yöne döndüm sonra.
"Şapkamı neden aldı ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOÇ
General Fiction'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine tıkladım ve attığım tweetin açılmasını bekledim. Haftalar önce 'Yılmaz Çalhan bay amcacığım siz ve o...