GEÇEN HAFTA YAYIMLADIĞIM BÖLÜMDE HEYECANDAN İTHAF YAPMAYI UNUTMUŞUM🤭
BU BÖLÜM İTHAFIMIZ SEVGİLİ YAZAR ARKADAŞIM cokdeger E GELSİN. BİR YANDAN YAZIP BİR YANDAN DA BENİ OKUMAYA VAKİT AYIRDIĞIN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM CANIM.
İYİ Kİ VARSIN
❤️❤️❤️
Buhar dolu küvetten çıktıktan sonra üzerine bir havlu sararak aynanın karşısında kendini incelemeye başladı. Saçları bozulmasın diye tepesinde minik bir topuz yapmıştı. Teni yeni vücut şampuanı ve şifalı tuzlar sayesinde ışıl ışık ve parlaktı. İyi görünüyordu, ama her geçen günle birlikte zamana karşı olan savaşını giderek kaybettiğini hissediyordu. Kırk altı yaşındaydı. Tüm kıvrımlarının gençlik günlerindeki gibi yerli yerinde durması için ne gerekiyorsa yapmıştı. Kırışık önleyici serumlar, iğneler, her gün spor salonlarına tonla para ödemekten, özel diyetler uygulamaktan hiç vazgeçmemişti. Bazı geceler aç yattığı oluyordu. Sabah kahvaltılarında tadı yosun gibi olan karışımlardan içiyordu. Fakat hiçbirinden bir gün bile şikâyetçi olmamıştı. Tüm bunlar güzellik uğruna ödenen küçük bedellerdi. Hangi kadın güzel ve bakımlı gözükmeyi istemezdi ki?
Özellikle de milyonların sevip ilahlaştırdığı bir aktrisseniz.
Girdiği her ortamda ona hayranlıkla atılan bakışlar, arkasından kısık sesle fısıldanan tatlı sözler, ıslıklar, iç çekişler, mail kutusunun dolup taşmasını sağlayan binlerce hayran mektupları... Bianca ruhunu besleyen tüm bu flörtler olmadan yaşayamayacağını hissediyordu. Koruması gereken bir ünü ve şöhreti vardı. Tırnaklarıyla kazıyarak geldiği yerde kalabilmek için her şeyi titizlikle yapmıştı ve yapmaya da devam edecekti. Hâlâ en özel projelerde rol alması için gelen yığınla teklif bu işte başarılı olduğunun göstergesiydi. Bianca Brooklyn, üzerinden yıllar geçse de adından söz ettirmeye devam edecek bir kadındı. Çünkü adı da kendi gibi dev bir markaydı artık. Bir zamanlar sinema perdelerinin aranan yüzüydü. Şimdi ise aynı perde için yeni yıldızlar keşfetmek ve yetiştirmek için çabalıyordu. İlk ve en zorlu öğrencisi ise oğlu Nick'di.
Bianca milyonların sevdiği bir yıldızı olabilirdi. Erkeklerin arzuladığı, kadınların imrendiği güzel bir yüze ve vücuda da sahip olabilirdi. Onlarca mülkü, sayısını bile bilmediği çalışanıyla başarılı bir Cast ajansına sahipti. Ancak tek ve en büyük serveti biricik oğlu Nickholas'dı. Tüm çabası ona rahat ve iyi bir gelecek bırakmaktı. Bunun için pek vakti kaldığını sanmıyordu. Aynada koltuk altındaki yumurta büyüklüğündeki bezeye bakıp küfretti.
"Sence ne kadar zamanın kaldı Bianca?"
Gerçeği söylemek gerekirse kendisi de ne kadar vakti kaldığını bilmiyordu. Tek bildiği eğer vakti tükenmek üzereyse kalan zamanının kıymetini bilmek zorunda olduğuydu. Doktorlar kitlenin büyümesini durdurmuşlardı ama iyileşmesi için ilaç tedavisi yeterli değildi. Ameliyat şimdilik tek çözümdü. Kitle olduğu yerde dursa da, doktorlar kanserin bütün bir göğse yayıldığını söylemişlerdi. Yani tüm o yıllar boyunca güzelliği için harcadığı emeği bir çırpıda kesip atmak istiyorlardı. Tanrım. Kollarını gererek lavaboya tutundu. Yaşamak için bir göğsünü feda edebilir miydi? Onu güzel kılan en değerli parçasına veda edebilir miydi?
Başını kaldırıp aynadaki zavallı kadına baktı. Hızla dolan gözlerini kırpıştırarak gelen gözyaşlarını geriye itti. Bunları düşünmek istemiyordu şimdi. Bütün olasılıkları başına ağrılar girecek kadar çok düşünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ OYUNCU (Tamamlandı)
General FictionBir SageTaylors Romanı... Yakışıklılığını ve çapkınlığını babasından, özel yeteneklerini ve küstahlığını ise annesinden almış olan Nickholas Andersson; Hollywood'un paparazzileri gibi, en ünlü film şirketlerinin de peşinden koştuğu genç aktörlerden...