Multimedya - Corine Goldberg
Bir süre daha sessizlikte birbirlerine sarılmaya devam ettikten sonra ilk geri çekilen Madison oldu.
"Hadi rahatla ve bana neler olduğunu anlat."
Corine bir kaç dakika öncesine göre daha iyi görünüyordu. Yine de, derin bir nefes alarak dönem başında okula kayıt olarak son sınıflara transfer olan yeni kızdan bahsederken alın çizgileri hiç azalmamıştı.
"Onu görmen lazımdı Mad. O kadar kibirli ve gıcık bir kız ki, gören de Marshallların soyundan geldiğini filan sanır. Zaten son sınıfta okul değiştirdiği için tüm okul onun arızalı bir tip olduğuyla ilgili söylentilerle çalkalanıp duruyordu. Sanırım daha ilk günden bir kaç kişiye sataşarak yönetimden ihtar almış. Yaptıklarını umursadığımdan değil ve sana yemin ederim ki son olanlara dek onun babamızın üvey kızı olduğundan haberim bile yoktu."
Madison anlayışla başını sallarken, Corine saçından bir tutamı kulağının arkasına atarak devam etti.
"İlk olarak kütüphanede karşılaştık. Boş vaktimde Vietnam savaşında ölen gazetecilerle ilgili bir kaynaktan kendime yarayacak ders notları çıkarıyordum. Birdenbire tepemde dikilerek o kaynağa benden daha çok ihtiyacı olduğunu, çünkü Profesör Towle'nin ondan ceza olarak bir kaç saat içinde Savaş Muhabirleriyle ilgili bir yazı hazırlamasını istediğini söyledi. Eğer biraz daha kibar davranmış olsaydı belki ona yardımcı olabilirdim. Ama bana karşı öyle bir bakışı vardı ki, bir insana değil de tiksindiği bir yaratığa bakıyordu sanki. O anda değil ama işim bittikten sonra kitabı alabileceğini söyledim. Ama söylediklerimin bir tekini bile dinlediğini zannetmiyorum. Çünkü benim işim daha acil diyerek önümdeki kitabı çekip almaya kalkıştı. Ona aklını kaçırmış gibi baktım ve sonra da kitabımı hırsla geri aldım. Eşyalarımı toplayıp gitmeden önce, daha önce kitap için ufacık bir şansı varsa bile artık onu kaybettiğini söyledim. Sonra da orayı terk edip kendime daha sakin bir köşe bulmaya gittim. Düşmanca bakışlarını daha o andan itibaren ensemde hissetmiştim. Onu takip eden günlerde de bu böyle devam etti.
"Çok geçmeden okulda kendi gibi bir kaç kız bulup takılmaya başladığında artık radarından tamamen çıktığımı düşünmüştüm. Ama yanılmışım. Ucuz arkadaşlarıyla beraber tezahürat yaptığım futbol maçlarına ardından grup partilerine geldi. En sonunda da çalıştığım burgerciye gelince hâlâ bana takık olduğunu anladım."
Madison'ın kaşları endişeyle birbirine yaklaştı.
"Çalıştığın yere mi geldi? "
"Bana öyle bakma. Ben her şeyi kitabına uygun yaptım. Yemin ederim."
"Bundan bir an bile kuşku duymadım."
Corine yeniden ellerine bakarak anlatmaya devam etti.
"Tahmin edeceğin gibi oraya geleceğini bilmediğim için başta çok şaşırdım ama sonra umursamadım. Sıradan bir müşteriymiş gibi davranıp, siparişlerini getirip işime bakarsam ilgimi çekemediğini görünce vazgeçer sandım. Ama o sonuna kadar şansını zorlamaya devam etti. Önce hamburgerinin etinin soğuk olduğunu söyledi. Öyle olmadığını bildiğim halde hemen gidip yenisiyle değiştirdim. İçeceğini yanlış getirdiğimi söyledi, hiç itiraz etmeden yeniledim. Çalıştığım yerde sorun çıkarmasını istemiyordum. Hem müşterilerimin hem de patronumun gıcık bir kız yüzünden huzursuzlanmasına ihtiyacım yoktu. Gerçi müşterilerin birçoğunun durumu anladığını sürekli kahkaha sesleri gelen masaya tuhaf bakışlar atmalarından anlamıştım. Her neyse. En sonunda bir saattir elini bile sürmediği patateslerin çıtır çıtır olmadığında ısrar edince bende ipler kopma noktasına geldi. Kızın karşısına geçip, yemediği için soğuyan patatesleri yüzünden yapabileceğim hiç bir şey olmadığını söyledim. Onu yiyip yememekte özgürsün ama ne olursa olsun parasını ödemek zorundasın dedim. Kız - bu arada adı Amber- bana kendisinin müşteri benimse çalışan olduğumu ve müşterilerin daima haklı olduğuyla ilgili kuralları bilip bilmediğimi sorarken benimle resmen alay ediyordu. Bende karşılık olarak ya yediklerinin veya yemek istemediklerinin parasını ödemesini ya da defolup gitmesini söyledim. Aşağılık kaltak bana cehenneme kadar yolun var diye çemkirdi. Yemin ediyorum oracıkta gırtlağına sarılacaktım. Onun yerine sabır timsali biri gibi davranıp hay hay dedim ve tam arkamı dönmüş gidiyordum ki peşimden bir şangırtı sesiyle olduğum yerde donup kaldım. Dönüp baktığımda masadaki servis tabakaları da dâhil ne varsa hepsi yerde ve paramparça haldeydi. Amber onların tepesinde, galibiyet kazanmış bir kumandan edasıyla ayakta dikilmiş, kollarını göğsünde bağlamış sırıtıyordu. Ne yaptığını gördünüz mü? diye söylendi yanındakilere. Bütün yemeğimi mahvetti, sakar şey. Hepsi de onaylarcasına başlarını salladı. O sırada patronum mutfak tarafından koşup geldi. Adam, yerdeki kırıkları ve etrafa saçılan yiyecek kalıntılarını görünce gözleri yuvalarından fırladı tabi. Bir kaç müşteri masum olduğumu savunmaya kalkıştı ama o, Amber ve diğerlerinden sakarlığım yüzünden özür dilemekle meşgul olduğu için duymadı tabi. Tam ağzımı açıp kendimi savunmak için bir şeyler söyleyecektim ki, bunun yararı olmayacağına karar verdim. Patronum eski kafalının tekidir ve müşterilerine - ne kadar sinir bozucu olursa olsunlar- personelinden daha çok önem verir. Çünkü müşteriler bir işletmenin geleceğini belirler. Çalışanlar ise- özellikle öğrenci grubu- gelip geçicidir. Bu yüzden Amber ve diğerlerinden yerlere kadar eğildiği bir reveransla dikkatsiz personeli adına özür diledikten sonra yemeğin parasının müesseseden olduğunu söyledi. Amber ve çetesi halinden memnun oradan ayrılmış ancak gecenin faturası bana kesilmişti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ OYUNCU (Tamamlandı)
General FictionBir SageTaylors Romanı... Yakışıklılığını ve çapkınlığını babasından, özel yeteneklerini ve küstahlığını ise annesinden almış olan Nickholas Andersson; Hollywood'un paparazzileri gibi, en ünlü film şirketlerinin de peşinden koştuğu genç aktörlerden...