Acil kapısından içeri girdiğinde, park yerinden itibaren koşturduğu için nefes nefese kalmıştı. Danışmada onu karşılayan kısa boylu, sarışın kadının yüzüne karşı heyecanla,
"Gena, yani Georgina Harrisson?" diyerek soludu Madison. "Yaklaşık bir saat önce buraya getirilmiş. Galiba bilinç kaybı. Bir altmış sekiz boylarında, turuncu, uzun saçları ve yüzünde çok sevimli çilleri var."
"Evet, hatırladım." dedi genç kadın, Madison'ın aksine sakince gülümsüyordu. "Soldaki koridordan ilerleyin lütfen, on altı numaralı müşahede odası."
"Durumu nasıl peki?"
"Üzgünüm, hastaların durumu hakkında herhangi bir bilgi vermem mümkün değil. Bunun için doktoruyla görüşmeniz gerekiyor. Yakını mısınız?"
"Ev arkadaşıyım."
"O halde Dr. Flores'a birazdan yanınızda olması için haber gönderirim."
"Tamam, teşekkür ederim."
Madison daha fazla vakit kaybetmeden ilaç ve dezenfektan kokulu koridorlarda hızla ilerlemeye başladı. Trafik kazası geçiren bir adam sedyeyle yanından hızla geçirilirken, aniden kenara çekilmek zorunda kaldı.
"Yolu açın lütfen!"
Yan yana oturan kederli hasta yakınları, yaralı ve acil müdahale gerektiren hastalar, etrafında hiç durmadan koşturan hastane personeli çoktan genç kadının başını döndürmeye başlamıştı.
Yön duygusunu geri kazandığında koridorun sonunda plastik bir sandalyede oturan Drake'i fark etti ve tanıdık bir yüz görmenin verdiği rahatlıkla adımlarını hızlandırdı.
"Drake!"
Genç adam onu duyunca başını eğdiği yerden hızla kaldırdı. Omuzları çökmüştü. Uzaktan bakıldığında bile çok bitkin görünüyordu. Terk edilmiş küçük bir çocuğu andıran gözleri Madison'ın içini burktu.
Drake, Madison'ı görünce yavaşça yerinden doğrulurken yüzüne minik bir tebessüm kondurmaya çalışmıştı. Tıpkı muharebeden yeni dönmüş yaralı bir askeri andıran perişan hali Madison'ın içine hızla korku tohumları ekmeye başladı.
Onu karşılamak için kollarını iki yana açtığını gören Madison bir saniye bile tereddüt etmeden genç adamın kollarına kendini bıraktı ve başını adamın geniş göğsüne yasladı.
"Yüce Tanrım. Yoksa Gena'ya bir şey mi oldu? O nasıl Drake? Söyle bana!"
"Şşşt." Drake sırtını şefkatle okşarken sesi de sakinleştirici bir etkiye sahipti. "O iyi, merak etme. Şu anda içeride."
Madison sesli şekilde nefesini bıraktıktan sonra geriye çekilip, dikkatle genç adamın yüzüne baktı.
"Tanrıya şükür. Olay nasıl olmuş? Yalnız mıymış? Onu hastaneye kim yetiştirmiş? Telefonda hiç bir şey anlatmadın."
Drake kollarında korkudan titreyen kadını elinden geldiğince sakinleştirmeye çalışıyordu. Yol boyunca kafasından felaket senaryoları geçirmemesi için ona bilerek fazla detay vermemişti.
Madison'ın göz bebekleri endişeden kocaman açılmış, içleri her an akmaya hazır gözyaşlarıyla doluydu.
"Önce biraz sakinleşmen gerek tamam mı? Gena iyi sayılır. Bir gece kulübündelermiş. Yalnız da değilmiş üstelik. Birden elektrikler kesilince, insanlar paniklemiş ve kalabalıkta ufak çaplı bir arbede yaşanmış. Gena izdihamın arasında ezilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış. Başının sağ tarafını sert bir yere çarpmış. Doktoru en kısa sürede uyandığı takdirde endişelenmemizi gerektirecek bir durum olmadığını söylüyor. Beyin sarsıntı ihtimaline karşı net bir şey söylemeden önce tahlil sonuçlarının çıkmasını bekliyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ OYUNCU (Tamamlandı)
General FictionBir SageTaylors Romanı... Yakışıklılığını ve çapkınlığını babasından, özel yeteneklerini ve küstahlığını ise annesinden almış olan Nickholas Andersson; Hollywood'un paparazzileri gibi, en ünlü film şirketlerinin de peşinden koştuğu genç aktörlerden...