Merhaba kızcelerim 😊
Öncelikle kusura bakmayın son birkaç bölümü telefondan yazıyorum. Bu yüzden de kelime hataları olabilir. Küçük ekrandan dolayı devrik cümleler de yazabilirim bu yüzden sorry. Bir ara baştan okuyunca düzenleyeceğim bölümleri :)
Alın işte Zehra kendisi diyor alın yazımsın diye Hande de tasdikliyor 😄
Ben evrene enerjiyi göndere göndere sonunda bunları sevgili yapıcam galiba😄
Neyse keyifli okumalar olsun bakalım❤
Satır arası yorumlarımızı unutmayalım😊*
*Filenin Sultanları grup konuşması*
Meryem: Help me! Sonunda Masal’la yemeğe çıkıyoruz ve ben ne giyeceğimi bilmiyorum.
Meliha: Önce bir şaşırayım NE DİYORSUN?
Meliha: Kesinlikle eşofman giyinme. Allah yardımcın olsun Cansu’yla ilk buluşmamızda saatlerce ne giyeceğimi düşünüp durmuştum.
Meryem: Tam bir saattir odanın içindeyim. Yatağım kıyafetten görünmüyor. Gardıroplar birbirine karıştı. Ve ben hâlâ ne giyeceğimi bulamadım.
Eda: Kumaş pantolon ve sade açık renkli bir gömlek tercih et. Ama beyaz olmasın damat takımı gibi 😄
Hande: Eda’yla aynı fikirdeyim. Beyaz gömlekten uzak dur. Açık mavi giy derdim ama gözlerin ve saçın da aynı renk olduğundan dolayı fazla maviye de boğulmanı istemem. Beyaz keten pantolon ve üstüne gri gömlek giyebilirsin.
Zehra: Elbise sevmiyordun sen değil mi?
Meryem: Hayır! Boyum fazla uzun içinde kütük gibi kalıyorum.
Zehra: 😔
Hande: Üzmeyin ama kuşumu. Dudaklarını büktü burada.
Meryem: Sen, Cansu, Naz, Simge ve takımın bütün çıtırları kemikli yapıdan uzaksınız. Yüzünüz de fazlasıyla dişi ve çocuksu. Ben, Eda, Meliha, Şeyma elbise giydiğimizde korkuluğa elbise giydirmişler gibi görünüyoruz.
Kübra: Bana da pek yakışmaz. Asla da rahat edemem.
Kübra: Zaten biz sporcuların çok nadir elbiseyle arası olur.
Meryem: Hande’nin dediği fikir iyi o zaman. Hafif kirli beyaza yatkın keten bir pantolonum var şu an elimde. Onu giyip üzerine gri bir gömlek giyerim ve gri de ayakkabı seçersem tamamdır. Kombinimi tamamlamış oluruz.
Eda: Kızı nereye götüreceksin?
Meryem: Ortalıkta görünmek istemiyorum. Benim için en huzurlu olan yere götüreceğim. Ali abiden çok abartmadan orayı hazırlatmasını istedim.
Hande: Yalnız dekorasyon şirketleri fazla süslü davranır. Kız yemeğin sonunda senden yüzük beklemesin?
Meliha: hahahahahah olur mu olur.
Meryem: Yok artık.
Eda: Kızla dalga geçmeyi bırakın da hazırlansın.
Simge: Yemekten sonra gruba yaz çatlarım meraktan ne kendim uyurum ne Şeyma’yı uyuturum.
Simge: Simge bir fotoğraf gönderdi (Şeyma, kaşlarını çatıp bakıyordur)
Simge: Yarına böyle bir yüzle karşılaşmak istemezsin değil mi? Uyuyamayınca ne kadar huysuz olduğunu biliyorsun😄
Meryem: Tamam, meraklı Melahat haber vereceğim.
Hande: Bol şans😄
Zehra: Bol şans 😄
Meliha: Kızı almadan gelme 😄
Tuğba: Bu gidişle bir sap senle ben kaldık Ebrar.
Ebrar: Ben böyle iyiyim😄 Çekirdek çitleyerek okuyorum mesajları.
Meliha: Sende pek sap kalmayacaksın gibi ama hadi bakalım😈
Cansu: 😄
Tuğba: Yine ne ima etmeye çalışıyorsun?😄
Meliha: Kudur asla söylemem😄
*
Bütün aile salonda oturuyorlardı. Yemek yenmiş, masa toplanmıştı. Kapısı açık terastan içeri süzülen beyaz tül perde kendisiyle beraber serin havayı da salona dolduruyordu. Hande ve Zehra o an sanki tekrar küçüklüklerine yolculuk yapmışlardı. İkisi yan yana çift kişilik küçük kanepede oturuyorlardı. Hande’nin sağındaki tekli koltukta Ahmet bey, onun solundaki tıpkı kızlarınki gibi çift kişilik kanepede ise Safiye yengeyle kocası İbrahim bey oturuyordu. Zehra’nın annesi Zöhre hanım ise mutfaktaydı her zamanki gibi ve kızlara en güzel kekinden yapıyordu. Dolayısıyla kimseyi de mutfağa sokmuyordu o esnada. Zöhre hanımın herkes tarafından en sevilmeyen huyuydu bu. Bir mutfakta iki kişiye tahammül edemiyordu.
“Yengenden tırsıyorum.”
Hande, çaktırmadan kafasını soluna yatırarak başını Zehra’nın omuzuna yasladı. Zehra, söylediği şey yüzünden kıkırdamamak için alt dudağını ısırıyordu. Hande’nin bakışları televizyondan sevgilisinin dudaklarına kaydı. Bu hareketi yapmasından hoşlanmıyordu. Kaşları çatılırken huzursuz bir şekilde sessizce tısladı.
“Şu hareketi yapmaktan vazgeç beni tahrik ediyorsun.”
Zehra, gözlerini belerterek ona baktı ama dudağını ısırmaktan vazgeçmedi. Aksine yüzündeki sırıtış daha da büyüdü.
“O zaman beni güldürmeyi kesmelisin Hande.”
“Siz niye cilveleşiyısınız orda bakayum?”
“Aha işte” dedi Zehra dişlerinin arasından ve Hande doğrularak oturdu. O esnada TV programda eşini aldatan erkeğin yaptığı açıklamayı dinliyordu herkes. Hande anında krizi kendi lehlerine fırsata dönüştürdü.
“Hiç” dedi avuçlarını birleştirerek. Başıyla programda konuşan adamı işaret etti.
“Adamın bahanesini komik buldum. Onu söylüyordum Zehra’ya.”
Safiye yengenin bakışları Hande’nin yüzünden ekrana kaydı. “Zamane evlilukleri işte napacasun. İyi demiş atalarimuz. Ya sevduğuni alacasun ya da alduğuni sevecesun ama bu sufatini sevduğum ikisuni de yapmamiş kalkmiş ben pişmanum diyır. Ula anan seni doğurdiğina pişman bende salak gibi izleduğima.”
Hande ağzı açık bir şekilde kadını izliyordu. Yenge ayaklanıp salondan çıktığında yüzünü Zehra’ya döndü. Genç kız omuzlarını havaya kaldırıp gülümsüyordu.
“Klasik Safiye yenge işte yine hararetlenip lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp geri gelir şimdi.”
“Temel fıkrası gibi kadın mübarek.”
Hande sesli düşündüğünün farkında değildi. Zehra’nın yüzündeki gülüş solduğunda korkuyla önlerindeki kanepede oturan İbrahim beye döndü. Adam elini havada sağa sola sallıyordu. “Ne diyısın” diye öne geldi ve bakışları ani salon girişine kaysa da tekrar kızlara döndü.
“Fıkra diyıl o bilduğin bela bela.”
Herkes gülümsedi. Hande rahat bir oh çekip arkasına yaslandı. Bu sefer kontrollü bir şekilde dişlerinin arasından sessizce tıslıyordu.
“Yemin ederim ailen sonum olacak.”
Zehra, bu sefer gizlemeden gülümsüyordu. O’da sırtını kanepeye yaslayarak omuzunu Hande’nin omuzuna birleştirdi ve yüzünü ona dönerken bakışlarıyla buluşan gözlerine edayla baktı.
“Karadeniz kızı almak kolay mı sandın?”
“Hadi İbraim kalk da bir el tavla atalum.”
“Yok abi benim başum bütün gün Safiye’nin riv rivini çeukti. Ha bu kari geri gelmeden ben gidip yatayirum.”
İbrahim bey ayaklanıp salondan çıktığında Ahmet bey kızlara döndü. Hande’ye doğru eğilip yüzünde muzip bir sırıtışla gözlerini kıstı.
“Sen oynamasuni biliyimısın?”
Hande, biliyordu bilmesine de rakip Zehra’nın babası olacağı için heyecanlanıyordu. Şu an deli gibi dönüp tıpkı maçlardaki gibi destek almak için Zehra’ya bakmak istiyordu ama saygısından gözlerini adamdan kaçırmadı ve dedesinden öğrendiği oyuna güvenerek başını olumlu anlamda salladı.
“Evet biliyorum.”
“O zaman gel bakayum kizumla en yakun arkadaş olmayi ne kadar kadar hak ediyısın görelum.”
Adam kalkıp terasa geçtiğinde Hande sehpanın altından tavlayı alarak peşinden gitti. Kedi yavrusu gibi yalvaran gözlerle dönüp Zehra’ya bakıyordu. Onun da yanında gelmesini istiyordu ama Zehra o esnada kanepede gülmekten iki büklüm olmuştu.
*
Meryem, heyecanla doktorun bahçesinin önünde duruyordu. Burada olduğunu ona mesaj atmadan önce verdiği adresi defalarca kontrol etmişti. Müstakil evlerin bulunduğu, tonton ve hoşsohbet bir güvenliğinin olduğu sitede oturuyordu Masal. Meryem, onu beklerken etrafa göz gezdirme fırsatı yakaladığı için genç kızın bahçesindeki düzene ve cıvıl-cıvıl rengarenk çiçeklere bakarak gülümsüyordu. Masal, ruhu genç olan insanlardandı. Yaşadığı yer bile insana huzur veriyordu. Meryem burayı sevmişti.
Evin kapısı açıldı. Her gün beyaz önlükte gördüğü genç kızı bu sefer yüzünü güldürecek, üstelik onu çokça da şaşırtacak bir kıyafet seçimiyle gördü. Masal da ona doğru gelirken aynı şeyi fark etmiş olacaktı ki gülümsüyordu. Karşı karşıya durduklarında genç doktor bakışlarını aşağıdan yukarı Meryem’in gözlerine varıncaya dek tebessümle kaydırdı. Yakın durduklarında topuklu ayakkabı giymesine rağmen şirin bir boy farkları oluyordu. Bu da etkiliyordu aynı zamanda Meryem’in yüzündeki tebessümü ama benzer kıyafet seçimleri kadar değil.
“Beyazlı ve grili takım olduk ha?”
Meryem keten, o kumaş pantolon tercih etmişti ama her ikisi de beyazdı. Meryem gri gömlek, Masal ise fazla abartıdan uzak gri dekolteli ve askılı bir bluz tercih etmişti. Meryem’in gri makasin, Masal ise gri ince topuklu giyiyordu. Bu kadar uyum ve benzerlik ikisi içinde hem şaşırtıcı hem de bir o kadar değildi. Her ikisi de birbirlerinin arasında görünmeyen bir bağ olduğunu hissediyorlardı. Meryem, her ne kadar ilişki karşıtı olsa da Masal’ı gördüğü an bu düşüncesini sorgulamaya başlamıştı.
Masal’ın duru mavilikte olan gözlerinin içi gülünce Meryem, sağ dudağının köşesindeki gamzesi belirginleşinceye dek dudağını kıvırdı. Genelde utandığında bu şekilde gülümsüyordu ve şimdi de o anlardan birindeydi.
Masal, her zamanki gibi masumiyetiyle uzanıp yanağına dokundu ve baş parmağıyla gamzesi oluşan kısmı okşadı.
“Beni nereye götüreceksin Meryem Boz?”
Sondaki isim vurgulaması Meryem’in utangaçlığını üzerinden atarak tekrardan gülmesini sağladı ve bakışlarını Masal’ın gözlerinden ayırmadan sağ eliyle arabanın kapısını açtı.
“O’da gecenin sürprizi olsun artık.”
*
Eda, uzun zamandır kardeşinin ziyaretine gitmiyordu. İçi acıyordu onu öyle aletlere bağlı bir şekilde görünce. Zaman uzadıkça genç kadının umudu tükeniyor, korkusu artıyordu ama buna rağmen bu akşam yine hastanedeydi. Asansörle çıkmak yerine merdivenleri kullanıyordu odasına biraz daha geç gidebilsin diye. Daha kardeşinin bulunduğu kata varmadan gözleri dolmuştu. O camın önüne varıp da odaya baktığında kendisini tutamayacağını çok iyi biliyordu.
Başı önünde yürüyordu Eda Erdem. Bu yüzden de kardeşinin odasının önüne geldiğinde camın önündeki kişiyi fark etmedi ve ona tosladı. Belinden tuttuğu kişi narin ve küçücüktü ama bir o kadar tanıdık bir kişiydi.
“Naz?” dedi şaşırarak Eda. Kaşlarını olayı anlayamadığı için çatarken kollarının arasında tuttuğu kız gülümsedi.
“Merhaba.”
Sesini duyduğu anda şokun etkisinden çıkan Eda ellerini antrenörün belinden çekerek birkaç adım geri çekildi ve avuçlarını birleştirip hâlâ şaşkın bir şekilde güldü.
“Özür dilerim, seni burada bulmayı beklemiyordum.”
Naz, başını yanlara doğru sallayarak gülümsemeye devam etti.
“Önemli değil.”
Dönüp büyük camdan odanın içine baktı genç kız. O yatakta uyuyan kadını izlerken, Eda da onu izliyordu.
“Miray, benim son zamanlarda bana en yakın olan arkadaşlarımdan biriydi. Hatta bir tek o vardı da diyebilirim.”
Naz, tekrar Eda’ya döndü. Kaptanı iyiden iyiye şaşırtmışa benziyordu. Yüz ifadesine bir kere saha gülümsedi.
“Onunla son zamanlarda o kadar da çok yakın değildik. Arkadaş olduğunuzu bilmiyordum” dedi Eda ve bakışlarını oda cama doğru çevirdi. Geldiğinden beri ilk defa cesaret edip kardeşine bakıyordu.
“Benden bahseder miydi hiç?”
“Çok” dedi Naz ve sonra gülümsedi.
“Senden çok bahsederdik.”
Bu biraz karışık bir anlam taşıyordu. Eda, başını dönüp kafası omuzuna gelen genç kıza baktığında gülümsedi.
“Umarım iyi şeylerdir” dedi alayla. Ve Naz’ın utanarak bakışlarını gözlerinden kaçırmasını izledi. Sabah da aynısını yapmıştı. Tuhaf bir şekilde bu nahif kızın her yaptığı hareketten keyifleniyordu.
Tekrar önüne döndü ve camdan içeri bakarken iç çekti.
“Onu özlüyorum.”
“O’da seni özlüyordu çok.”
Eda, kederle gülümsedi. Özlemesi bir şeyleri değiştirmemişti.
“Ama aramadı hiç” dedi hüzünle.
“Sende aramadın” diye cevapladı Naz. Eda, o an yaşanan olayı ne kadar bildiğini sorgulamadan konuşmaya devam ettiğinin farkında değildi.
“Doğru aramadım” dedi fısıltıyla.
“İnatçı keçi derdi hep. O burnu yere düşse kaldırmaz, benim aramamı bekliyor diyordu sürekli”
Naz’ın sözleri Eda’yı gülümsetti. Dönüp kıza baktı. Ve gözlerindeki yoğun ifadeyle gülmeyi yavaş yavaş kesti.
“Sende inatçı olduğumu mu düşünürdün?”
“Hâlâ daha öyle düşünüyorum” dedi Naz. Eda’nın yüzündeki tebessüm geri döndü ve gülüşü Naz’ın da dudaklarına bulaştı.
“İnatçı ve hırslısın. Bunu yarışlardan görebiliyoruz.”
“Formanın içindeki kadınla dışındaki kadının arasında fark yok mudur sence?”
Naz, soruya karşılık başını hayır anlamında yanlara doğru salladı. Hâlâ gülümsüyordu. Eda ise buna cevap olarak kafasını yan yatırıp gözlerini kıstı.
“Sanırım haklısın” dedi gülerek ve dönüp tekrardan kardeşine baktı.
“Kahve içmek ister misin?”
Cevap geç gelince tekrardan Naz’a döndü. Naz o esnada sessiz-sessiz onu izliyordu.
“Hiç sormayacaksın sanmıştım.”
*
“Ne yapayisinuz bakayum?”
Zöhre hanım elinde bir tepsi doğranmış keklerin dizildiği dört tabakla terasa girdi. Hande ve Ahmet bey karşılıklı oturmuş tavla oynuyorlardı. Zehra ise hakem gibi aralarında masanın sol çaprazında oturuyordu. Zöhre de geçip masanın sağ tarafına oturdu. Oyun her iki kişi için de eşit ağırlıklı gidiyordu. Orta yaşlı kadın hayranlık dolu sesiyle Hande’ye dönüp kaşlarını havaya dikti.
“Hmm, evladum sen yürek mi yedun? Ha bu adamu yeniyisun.”
“Daha diyıl” dedi kocası hemen ve Zöhre hanım gülerek herkesin tabağını yanına koydu.
“Safiye yengenız mutfakta çay yapayi. O geluncaya kadar yen sende şu adami de bi kera yenıldığını göreyum.”
Hande ve Zehra birbirlerine bakıp gülüşüyorlardı. Ahmet beyin ise yüzü asılmıştı. Sinirle taşları yuvalarına vuruyordu.
“Anne eline sağlık yine çok güzel olmuş.”
“Afiyet olsin”
“Aç bakayum sende ağzuni zaten kaşık kadar kalmuş suratun.”
Hande, taşını yuvasına yerleştirirken bir taraftan da ağzını açıp kadının parmakları arasındaki keki ona yedirmesine izin verdi. Isırırken küçük birkaç parça ovularak üzerine düşmüştü.
“A benum pasakli kizum”
Zehra, kafasını geriye atıp gülüyordu. Annesi klasik modundaydı bir sevip bir sövüyordu. “Anne” dedi hâlâ gülerek.
“Hande camış kadar sen neyini tam olarak kaşık kadar buldun?”
“Camış mı?”
Hande, şaşkınlıkla kız arkadaşına döndü. Zehra sırıtarak kendinden geçiyordu. Başını sallayarak onayladı.
“Evet camış!”
“Sus bakayim sensin camuş az ye hem hık diye gideceysun bi gün nenen gibi.”
Zehra’nın sırıtışı yüzünde solunca bu sefer Hande gülmeye başladı. Zöhre hanım başını dönüp aynı özeni kocasına gösterdiği sırada Hande yavaşça Zehra’ya doğru eğilerek kulağına fısıldadı.
“Kaynanam beni seviyor diye kıskanma.”
Zehra, Hande’nin sataşmalarına alışıktı. Her seferinde kızdığında bile onu güldürmeyi başarıyordu. Ama bu sefer gerçek anlamda mutluydu. Gülerek kız arkadaşına döndü.
“Görüyorum kaleyi içten fethetmişsin.”
“Ne sandın?” dedi Hande, bakışlarını aşağıya dikip omuzunu Zehra’nın omuzuna çarptı ve tekrar doğruldu.
“Çocuklarimiz ne kadar tatlu baksana Ahmet. Var mu bu devirde bunlar gibi pırlanta gibi çocuklar.”
Zöhre hanımdan ikinci bir övgü daha gelince bu sefer iki kızda aynı anda alt dudağını bükerek gülümseyen gözlerle birbirlerine baktılar.
“Çaylar da geldi.”
Safiye yenge geldiğinde Zöhre Hande ve Ahmet beye aldırmadan masanın üstünden tavlayı alarak bir kenara koydu.
“Hade hade kaybettun kaydeceun kadar. Tatli yede kizumun senden alduği neşen yerune gelsun.”
Zöhre hanım Hande’ye göz kırpıp eğlenirken Ahmet bey dudağının altından küçük bir çocuğa yenildiği için homurdanıyor, Safiye yenge ise gece yarısına kadar uzayıp gidecek sohbetlerine eşlik edecek olan çekirdek tabağını sofrasının ortasına yerleştiriyordu.Önce klasik sorumuz, bölüm nasıldı?
Sonra da bir fikir danışıcam size doplanun bakem😄
Bu sıpa bizim Derya'mız geçen bölümlerde kadrıya dahil oldu biliyorsunuz. Çok da güzel bir kız maşallahı var😄
Soru şu ki ben Tuğba'yı da Derya'yı da farklı kişilerle düşünüyordum. Biri Rus takımdan, biri Alman takımdan oyuncu olacaktı 😈 (acaba kim kimleydi he he he önerileri alalım bakalım)
Ama son bölümde Tuğba'yla o kadar güzel ve farklı uyumları oldu ki kafam karıştı ya 🤔
Acaba başka hikayede mi onları diğerleriyle yazsam, burda ikisi mi olsalar🤔
Help me pleaseeee
Çözemedim gitti bu konuyu kararsızımmmm.
Önerileri görelim.İsterseniz bölümden sonra istek üzere hangisini hangi takımdan ve kimle yazacaktım, onu duyuru bölüm olarak görselle atabilirim. Belki öyle daha kolay karar verebilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Success Power / GxG
Любовные романыHikaye lise ve okul yıllarından beri arkadaş olan ve milli olimpiyatlara hazırlanan voleybol takımı kızlarının iş, aşk ve aile hayatlarını konu alır. Önemli Uyarı☝️ Homofobikler için uygun içerik değildir! Filenin Sultanlarına yazılmış ilk kitaptır...