50.Bölüm: "Onun karanlığını aydınlattım zihnimdeki mumlarla."
Hayal kurmak benim için vazgeçilmezdi. Zihnimin kapıları olumsuzluklardan birkaç saniye de olsa arınıyor ve beni sanki başka bir evrene taşıyordu. Başka bir evrende yalnız olmuyordum. Aklımdan geçen her ihtimal gerçekleşiyordu. Ve ben bu beni mutlu edebiliyordu. Hüzünlerimi ve dertlerimi bir kenara bırakıyordum. Omuzlarımdaki acıyı hafifletiyordu.
Utku arabayı durdurdu. Gözlerimi araladığımda küçük bir yere geldiğimizi gördüm. Eskiye nazaran az ağaçlar olsa da burada ormanlık diyebilirdim. Etrafta küçük çocukların oynadığı, insanların ağaçların gölgelerinde dinlendiği bir yerdi. Burayı sevmiştim. Utku arabadan indiğinde ben de inip arkasından ilerledim. Adımlarım yine de onunkine göre yavaştı. İçeriye girdiğimizde boş masalardan birine geçtik. Sandalyenin üzerinde huzursuzca kıpırdandım. Ellerimi masanın üzerinde birleştirip bir an önce gitmek isterken Utku bunu fark ederek bana döndü.
"Okuldan önce Göktuğ'u görmek ister misin?"
"İsterim." dedim sesimi kontrol edemeyerek. Göktuğ'un geçtiği her cümle beni heyecanlandırıyor, bazen de gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. Ama başka bir konu daha vardı. Asrın, yazdığım mesajların hiçbirine cevap vermemiş olsa da kızgınlığının geçeceğini düşünüyordum. Sonuçta bana kıyamıyordu. En yakın arkadaşı benim yüzümden orada olduğunu bilse de küsemiyordu.
Masamıza gelen kahvaltıları fark ettiğimde irkilerek geriye çekildim. Utku de ben de fazla yiyemeden kalkmıştık. Tekrar arabaya yöneldik. İçimde Göktuğ'u göreceğim için garip bir heyecan, buruk bir his vardı. Ona söyleyeceğim şeyleri aklımda toparlamaya çalışırken hareket eden arabanın içinde tekrar Asrın'a yazdım.
"Uyandı mı?"
Her saat başı bunu yazacağıma emin olarak sırtımı geriye yasladım. Asrın o an çevrimiçi oldu. Kalbimin uzun zaman sonra hızlandığını hissederken sanki uzun zamandır dinlemediğim o en güzel şarkı başladı.
"Uyanmadı." yazdı. Sonra çıkmak yerine devam etti. "Bugün doktorla ailesi konuşacak."
Kaşlarımı çatıp bu bilginin sıradan olsa bana aktarılmayacağını bildiğim için sorma gereği duydum.
"Bir şey mi oldu? Bilmediğim..."
Birkaç saniye durdu. Tek kelime yazmadı, sonra hislerimin doğruluğuna dair şüphelerimi giderdi.
"Burada olsaydın bilirdin."
Şakaklarımdan giren ağrıyla gözlerimi kapattım. Cevap vermek istemiyor, belli ki geçiştiriyordu. Yazacağım sırada çevrimdışı oldu. Sinirlendiğimde bile tepki veremiyordum, sadece kalp çarpıntısına maruz kalıyordum. Bunu normal olarak gördüm.
Utku hastanenin önünde durdu. Ben de ona tek kelime etmeden arabadan indim. Hızla hastaneye girip arkamdan gelmesini engellemek için izimi kaybettirdim. İçeriye adım attığım gibi yüzüme çarpan sıcak hava dışarıdaki soğuğu gidermek ister gibiydi ve bu benim kalbime biraz daha etki ediyordu. Merdivenlere yöneldiğimde yanımdan geçen hemşireye çarptığımı çok sonradan anladım. Özür dileyip odanın bulunduğu kata çıktım. Koridorun sonuna doğru heyecanla yürüdüm. Asrın oradaydı, başını duvara yaslamış, elleri kucağına düşmüştü. Saçları karışmış ve üzerindeki kıyafetleri değiştirme fırsatı bulamamıştı.
Göz altlarındaki morluk, çehresini saran hüzün ve üzerindeki kan damlalarını gördüğümde gözlerim tekrar doldu. Konuşmadık, ben de zorlamadım onu. Odaya doğru ilerleyip cam yerden Göktuğ'a baktım. "Çok özledim seni." dedim parmaklarım cama bastı yaparken. "Artık uyansana." gözlerimden bir damla yanağımda buluşmuştu yine. Artık bu normalmiş gibi hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSEDEBİLİRSİN YAĞMURLARI
ChickLit'Hayatımda gördüğüm sayılı ışıklardansın aslında. Yıldız kadar küçük, güneş kadar parlaksın. Bırak arkandan gelenler de seni anımsamak için gökyüzüne doğru baksın.' __________________________ İçinde bulunduğum durumu anlamak için dokunmalısın satırl...