"Sen hiç bu kadar yoruldun mu? Senin de canın acıdı mı? Söylesene, sen de koştun mu ardına bakmadan?" dedi biri. Sonra ışığım karanlığa döndü ve tekrar sesini duydum. "Sen hiç pes edecekken devam ettin mi?" ona cevap veremesem de içimdeki cevap belliydi. "Ettim, ben hep devam ederim."
Gözlerim aydınlanan havayla aralandığında gördüğüm rüyanın etkisinde kalarak birkaç saniye bekledim. Sonra terlediğimi fark edip üzerimdeki battaniyeyi kenara attım. Kaç saat geçti bilemesem de üzerimdeki üşengeçliği atamıyordum. Hayatım o kadar karışıktı ki ben sorumluluklarımdan kaçtıkça daha fazla bu yükün altında kalıyordum. Ezilmek istemiyor, tüm yolu bunlarla gidemiyordum. Bazen düzene sokmak için olduğun yerde sayman gerekebiliyordu ama sonra hafiflediğinde hepsinden daha hızlı ilerliyordun. Bırak geçsinler önüne, boşver başarsınlar. Aklımdaki kahraman her zaman sensin...
Bacaklarımı yataktan sarkıttıktan sonra dolaba yöneldim. Üzerimdeki giysilerden bir an önce kurtulmalıydım. Elime geçen rahat kıyafetlerimi giydikten sonra tekrar yatağa döndüm. Kapalı perdelerimden bile sızan gün ışığı bana mutluluk vermiyordu. Aklım sanki o kadar doluydu ki başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu.
Masanın üzerinde duran suyu içmeye çalıştığım dudaklarımın kuruduğunu fark ettim. Muhtemelen göz altlarım da morarmıştı. Çöküşteydim. Dipteydim, yerde ve ağrılar içindeydim. Kabul ediyorum, ama ayağa kalkabileceğimi de biliyorum.
Sağ tarafıma döndükten sonra bir şarkı açtım. Uzun zamandır dinlemiyordum ve ihtiyacım varmış gibi hissettim. Duyduğum melodi tüm ruhumu ürpertti. Sonra sözlere odaklandım ve bir damla yanağımdan aşağı süzüldü. Yalnız olmayı sevmediğimi söylemiştim. Yalnız kalmaktan sıkıldığımı, arkadaşlarımın olmadığından bahsetmiştim. Hatırlıyorum o günleri. Şimdi dokunduğum her insanın bir parçasını hissediyorum zihnimde. Sanki hepsinin toplamı ben ediyor gibi. Özgürlüğüme düşkün yanım tutsak kalmış gibi ve onu tutan benmişim gibi hissediyorum. İçimde küçük bir kıpırtı var bana dair. Hayallerimi fısıldıyor kulağıma. "Buraya hiç gidemedik diyor. Bu şarkıyı bir daha hiç dinlemedik." onun sesini duymayı özlemiştim. Ve sanırım ruhumu dinlemeye başladığım her dakika o doğacaktı kalbimden...
Güzel sözlerimde de, hüzünlü bakışlarımda da kendim olmaya çalıştım. Bir süreden sonra yanından geçip gitmem gereken insanları tanıdım. Duruyorum ve düşünüyorum. Gerçekten, bunca zaman sonra içimdeki küçük ateşi kıvılcıma çevirebildim. Teşekkür ederim...
Şarkı bitmişti. Bakışlarımı zeminden çekip ayağa kalktım. Yavaş adımlarla odamdan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Başıma giren ağrı muhtemelen aç olduğum içindi. Annem oturma odasında telefonuyla ilgilenirken ona seslenmeden mutfağa girdim. Hızlı yiyebileceğim bir şeyler aradıktan sonra sandviç yapıp odama tekrar döndüm. Bu kez perdeleri açtım ve ağlamamı kontrol altına almaya çalışarak yemek yemeye başladım. Odaya biri girse beni ağlayarak yemek yiyor olarak görecekti ve bu komik olacaktı. Ama doğruyu söylemek gerekirse toparlanamıyorum.
Yarısını yediğim sandviç tabağını masaya koyup elime telefonu aldım. Canan ablaya yazmak istesem de uygun bir zamanda olmayacağı biliyordum. Göktuğ'un başından ayrılamazdı. Pınar hanım da onun yanında olacaktı ama yine de kendimi tutamadım. Bir an önce yaptıkları planı öğrenmek istiyordum. Mesaj sayfasına girdiğimde bildirim geldi. Tam şu an Asrın bana yazmıştı. Heyecandan titreyen ellerimde mesajı açıp okumaya başladım.
"Bana kızma olur mu?"
Bu cümle bana o kadar masum geldi ki. O güzel kalbinden öperim demek istedim ama yapamadım.
"Olur."
Hafifçe gülümsedikten sonra yazıyor oluşunu izledim bir süre. Sanırım etrafında Evren ya da bir başkası yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSEDEBİLİRSİN YAĞMURLARI
Chick-Lit'Hayatımda gördüğüm sayılı ışıklardansın aslında. Yıldız kadar küçük, güneş kadar parlaksın. Bırak arkandan gelenler de seni anımsamak için gökyüzüne doğru baksın.' __________________________ İçinde bulunduğum durumu anlamak için dokunmalısın satırl...