11

1.9K 179 17
                                    

Taksiye parasını ödedikten sonra hızlıca indim ve gözümdeki yarayı tutarken koşar adım evin bahçesine girdim. Çiseleyen yağmur hızlanırken hızlıca kapıya doğru yürüdüm. Ama ayaklarım bilinçsizce dururken başımı solmuş çiçeklere çevirdim. Yağmur damlaları üzerimize düşerken tamamen bahçeye döndüm ve gözümü tutmaya devam ediyordum. Gözlerim bulanıklaşırken derin ve titrek bir nefes alıp yavaşça yere eğildim. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlarken elimi bana en yakın duran çiçeğe uzattım. Bir süre çiçeğe baktıktan sonra hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Bunu tekrar yaşamak istemiyordum, göğüsüm sıkışıyordu, kalbim ağrıyordu. Beynim uyuşuyordu, düşünmek bile istemiyordum. Hıçkırıklarım güçlendikçe, gözyaşlarım yüzümü istila ettikçe ben ufalıyordum. Güçsüzleşiyordum, o zaman herkes benden yüksek oluyordu. Herkes beni ezebilirdi, herkes beni üzebilir, herkes beni öldürebilirdi.

"Özür dilerim."diye fısıldadım çiçeğe doğru ve dizlerimin üzerine inip gözlerimi sıkıca kapattım.

"Sizi koruyamadım, özür dilerim."

Gözlerimden yaşlar süzülmeye devam ederken anılar gözümde canlanıyordu.

Babam her zaman kadın düşkünü biriydi. İlgilenmesi gereken bir oğlu ve karısı olmasına rağmen ilgisi her zaman dışarıdaydı. Küçük bile olsam bunu her zaman farkedebiliyordum. Annemin üzüldüğünü farkedebiliyordum. Her gece kavga ettiklerini görebiliyordum. Annem her şeye rağmen babamı sevmeye devam ediyordu. Ya da benim için katlanmaya çalışmıştı emin değilim.

Küçükken babama hayrandım. Her çocuk gibi benimde idolüm babamdı. Her zaman güçlü süper kahramanımdı o benim. Bir yaşa kadar. Bir süre sonra her şey daha da anlaşılır hale gelmişti. Babam aslında o kadar da iyi biri değildi. Bir çocuk için ne kadar da kötü bir an değil mi? İlk hayalkırıklığım. Süper kahramanın aslında bir kahraman değil bir canavarmış. Ne yapacaksın? Örtünün altına gir ve ağla seni bücür.

Babam bizi terkettiğinde 12 yaşındaydım. Bir gün ansınız gitmişti ve bir daha gelmemişti. Annem günlerce ağlamıştı. Bana göstermemeye çalışıyordu ama ben hep onu izliyordum. Babam gittikten birkaç hafta sonra zaten popüler olmadığım okulumda daha da dışlanmaya başlamıştım. Zorbalığa uğradım, aykırı seçildi ve daha fazlası. Herkes serseri olduğumu düşünüyordu ama ben her boş zamanımda gittikçe solan çiçekleri izliyordum. Onlar solunca, benimde zaten açmamış olan çiçeklerim solmuştu. Babamın bir daha dönmeyeceğini o zaman anladım. Sadece annem ve ben vardık. Ya da öyle sandım.

Yaklaşık 1 yıl sonra o adam geldi. Yemyeşil gözleri vardı, her tarafı dövmelerle kaplıydı. Üstünde hep takım elbisesi olurdu.  Korkunçtu. Ondan korkuyordum. Yan komşumuzdu. Her gün beni rahatsız ediyordu. Bakışlarıyla, hareketleriyle. Sadece rahatsız etmekle de kalmadı.

Hızlıca ayağa kalktım ve yan tarafımızdaki eve baktım. Artık boştu, o korkunç adam yoktu. Ama hala rahatsız oluyordum o evden. Hızlıca kapıya doğru ilerledim ve başımı iki yana salladım.

"Bunu atlatmıştık Minho, bunu atlatmıştık."diye söylenerek çantamdan anahtarımı çıkardım ve kapıyı açıp içeri girdim.

"Kurtul, kurtul, kurtul!"diye söylendim hızlıca ve ayakkabılarımı çıkarıp üst kata doğru ilerledim.

"Minho?"diye gelen seslenmeyle durdum ve başımı salona doğru çevirdim. Annemi tekerlekli sandalyesinde görünce yutkundum ve hızlıca başımı başka yöne çevirdim.

"İzne çıkacağını söylememiştin."diye heyecanla konuştuğunda tekrardan gözlerim dolmaya başlamıştı.

"Hepsini anlatacağım. İlk önce kurtulmam lazım. Geliyorum."dedim ve merdivenleri çıkmaya başladım.

"Neyden kurtulman lazım?"diye seslendiğinde cevap vermeden odama girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim. Hızlıca üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım.

"Kurtul, kurtul, kurtul!"diye söylenirken üstümdeki tişört çıkmayınca ve gözümdeki yaraya çarpınca acıyla bağırdım. Yere oturup elimi yaraya bastırdım ve daha fazla kendimi tutamayıp bağırarak ağlamaya başladım. Bunu bir daha kaldıramazdım, bunu yapamazdım.

&•&•&

"Chan abi?"

Chan duyduğu sesle gözlerini daldığını noktadan ayrıp yanında oturan Felix'e çevirdi. Felix kaşlarını çatarak ona bakıyordu.

"Ne oldu?"diye yorgun bir sesle sorduğunda Chan, Felix omuzlarını silkti.

"Bana değil, sana ne oldu? Son birkaç gündür bi garipsin."dediğinde Felix, Chan derin bir nefes verdi ve gözlerini yemeğine çevirdi.

"Yorgunum, yorgunum ve yorgunum."diye cevapladı küçük kardeşini Chan. Aslında başka şeylerde vardı ama, geçiştirmekten başka çaresi yoktu.

"Bu geri dönüşte Minho abim olmayacak. Stayler çok üzülecek."diye konuştu bu sefer Jeongin suratını asarak.

"Minho abin kendi hatası yüzünden uzaklaştırma aldı. Ona sigara içmemesini söyledim."dediğinde Chan, Jeongin'in suratı daha da düştü. Ona göre, Chan yine de şikayet etmeyebilirdi Minho'yu. O zaman Staylerde üzülmezdi ve Minho yanlarında olurdu. Bir şekilde bu konuyu şirkete belli etmeden kapatabilirlerdi.

"Acaba şimdi ne yapıyor? Yemek yemiş midir?"

"Bence kedilerine kavuştuğu için mutludur."

"Annesiyle Changbin abimin boyunu tartışıyorlardır."

"Yah! Hyunjin!"

Hepsi gülmeye başlarken, Chan kaşığını masaya vurarak bıraktığında hepsi bir anda irkilip ona baktılar. Chan hepsine göz gezdirdi ve hafifçe gülümsedi.

"Çok merak ettiyseniz arayın sevgili abinizi!"diye bağırarak ama gülümseyen bir suratla konuştuğunda çocuklar sessizleşip yemekleriyle ilgilenmeye başlamışlardı. Chan bir süre daha durup onlara baktıktan sonra masadan kalktı ve odasına doğru ilerledi. Hepsi arkasından bakarken Hyunjin dil çıkarınca Changbin tarafından bir fiske yemişti.

"Kudurmayın! Yetkili benim artık!"

"Olamaz, %99 domuz istilası altındayız. İmdat!"

"Hyunjin-ah!"

hi, I'm here tooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin