@/ndpmmoon: gerçekten sizi anlayamıyorum çocuklar, Lee Know'un nesi sizi bu kadar etkiliyor. Bok parçasından başka bir şey göremiyorum.
《@/Clark24fruty: fake bir isim kullanırken hakaret etmek kolay olmalı? Eziksin.@/ndpmmoon: Stray Kids, Lee Minho'suz daha iyi bir grup olacaktır. En kısa sürede grubu terk et çöp hahahah
@/ndpmmoon: merhaba! Bugün de Lee Know'un ölmesini dileyeceğim. Katılmak ister misiniz?
《@/hardenlex: nerdesin? Oraya geliyorum bebeğim!
《@/Katherinenobba: dostum, o zaten gebermemiş miydi?
《@/ndpmmoon: hayır bro, ama en kısa zamanda bunu yapacaktır. Ona inanıyorum.@/ndpmmoon: KENDİNİ ÖLDÜR LEE KNOW!
...
"Minho abi!"diye bağırma sesiyle gözlerimi kocaman açıp telefonun ekranını kilitledim ve başımı örtümün altından çıkardım. Birkaç saniye içinde içeri dalan Jisung ile zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Hadi dışarı çıkalım ne dersin? Senin içinde değişiklik olur."diye heyecanlı bir şekilde konuştuğunda suratımı buruşturup başımı iki yana salladım.
"Hayır, evde oturup bunalımıma devam edeceğim."diye hızlıca cevap verdim ve tekrardan örtünün altına girip telefonun ekranını geri açıp tweetleri okumaya devam ettim. Son 5 gündür yaptığım tek şey buydu. Yatağımda oturup bu hesabın tweetlerini okumak. Yanıtların bazıları onu savunurken bazıları da beni seven Stay'lerimdi. Her ne kadar Stay'lerin beni sevdiğini bilsemde, kötü yorumları okumak beni içinden çıkılmaz bir kuyuya itiyordu.
Bir anda üzerimdeki örtü çekilince gözlerim kocaman açıldı. Jisung hızlıca elimden telefonu çekip aldığında daha çok şoka uğradım. Bu çocuğa bu cesaret nerden geliyordu böyle?
"Günlerdir başını kaldırmadığın telefonda bunu mu yapıyordun yani? Abi bunlar sadece saçma sapan yorumlar."diye hızlıca konuştuğunda ayağa kalktım ve telefonumu elinden çekip kurtardım.
"Haklı yorumlar, bir daha telefonumu elimden çekmeye kalkma."diye sinirli bir ses tonuyla konuşup tekrardan yatağıma girip örtümü başıma kadar çektim. Bir süre daha bu odada durduktan sonra adım seslerini duydum ve ardından kapı kapanma sesi kulağıma doldu. Başımı örtünün altından çıkardım ve dağınık saçlarımı düzelttikten sonra gözlerimi odanın kapısına çevirdim. Amacım onu kırmak ya da üzmek değildi, sadece yalnız kalmak istiyorum. Sadece bütün gün yatmak istiyorum.
"Minho abi!"diye bağırma sesiyle tekrardan örtünün altından çıkardım başımı. Bu sefer Hyunjin odaya girerken bıkkınlıkla ona baktım.
"Kapıda kargon var."dediğinde hızlıca dikleştim ve anlamsız bakışlarla ona baktım. Kargom mu var? Bir şey sipariş etmemiştim ki?
Hızlıca örtümü ittirip yerimden kalktım ve aynı hızla odadan çıkıp kapıya ilerledim. Kapının önünde geldiğimde başını yere eğmiş olan ve elinde yıpranmış bir kutu tutan adamı görünce kaşlarım daha çok çatıldı.
"Kargonun bana ait olduğuna emin misiniz? Ya yanlış getirdiniz, ya da o kadar geciktiniz ki ben ne sipariş ettiğimi bile hatırlamıyorum."diye alaycı bir tonla konuştuğumda adamın sessizce kıkırdadığını duydum. Bu beni biraz ürpertse de belli etmeden kapının önünde durmaya devam ettim.
"Kargo sana ait Lee Minho, sadece ben biraz geciktim."diye duyduğum sesle gözlerim kocaman açılırken olduğum yere resmen çivilendim. O anda ne yapacağımı bilemiyordum, karşımdaki kişinin kargocu kılığında aslında ezeli düşmanım olduğunu biliyordum sadece. Elindeki yıpranmış kutuya elini sokup kocaman bir bıçak çıkarttı ve başını kaldırdığı anda yeşil gözleri gözlerime sabitlenince bağırmaya başladım. Hızlıca geri geri kaçtım ve ellerimi yüzüme bastırıp kendimi gizlemeye çalıştım. Küçükken de yaptığım gibi, o bana her dokunmaya çalıştığında yaptığım gibi, çocuk aklıyla yaptığım gibi saklanmaya çalıştım ellerimin arkasına.
"Hayır, hayır! Git buradan git!"diye bağırdım ve olduğum yere çökerek çığlık atmaya devam ettim. Vücudumda hissettiğim dokunuşlarla ellerimi yüzümden çekip gözlerimi sıkıca kapatarak onu ittirmeye başladım. Diğer yandan çığlık atmaktan boğazım acımaya başlamıştı artık. Bir anda başımı iki elinin arasına aldığında hızlıca ellerimle bedenimi sarmaladım. Bana tekrar dokunmasını istemiyorum, tekrar kirlenmek istemiyorum.
"Minho!"diye bağırma sesi kulaklarıma yetişince bağırmayı kesip hızlıca gözlerimi kocaman açtım. Chan abimin endişeli ve sinirli bakışlarını görünce biraz da olsa rahatlarken nefes almaya çalışıyordum. Düzensiz nefeslerim gittikçe düzelirken bakışlarımı ondan ayırdım ve kapıya baktım. Kargocu elindeki kargo paketi ile şaşkınca bana bakıyordu. Pakette hiç yıpranmış gibi değildi ya da kargocu o pislik herif falan değildi. Daha sonra gözlerimi yavaşça bana endişeyle bakan üyelere çevirdim. Hepsi korkmuş görünüyorlardı. Gözlerim dolmaya başlarken başımı tekrardan yanımda yanaklarımı tutan Chan abime çevirdim.
"Üzgünüm."diye fısıldayarak ve gözyaşlarımı dökerek konuştuğumda ellerini yanaklarımdan çekti. Sert bakışları yumuşarken ellerini omuzlarıma koyup beni kendisine yaklaştırdı ve vücudumun ısınmasını sağlayan şeyi yaptı. Bana sıkıca sarıldı. Gözlerimdeki yaşlar daha hızlı akmaya başlarken yumruklarımı sıktım. O benim sırtımı sıvazlarken ben nefeslerim sakinleşirken diğerlerini izliyordum. Çocuklar endişeyle beni izlerken Changbin kargocunun parasını ödeyip kargoyu almıştı ve adamı göndermişti. Daha sonra çocukları odalarına gönderip kendiside çıktığında kendimi sıkmayı bıraktım ve hıçkırıklarımı bıraktım dışarı.
"Üzgünüm abi."diye tekrarladım, yine rezillik çıkarmıştım. Saatlerce, günlerce hatta aylarca üzgün olduğumu tekrarlamak istiyorum.
"Sorun değil Min, sorun değil."diye fısıldadığında gözlerimi sıkıca kapattım ve ellerimi sıkıp gözyaşlarımı dökmeye devam ettim.
"Seninle biraz konuşma zamanımız geldi."