"Bir sigara içebilir miyim?"
Chan, elindeki su dolu bardağı masada Minho'nun önüne bırakırken yönelttiği soru ile başını hafifçe olumlu anlamda salladı. Minho eşofmanının cebinden paket ve çakmağı çıkarttı ve bir dal sigarayı hızlıca dudaklarına yerleştirip hızlıca yaktı. Tekrardan buluştuğu tat ile mest olurken dumanı en derinlerinde hissetmeye çalıştı. Çektiği zehir ona yetmiyordu artık. Daha fazlasını istiyordu. Chan tezgahın üzerinden küllüğü alıp onun önüne bıraktı ve bir sandalyeyi onun yanına doğru çekip oturdu. Minho sigaradan bir duman daha çektikten sonra su bardağını eline aldı ve soğuk suyu yudumladı. Henüz yeni sakinleşmişti ve boğazı çığlık atıp, ağlamaktan ağrıyordu. Chan ile mutfakta oturuyorlardı. Çocuklardan bazıları odasında otururken bazıları da dışarı çıkmışlardı.
"Daha iyi misin?"diye sorduğunda Chan, Minho bardağı masaya geri bırakıp başıyla onu onayladı. Aslında hala korkuyordu, içindeki hissiyatı korku diye mi tanımlamalıydı bilmiyordu ama korkuya yakındı bu his. Ve içten içe titremesine engel olamıyordu. Chan, arkasına yaslanıp gözlerini Minho'nun üzerinde gezdirdi ve derin bir iç çekti.
Minho ile bu şekilde oturup konuşmak zorunda kalacağını hiç düşmemişti. Hatta mümkün mertebe ondan uzak durmak istiyordu. Ondan ne kadar uzak kalırsa o kadar az nefret ederdi. Onunla ne kadar az konuşursa, o kadar az eskileri hatırlardı. Ama kader bir şekilde onları tekrardan karşı karşıya getiriyordu. Lakin Chan bu sefer nefretten çok, merak duygusunu iliklerine kadar yaşıyordu. Minho'ya ne olduğunu deli gibi merak ediyordu ve öğrenmek için elinden geleni yapmak istiyordu.
"Nerden başlamak istersin?"diye sorduğunda, Minho bir süre elindeki sigaraya baktıktan sonra dudaklarını birbirine bastırıp omuzlarını silkti. O da bilmiyordu, neyi anlatmalıydı? Nasıl anlatmalıydı, anlatırken nasıl çıldırmamalıydı?
"Sen nerden başlamak istersin?"diye ona doğru geri yöneltti soruyu ve sigarasından bir duman daha çekti. Chan, gözleriyle dikkatlice onun hareketlerini izledikten sonra derin bir nefes aldı tekrardan.
"Jisung bana bir şeyden bahsetti."dediğinde, Minho kısık gözlerini ondan ayırdı ve küllüğe çevirdi. Evet, keşke ben başlasaydım diye geçirdi içinden.
"Herhalde neyden bahsettiğini biliyorsundur ha?"dediğinde Chan, Minho sigara küllerini döktükten sonra tekrar bir nefes çekti sigaradan ve başını aşağı yukarı salladı. Tabikide biliyordu, Jisung onun ne kadar takıntılı birine dönüştüğünden bahsetmiş olmalıydı. Chan bir süre sessiz kaldıktan sonra masanın üzerine doğru eğildi ve Minho'ya daha yakından bakmaya başladı. Güzel yüzlü çocuk, neden kendini bu kadar hırpalıyor?
"Neden kendine bunu yapıyorsun?"dediğinde Chan, Minho başını eğdi ve yerdeki desenlere bakmaya başladı.
Chan bir anda elini uzatıp çenesini kavrayınca küçük olanın gözleri kocaman açıldı. Chan, onun başını kaldırıp ona bakmasını sağladığında hemen gözlerini kapattı. Bir süre sonra gözünün üzerinde yumuşak bir dokunuş hissetti. Şu, onu havalı yapan yara izinin üstünde. Tek gözünü açıp ona baktığında Chan'ın dikkatlice yara izine baktığını gördü. Kalbi kontrolsüz bir şekilde atmaya başlarken ne yapacağını bilemedi. Eli ayağına dolanmıştı adeta.
"Nasıl oldu bu?"diye sorduğunda Chan, küçük olan derin bir nefes alıp diliyle kuruyan dudaklarını ıslattı. Kalbi kasılıyordu, ona her temas ettiğinde ne yapacağını şaşırıyordu. Chan bir anlığına küçüğünün dudaklarına baktı ve hemen kendini toparlayıp gözlerinin içine bakmaya başladı. Kendi içinde yaşadıklarını sorguluyordu artık, Minho neden gözüne bu kadar güzel ve çekici geliyordu ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hi, I'm here too
Fiksi PenggemarNe zaman anlayacaksın Chan, benim de sana ihtiyacım var.