"Chan, istersen yanına geleyim. İşim yok."
"Hayır hayır, gelme. İşin olduğunu biliyorum Jessi."dedi Chan eliyle alnını ovarken telefonu kulağında tutuyordu.
"Erteleyebilirim, zor bir şey değil. Ayrıca o kadar önemli de değil."dedi Jessi telefonun diğer ucundan. Chan derin bir nefes çekti içine ve başını Minho'nun yattığı odanın kapısına çevirdi.
"Gerek yok, ben iyiyim."dedi sesi yavaşça kısılırken. Aslında hiçte öyle değildi, berbat hissediyordu. Sürekli derinlerinde bir yerlerde olan bir sızı gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
"Ses tonun öyle söylemiyor."diye tekrardan konuştuğunda Jessi, Chan bakışlarını kapıdan çekti ve tekrardan telefona odaklandı.
"Jessi, doğru söylüyorum. İyiyim. İşinle ilgilen. Ş-şimdi kapatman gerekiyor. Sonra tekrar ararım seni."dedi Chan hızlıca ve Jessi'nin cevap vermesini beklemeden telefonu kapatıp cebine soktu. Yavaşça geri geri ilerleyip duvarın dibindeki sandalyeye oturdu. Yaklaşık 5 dakika falan önce doktor gelip Minho'nun midesini yıkayacaklarını söyleyip onu dışarı kovmuştu. En azından doktor çıkana kadar burada beklemeliydi.
Birden duyduğu bağırma sesiyle başını kaldırıp tekrardan odanın kapısına baktı. Minho'nun çığlığı olduğunu biliyordu, sesi çok boğuk geliyordu. Sanırım başlamışlardı. Bağırma sesleri artarken Chan başını öne doğru eğdi ve elleriyle kulaklarını sıkıca kapattı.
Kendini suçluyordu, yapmak istemese de yapıyordu. Kalbine çarpan ağrı ile dolan gözlerini kırpıştırdı. Alt dudağını dişleriyle sıkıştırırken bakışları tekrardan kapıyı buldu. Kapıyı açıp, içeri girip Minho'yu oradan alıp çıkmak istiyordu. Ama yapamazdı, bundan nefret ediyordu.
Minho ise hayatının acısını yaşıyordu. Bu acıyı çekmek yerine neredeyse doktora onu öldürmesi için yalvaracaktı. Hemşirenin burnundan içeri ittirdiği hortum canını alıyordu sanki.
"Çıkart şunu! Çıkart!"diye bağırıp hemşireyi ittirmeye çalıştığında diğer hemşire de kollarını tutup durdurmaya çalışıyordu.
"Sakin ol, hemen bitecek. Ağzını aç."dediğinde doktor, Minho gözlerinden yaşlar çıkarken dudaklarını araladı. Doktor kömür karası ilacı boğazından ittiğinde Minho bir iki saniye sonra kusmaya başlamıştı. Bu neydi şimdi? Böyle mi temizleniyordu bu illet?! Neden bu kadar acı verici bir yöntem?!
Kusması gereken poşete değil de, zemine doğru kusunca ve gördüğün kara manzara ile midesi daha çok bulanırken daha fazla kusuyordu. 10 dakikalık işlem, Minho'ya saatlerce süren bir işkence gibi hissettirmişti. Bu sırada Chan içeri girdiğinde Minho acıyla bağırdı. Chan'ı farkettiğin de her ne kadar kendisini dizginlemeye çalışsada acısı devam ediyordu.
Burnundaki hortum yavaşça çekilirken hala yaşadığı mide bulantısından dolayı kusmaya devam etti. Ama bu sefer siyah madde kırmızı bir şekilde çıkmaya başlamıştı.
"Bu normal mi?"diye sordu Chan yatağa doğru yaklaşıp Minho bakarken.
"Evet, normal."diye yanıtladı hemşire onu ve hortumu tamamen çıkarttı. Minho yaşadığı kısa süreli rahatlamayla yatağa uzanırken hemşire eliyle onun dağınık saçlarını sevdi.
"Aferin, bu da sana ders olsun artık değil mi Minho."
&•&•&
"Nasıl hissediyorsun?"
Minho duyduğu soru ile gözlerini yuvarladı ve başını özellikle Chan abisinden farklı yöne çevirdi.
"Yaklaşık yarım saat öncekiyle aynıyım abi, canım acıyor."diye mırıldandığında, Chan başını eğdi ve elleriyle oynamaya başladı.
"Diğer yöneticilerle konuştum, şirket işini hallettim. Artık için rahat olabilir. Gruptan ayrılmayacaksın."dedi Chan heyecanla. İlk baştaki heyecanı maalesef ki kalmamıştı ama hala heyecanlıydı. Minho gözlerini ona çevirip burukça gülümsedi. Mutlu olmuştu tabiki de, ama canı çok fazla acıyordu.
"Zahmet etmeseydin, zaten bir yüküm."dedi Minho kırgın bir sesle ve gözlerini kapattı yavaşça. Chan bir süre onun güzel yüzünü inceledikten sonra tikrek bir nefes aldı ve başını eğip elleriyle oynamaya başladı.
"Özür dilerim."
Minho, duyduğu ses ile kaşlarını hafifçe çattı ama hala abisine bakmıyordu. Özür dilerim, Minho uzun zaman sonra ilk defa bu kısa cümleyi duyuyordu. Bu zamana kadar Minho'nun kalbi çok kırılmıştı, çok fazla. Bir özür tabiki de tamir edemezdi kalbini, kırıkları birleştiremezdi asla. Ama yine de içi kıpır kıpır olmuştu bir anda. Sadece küçük, sessiz bir özür içini o kadar rahatlatmıştı ki tüy kadar hafif hissediyordu. Ya da kendini kandırıyordu, affedebilir miydi ki abisini? Yoksa çoktan affetmiş miydi, ya da hiç darılamıyor muydu ona?
"Yaptığım şeyler affedilemez şeyler, sana çok kötü davrandım..."dedi Chan sesi iyice kısılırken. Minho, yavaştan dolmaya başlayan gözlerini tekrar kapattı ve yutkundu. Boğazında hissettiği yanma hissi ile yüzünü buruşturdu hemen. Canı hala çok acıyordu, ve hala midesinde bulantı hissini yaşıyordu.
"Buna gerek yok-"
"Var, Minho. Sana bir çöpten farksız davrandım, bana yanlış bir şey yapmamışım gibi davranmayı kes. Canını yaktım, çok yaktım. Sana düzgün davransaydım şu an bu yatakta yatıyor olmazdın."
"Kendini suçlama, bu benimle ilgili bir şey."dedi Minho ve dudaklarını birbirine bastırdı. Hala abisiyle göz teması kurmuyordu, göz temasını bırakın başını o tarafa çeviremiyordu bile.
"Minho-"
"Chan abi bana acıma."
Minho yorgun bakışlarını Chan'a çevirdiğinde Chan nefesinin kesildiğini hissetti. Onu yanlış anlamıştı.
"Ha-hayır. Beni yanlış anladın-"
"Ben çocuk değilim. Gözlerinizde ki acıma duygusunu görebiliyorum. Hoş, sende daha önce görmemiştim ama artık sende öyle bakıyorsun."dediğinde Minho, Chan bir süre daha ona baktıktan sonra başını eğdi ve gözlerini kapattı. Bunu kabul edemiyordu ama aksini de iddia edemiyordu. Konuşmak için dudaklarını ayırdı ama kapının tıklanıp açılmasıyla cümlesi yarıda kesilirken başını o tarafa çevirdi. İçeri giren Hyunjin, arkasındaki Seungmin ve Jessi ile hafifçe kaşları çatıldı.
"Senin ne işin var burada?"diye sordu azarlar bir tonda oturduğu yerden kalkarak. Ona işe gitmesini söylemişti ama o kalkıp buraya gelmişti.
"Hasta ziyaretine geldim Chris, ve sevgilimi özledim."dedi Jessi hızlıca ve Chan'a yaklaşıp sıkıca sarıldı. Chan'da ona geri sarılırken bu sefer farkındaydı. Onlara doğru bakan titrek gözleri hissedebiliyordu. Gözlerini yavaşça Minho'ya doğru çevirdi. Minho, koca gözlerini kırpıştırırken diğer yandan burukça gülümseyerek onları izliyordu. Onlara gülümseyerek bakıyordu ama içi her zamanki gibi kan ağlıyordu. Aklını kurcalayan düşünceler, boğazındaki acı ve mide bulantısı birleşince kendisini öldürmemek için zor duruyordu. Jessi, çok güzeldi. Ve kendisi, ah! Kendisi berbat gözüküyordu, en azından artık. O tatlı yüzünden eser kalmamıştı. Gözaltları mor halkalara sahipti, ve şu saçma yara vardı tabii. Eskisi kadar güzel bir vücududa yoktu artık. Daha çelimsizdi. Jessi'nin ise güzel bir vücudu, şekilli saçları, güzel bir yüzü vardı. Onun yarısı kadar bile güzel değilim, diye düşündü. Ve Chan, şu an ona sarılıyor, onu öpüyordu. Olmak istediği yerde o vardı, hiç şansı yoktu. Değil mi?
Chan, Minho'nun bakışlarından sonra suçluluk duygusu ile sevgilisini ittirdi.
"Dışarıda konuşalım mı, Jessi?"
Jessi, Chan'ı onayladı başıyla ve Minho'ya el sallayıp hızlıca odadan çıktı. Chan'da arkasından çıktı ve hızlıca Jessi'ye döndü.
"Bilerek yapıyorsun."
"Anlamadım Chan, neyi?"dedi Jessi kaşlarını çatarak.
"Ona acı çektirmek neden hoşuna gidiyor?"dediğinde Chan, Jessi bir süre onun yüzüne baktıktan sonra histerik bir şekilde güldü.
"Chan, en başında bunu yapmamı isteyen sendin. Şimdi ne değişti sevgilim?"