"Komşularımız tarafından pek sevilmiyorum, annemde ben yokken sıkıntı çekiyor ve bu benim hiç hoşuma gitmiyor. Taşınmaya karar verdik ama o kadar zengin miyim emin değilim- beni dinliyor musun?"
Minho kaşlarını çatıp Jisung'a bakarken, Jisung pişmiş kelle gibi sırıtarak telefonunda biriyle mesajlaşıyordu.
"Kulağım sende abi, sadece bir mesajı cevaplıyorum bir saniye-"
Minho, Jisung'un telefonu tutup kendisine doğru çekti ve ekran bakmaya çalıştığında Jisung telefonu kendisine çekmeye çalışıyordu.
"Abi!"diye bağırdığı sırada Jisung, Minho ekranda gördüğü 'Yongbokkie♡' yazısı ile gülümsedi.
"Felix'i ayartmışsın. Hanginiz üstte?"dedi Minho gülüşünü biraz daha büyütüp karşısında iki büklüm olan kırmızı suratlı Jisung'a bakarak.
"Öyle mi söylenir o? O şekilde mi söylenir? Ne kadar ayıp!"diye konuştuğunda Jisung, Minho daha çok kıkırdamaya başlamıştı.
"Şaka yapıyorum Jisung, senin adına çok mutlu oldum. Umarım sende hep böyle mutlu olursun, Felix'te."dediğinde Minho, Jisung gülümsedi ve gözlerini kaçırdı. Abisiyle uzun bir süre sonra bu şekilde konuşmak garip hissettiriyordu.
"Ama yine de, kimin üstte olduğunu merak ediyorum."
"Abi!"diye sinirle bağırdı Jisung ve hızlıca oturduğu yerden kalkıp koşarak odadan çıktı. Minho onun arkasından gülerken kısa bir süre sonra geri geldi.
"Felix."deyip geri kaçtığında Minho gülmeye başlarken gözleri kocaman açılmış ve ağzı 'o' şeklini almıştı. Felix mi?!
Gürültüyle kapanan kapı sesinden sonra Minho gülüp başını iki yana sallayarak üzerindeki şaşkınlığı bir kenara attı ve elindeki telefondan satılık evlere bakmaya devam etti. Uygun bir fiyata güzel bir ev bulamamıştı bir türlü. Annesinin rahatça dolaşabileceği bir ev olmalıydı.
"Ne yapıyorsun?"diye duyduğu ses ile başını kaldırmadan cevapladı yanına oturan kişiyi.
"Uygun fiyata bir ev arıyorum. Annem o sokaktan taşınırsa daha iyi hissedeceğim sanırım."dediğinde Minho, Chan cebinden telefonunu çıkarıp kilit ekranını açtı. Aslında Minho ile konuşması gereken bir konu vardı.
"Minho, Twitter hakkında konuşmamız gerekiyor."dedi akışına düşen tweetleri aşağı doğru kaydırarak. Hepsi aynı konuyu barındırıyordu.
"Konuşalım, sorun ne?"dedi Minho telefonunun ekranını kilitleyip yorgun bakışlarını Chan abisine çevirdi. Son kavgalarından sonra bu kadar rahat bir şekilde konuşabilmesibe kendisi de şaşırıyordu.
Chan bir süre gergince telefonunun ekranına baktıktan sonra gözlerini Minho'ya çevirdi. Onun ne kadar yorgun gözüktüğünü görünce dudaklarını birbirine bastırdı. Minho, resmen karşısında yavaş yavaş eriyordu. Bu konuşacağı şeyden daha çok etkileneceğini biliyordu ama yapmak zorundaydı. Bunu şirket istiyordu.
"Twitter'da, senin hakkında asılsız birkaç yorum atılmış. Asılsız olduğunu biliyorum, bunu yapmayacağını biliyorum. Ama 4 kişi aynı anda tweet atınca otomatik olarak suçlu tarafa düştün. Bunun için bir özür açıklaması yapmalıyız."dediğinde Chan, Minho bir süre boşluğa baktıktan sonra ifadesizce başını aşağı yukarı salladı.
"Ne ile suçlanıyorum?"
Minho'nun sorduğu soru ile, Chan derin bir nefes aldı ve gözlerini kaçırdı. Nasıl söylemesi gerektiğini bilmiyordu, en iyisi direkt söylemekti.
"Birini öldürmekle."
Minho histerik bir şekilde güldü ve gözlerini kapattı hızlıca.
"Şirket beni yine koruyamıyor değil mi? Suçsuz yere özür mü dileyeceğim?!"diye bağırdığında Minho, Chan başını ellerinin arasına aldı.
"Üzgünüm, yapabileceğim her şeyi yaptım. Ama şirket özür dilemen gerektiğini söylüyor."
"Yapabileceğin her şeyi yaptın mı?! Benim için kılını bile kıpırdatmayacağını bilmesem inanacağım! Sen benden şüphelenmişsindir bile. Ya da o aptal intikamın için beni yakıyorsundur yine ha?!"
Minho bağırarak yerinden kalktığında Chan diyecek bir şey bulamıyordu artık.
"Woojin'den daha kötü muamele görüyorum, ben bunların hiçbirini haketmedim! Bu insanlar benden ne istiyorlar?!"
"Onun adını geçirme bu evde."diyerek ayağa kalktığında Chan, Minho hışımla ona döndü.
"Woojin! Woojin! Woojin! Woojin! Wooj-"
"Sus artık sus!"diye bağırdı Chan ve deli gibi bağırmaya devam eden Minho'ya yaklaşıp bir elini ensesine yerleştirip bir elini sıkıca dudaklarına bastırarak onu kendisine yaklaştırdı. Minho hala bağırmaya devam ediyordu ama sesi artık homurtudan ibaretti.
"Onun adını, bu evde, duymak istemiyoruz."dedi Chan kelimeleri bastırarak ve Minho'ya daha fazla yaklaşarak. Minho homurdanmayı kesti ve ateş saçan bakışlarıyla Chan'ın gözlerine bakmaya başladı. Ardından ise onu tüm gücüyle ittirmeye çalıştı ama pek başarılı olamadı. Tekrardan homurdanarak onu tekrardan tüm gücüyle ittirdi. Chan geriye sendekeyip onu bıraktığında Minho geriğe doğru kaçtı ve tekrardan sinirle ona bakmaya başladı.
"Neden Chan? Hatalarını neden örtüyorsun? Woojin bir hataydı, senin hatan! Onu gruba sen aldın, yaptıklarına göz yumdun. Ama bana gelince, yapmadığım şeyleri bile yüzüme çarpıyorsun!"
"Bunu ben yapmıyorum, seni sevmeyenler yapıyor."
"Sende beni sevmiyorsun abi. Ayrıca sadece bundan bahsetmiyorum, son 1 yılımı cehenneme çevirdin be! Tek yaptığım şey seni sevmekti. Bana hayatı zindan ettin!"
Chan geri geri adımlayıp sandalyesine geri oturduğunda, Minho sinirden gözü dönmüş bir şekilde ona bakıyordu. İlk defa bu kadar sinirliydi, bu kadarını da kabullenemezdi. O kimseyi öldürmemişti. Kendini bile daha öldürememişti. Bunun için özür dilenemezdi, dilediği anda gruptan şutlanırdı.
Minho farkettiği şey ile histerik bir şekilde güldü.
"Aah! Şimdi anladım. Sen gruptan çıkarılmamı istiyorsun, bu yüzden özür dilememi istiyorsun. Birini öldürdüm diye özür dileyeceğim sonra da gruptan atılacağım. Sence böyle birini şirkette tutarlar mı? Hyunjin'i neredeyse zorbalık iftirasıyla ayıracaklardı gruptan. Beni tutarlar mı sence?!"diye bağırdı Minho tekrardan ve yüzünü ellerine yasladı. Bir süre sessizlik hakim oldu tüm yurda.
"Haklısın, özür dileyemezsin."dedi Chan kısık bir sesle.
Minho ellerini yüzünden çekip abisine baktı. Sandalyede otururken camdan dışarı bakıyordu. Bir süre dışarı baktıktan sonra bakışlarını Minho'ya çevirdi ve onun bakışları ile buluşturdu.
"Hazırlan, şirkete gidelim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hi, I'm here too
Fiksi PenggemarNe zaman anlayacaksın Chan, benim de sana ihtiyacım var.