Flaşlar.
Minho etraftaki herkesten yardım dilenirken sadece yüzüne doğru flaşlar patlıyordu. Hıçkırıklara boğulurken Chan'ın hareketsiz yatan bedenini kucağına çekip sıkıca sarılmıştı ve yüzlerini kapalı tutmaya çalışırken ağlamaya devam ediyordu. Telefonu kendisinden uzaktı, Chan onun yüzünden burada ölecekti. Patlayan flaşlar ve bağırışma seslerine birde beynindeki uğultular katılmıştı. Minho, şimdi gerçekten delirecekti. Korkudan titrerken insanların ne kadar kötü olduğuna bir kez daha şahit olmuştu.
"Minho!"
Duyduğu tanıdık ses ile başını kaldırdı ve şişmiş gözleriyle kalabalığın arasından sıvışıp kendisine ulaşan menejerlerini takip etti. Gözlerini hızlıca tekrardan Chan'a çevirdi ve yüzünü ellerinin arasına alıp cansız suratına baktı. Yüzünün yarısı yaşadığı sürtünmeden dolayı kan içindeydi. Bu ona hiç yakışmıyordu. Minho tekrardan çığlık atarak ağlamaya başladığında iki kolunun tutulmasıyla ne olduğunu şaşırdı. Onu geri çekmeye çalışan güvenlikleri görünce daha çok bağırıp onlardan kurtulmaya çalıştı. Chan'dan ayrı kalmak istemiyordu, onun yanında olmak istiyordu.
"Bırakın, bırakın beni! Chan abi!"diye bağırıp güvenlikleri engellemeye çalışırken flaşlar hala onun suratına doğru patlıyordu. Kollarını güvenliklerden kurtarmak için çabalarken başı dönmeye ve gözleri kaymaya başlamıştı. Bağırmayı kesti bir anda ve kuvveti de kesilmişti aynı zamanda. Güvenliklere engel olamıyordu artık. Dizlerinin bağı çözülürken ayakta duramadı. Güvenlikler onu tutmasaydı eğer yere yığılacaktı. Güvenlikler o bayılınca onu yere yatırdılar ve onunla da ilgilenmeye başladılar.
&•&•&
Minho gözlerini açtığında hastane yatağındaydı. Üzeri ince beyaz bir pike ile örtülüydü. Hissettiği ani üşüme hissi ile hızlıca yatakta dikleşti. Ellerini bedenine saracağı anda ellerinde gördüğü kırmızı lekeler ile durdu. Tüm anılar gözünün önünde bir film şeridi gibi dolaşırken endişeyle nefesi kesildi. Üzerinde kan lekeleri vardı, bu lekeler Chan abisine aitti. Kalbi korku ile hızlı hızlı atmaya başlarken hızlıca üzerindeki pikeyi ittirdi ve ayağa kalktı. Kolunda hissettiği acıyla bağırdı ve geri geri gelip yatağa oturarak koluna bağlı olan seruma baktı. Yavaşça tekrar ayağa kalktı ve serumu asılı olduğu yerden çıkarıp eline aldı. Hızlıca perdenin arkasından çıktı ve yan taraftaki boş yataklara baktı. Daha sonra hızlıca bulunduğu odadan çıktı. Çıktığı anda koridorda gördüğü hemşire odasına doğru ilerledi.
Odadaki asistan doktor onu görünce endişeyle ayağa kalktı.
"Yataktan kalkmamanız gerekiyordu."diyerek ona ilerlediğinde Minho elini ona doğru salladı.
"Ben iyiyim. Arkadaşım nerede? O iyi mi?"
"Arkadaşınız adı ne?"diye sordu odadaki diğer hemişire.
"Bang Chan, Christopher Bang Chan."dedi Minho merakla kadına doğru yaklaşarak.
"Bang Chan.. şu araba kazası ile gelen hasta sanırım. Şu an yoğun bakımda."dediğinde hemşire, asistan doktor ise Minho'yu elinden tutup koltuğa doğru çekmiş ve oturtmuştu. Kolundaki serumu çıkardığında, Minho gözlerini daldığı yerden ayırıp acıyla inleyerek kolunu ovuşturdu.
"Ne kadar oldu? Onu görebilir miyim?"diye sorduğunda, asistan doktor başını aşağı yukarı salladı.
"Yemek yemeniz gerekiyor. Sonra görebilirsiniz."dedi asistan doktor ve hızlıca ayağa kalkıp Minho'yu elinden tutarak peşinden ilerletmeye başladı. Minho kendi başına yürümeyi bile zar zor beceriyordu çünkü.