"Bu da ne oluyor böyle? Çocuk musunuz siz? Grubun abileri değil miydiniz? Şimdi halinize bakın birde, iki çocuktan başka bir şey göremiyorum!"
Menajerimiz bizi bir güzel azarlıyordu. Aslında bir suçum yoktu, ama bana da neden kendimi savunmadım diye kızıyordu.
"Tamam, gençsiniz, kanınız kaynıyor. Ama bu ne Chan, çocuğu ne hale getirmişsin. Geri dönüşten hemen önce olacak şey mi bu? Bugün mv çekimleriniz var, ne olacak şimdi ha?"diye sinirle konuştuğunda, başımı eğip gözlerimi yanımda dikilen Chan abime çevirdim. Yüz ifadesi hiç ama hiç pişman durmuyordu.
"Belki de ayrılmalıyım."diye kısık bir şekilde konuştuğumda ikiside bir anda başlarını bana doğru çevirdiler.
"Saçma sapan konuşma, nereye ayrılıyorsun?! Sen ayrılırsan bu grup biter! Ayrılmak falan yok."dedi menejerimiz hızlıca ve saçlarını karıştırarak koltuğa oturdu ve başını geriye yaslayıp derin bir nefes aldı. Gözlerimi ondan alıp mutfak masasında oturan çocuklara çevirdim. Hepsi üzgün görünüyorlardı. Dudaklarımı büzdüm ve başımı tekrardan menejerimize çevirdim.
"Sigaramı da unutmuşum, kafamı karıştırdınız hep."dedi üzerini ararken. Kolumun dürtülmesiyle başımı Chan abime çevirdim. Alaycı ifadesiyle bana bakıyordu.
"Minho versin abi, onda var. Değil mi Minho?"diye konuştuğunda tüm gözler hızlıca bana döndüğünde bir süre daha ona baktıktan sonra gözlerimi yere diktim. Parkelerimiz ne kadar da güzel(!)
"Minho, birde sigaraya mı başladın?!"diye sinirle konuştuğunda gözlerimi menejerimize çevirdim.
"Bağımlı değilim, yemin ederim. Sadece gergin hissediyordum."
"Siz ne yaptığınızın farkında mısınız? Ceza mı almak istiyorsunuz? Chan, böyle mi liderlik yapıyorsun? Başka hanginizin sorunları var ha?! Sizde çıkarın birkaç sorun çekinmeyin hiç!"diye bağırarak çocuklara döndüğünde hepsi kedi gibi başlarını eğmişlerdi. Bir süre sessizlik olduktan sonra menejer tekrardan bana döndü.
"Ne kadar sormak istemesem de bunu yapmak zorundayım. Minho, Chan abinden şikayetçi misin?"diye sorduğunda hızlıca başımı iki yana salladım.
"Hayır, değilim."
"Yüzün öyle söylemiyor ama?"dediğinde histerik bir şekilde güldüm.
"Ben hakettim abi, biraz haylazlık ettim. Benim hatam."
Söylediklerim şeylerden sonra herkes bana inanamayarak bakıyordu. Ama nasıl yapabilirdim ki? Onu nasıl şikayet edebilirdim ki? Bunu yapamazdım.
Menejerimiz yurttan ayrıldığında hızlıca odadan çıkacaktım ki bileğim tutulduğunda durdum. İlk önce bileğimi kavrayan ele daha sonra başımı yavaşça kaldırıp gözlerine baktım.
"Neden şikayetçi olmadın? Bu şekilde seni seveceğimi mi sanıyorsun?"
"Chan abi yeter!"diye gelen sesle gözlerimi ondan ayrıp aramıza giren Changbin'e çevirdim. Bileğimi onun elinden kurtarıp beni omuzlarımdan tutup geriye doğru gitmemi sağladı.
"Sorun değil Binnie-"
"Hayır, sorun! Alttan almayı kes artık!"diye bana bağırdığında kaşlarım çatıldı. Ona kızgınca baktığımda tekrardan Chan abime döndü.
"Ona neden acı çektiriyorsun? Ne yaptı ki sana?"diye gelen sesle gözlerimizi Hyunjin'e çevirdik. Sandalyesinde otururken bize doğru bakmıyordu bile. Chan abi histerik bir şekilde güldü ve başını salladı.
"Sizin karışacağınız bir durum değil, kendi işinize bakın."dediğinde yutkundum ve başımı eğdim. Bende merak ediyordum.
"Bu şekilde devam ederseniz hiçbir şeye varamayız. Herkes ne derdi olduğunu söylesin yoksa yurtta huzur falan kalmayacak."
"Çocuklar buna gerek yo-"
"Minho, ve Minho'ya ait her detaydan nefret ediyorum. Derdim bu."dediğinde Chan, gözlerimi ona çevirdim. Ona baktığım anda bakışlarını kaçırdı. Sertçe yutkundum ve burukça gülümsedim. Başımı eğdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. İçimdeki garip ve iğrenç his büyüdükçe ağlamak istiyordum.
"Minho'dan da, ailesinden de, babasından da."diye nefretle konuştuğunda başımı kaldırıp tekrardan hızlıca ona çevirdim başımı. Sorun babam mıydı? Ne alıp veremediği vardı? Ne olmuş olabilirdi ki?
"Sana ne yaptılar ki? Bir sebebin var mı? Çok saçma abi!"diye konuştu Jisung alaycı bir ses tonuyla. Ama ben çözmeye çalışıyordum, neden, neden, neden?
"Onun babası!"diye bağırdı ve elini kaldırıp beni geriye doğru ittirdi. Geriye doğru sendeledim ama tekrardan dikleşip ona bakmaya devam ettim. Bu sefer yıkılmaya niyetim yoktu.
"Onun babası benim hayatımı mahvetti!"diye tekrar bağırdığında histerik bir şekilde güldüm. Orospu çocuğu, bana uzaktı ama hala yaptığı şeylerin suçlusu ben oluyordum. Yine günahlarının bedelini ben ödüyordum, yine tüm suçlarının yükü benim omuzlarımdaydı.
"Onun babası, benim ailemi öldürdü! Benim ailemi öldürdü!"diye bağırdığında gözlerim kocaman açıldı ve tekrar ona baktım.
"Ne?"
Birde adam mı öldürmüştü? Bir bu suçu işlemedi diye düşünürken onu da mı araya sıkıştırmıştı?
"Senin baban yüzünden benim annem intihar etti, senin orospu çocuğu baban yüzünden benim meleğim-"
Bir anda hıçkırıklarla ağlamaya başladığında şaşkınca ona bakmaya devam ediyordum. Hiçbir şey anlamıyordum, bunlarda ne demek oluyordu böyle? Babam ve onun ailesinin ne alakası vardı ki?
Ve bir anda aklıma çarpan gerçek ile gözlerim kocaman açılırken başımı kaldırdım ve çocuklara doğru baktım. Ben onlara baktığımda hepsi yüzlerini çevirince gözümden bir yaş süzüldüğünü hissettim.
"Ama ben-"
"Ama senin bir suçun yok, bilmiyorum mu sanıyorsun? Biliyorum!"diye ağlamaya devam ederken o, omuzlarımı düşürdüm ve tekrardan ona bakmaya başladım. Karşımda ağladıkça öldüğümü hissediyordum. Gözlerinden düşen yaşlar, tek tek kalbime saplanıyordu.
"Ama sana bakınca onu görüyorum, hayatımızı nasıl sikip attığını görüyorum. Gözlerime baktığında, bana gülümsediğinde canını acıtmak istiyorum. Uykularımı çalan adama zarar vermek için, seni harcarmak istiyorum."diye konuştuğunda hafifçe gülümsedim. Ona doğru yaklaştım ve elimi onun omuzuna koyup başımı hafifçe yana eğdiğimde kıpkırmızı olan gözleriyle benim gözlerime bakıyordu.
"Devam et, bu hiçbir işe yaramayacak."
♡♡♡
Bu da bugünün son bölümü, yarın maratona devam ederizz