Minho kendindeydi.
Sonunda kendini bulmuştu. Aslında hep buradaymış, dans stüdyosunda.
Şarkı bittiğinde kendini yere bıraktı ve zar zor nefesler alırken stüdyonun tavanını izlemeye başladı. Çocuklar gideli 3 saat olmuştu, 3 saattir burada dans edip duruyordu. İçindeki tüm acıyı dışarı atma yöntemiydi dans etmek. Ter içinde kalmıştı ama hiçte yorgun hissetmiyordu, daha fazla devam etmek istiyordu hatta.
Her şeyin başında iken, daha 16 yaşındayken başlamıştı dans etmeye. Onu can acıtıcı gerçeklerden uzaklaştıran, onu iyileştiren tek şeydi dans. Kendisini bulmasını sağlıyordu her zaman.
Flashback:
Minho odasındaydı, 1 aydır odasından çıkmamıştı. Çıktığı anda insanların ona olan iğrenti dolu bakışları altında sıkışıp kalıyordu. Odası üst katta olduğu için annesi yukarı gelip onun nasıl olduğuna bakamıyordu. Arada sırada annesinin bakıcısı ve artı olarak en yakın arkadaşı olan Dano teyze gelip kapısını tıklatıyordu. Ama ona da ağzını açıp bir kelime söylemiyordu. Sadece tavanı izliyordu, yatağında bile yatmıyordu. Dano teyzenin getirip kapının önüne bıraktığı yemekleri de reddediyordu.
Yavaşça günlerdir yattığı yerden destek alıp oturur vaziyete geldi. Banyo etmek istiyordu. Kendisini kirli hissediyordu hala. Yavaşça ayağa kalktı ve ağır adımlarla odasındaki banyoya ilerledi. Gıcırdayan kapıyı ittirip açtı ve yorgun ve altı morlaşmış gözlerini içeride gezdirdi. Burası onun kurtulma alanıydı, tüm kirlerden kurtulup kendisini iyi hissettiği tek yerdi burası. Acele etmeden üstündekileri çıkardı ve aynaya baktı. Vücudunda gezdiriyordu gözlerini, morluklar ve yaralar içinde olan vücudu yemek yemediği için çelimsizleşmişti. Tüm kıyafetlerini kirli sepetine attı ve duş kabinine girdi. Musluğu açıp duş başlığından akan suyun altına geçip beklemeye başladı. Hemen sıcaklayan suyun altında beklerken gözlerini kırpmadan banyodaki camdan dışarı bakıyordu. Ay gökyüzüne ulaşmıştı, yine güzel duruyordu gökyüzünde. Dünyayı güzel bir yermiş gibi aydınlatıyordu. İçinde dönen felaketleri görse tüm ışığını keserdi.
Bir anda tüm bedenini sarmalayan kötü his ve beynine dolan anıları ile gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Küçük ellerini yüzüne kapattı ve hıçkırarak ağlamaya devam etti.
Bu yaşadıkları şeyler de neydi böyle? Daha o çok küçüktü, ve omuzlarındaki bu yükler ona çok fazlaydı. Nasıl baş edecekti bu kadar yükle, nasıl taşıyacaktı? Nasıl indirecekti yükleri? Kimse ona yardım etmezdi ki. Kim ona neden yardım etsin ki? Hızlıca ellerini yüzünden çekti ve duş lifini eline aldı. Life biraz jel döktü ve elleriyle lifi iyice köpürtüp derisini sökmek istercesine vücuduna sürmeye başladı. Vücudundaki morluklar ve yararlar canını yakıyordu ama tek düşündüğü kurtulmaktı. Tüm yükten kurtulmak istiyordu. Gözlerinden yaşlar dökülürken hıçkırıkları boğazına diziliyordu.
Banyodan çıkıp üzerini giyindi ve saçlarını havluyla kurularken aynanın karşısına geçti. Saçlarındaki ıslaklığı biraz yok etti ve havluyu yere atıp gözlerini duvar saatine çevirdi. Saat neredeyse 7'e geliyordu. Günler sonra ilk defa okula gidecekti. Elleriyle ıslak saçlarını geriye yatırdı ve çantasını alıp günlerdir kapalı olan odasının kapısını açtı.
Okula vardığında hiçbir şey eskisi gibi değildi tabii, ama katlanmak zorundaydı. Hayatını geri kazanması için bu gerekiyordu. Sınıf arkadaşlarının ve öğretmenlerinin bakışları onu her ne kadar yerin dibine soksada, onun yaşamaya devam etmesi gerekiyordu.
Ders bitiminde eşyalarını toplarken üzerine düşen gölge ile bir süre elindeki kitaplara baktıktan sonra başını yavaşça kaldırıp başında dikilen Taejin'e baktı. Taejin ve yanındaki arkadaşları ona uzun zamandır zorbalık yapan kişilerdi.