Bir insanın geçmişi kötü ise, geleceği de kötü olacaktır. Bunu değiştiremezsin, bu böyle olmak zorunda. Bende değiştirebileceğimi düşündüm. Bir amaca ulaşmaya çalıştım ve o amacı başardım. Şimdi, şimdi neden hala mutsuz ve rezalet hissediyorum. Bu bana iyi gelmeyecek miydi? İyi geleceğini savunuyordum her zaman ama hayır, bu bana iyi gelmedi. Kötü bir geçmişim vardı ve şimdim de kötüydü. Geleceğim de kötü olacaktı. Bunu değiştiremem, bunu kimse değiştiremez. Dene, o yanlışlık dolaylı yoldan sana yine ulaşacak.
2 gün önce 2 aylık cezam kalkınca yurduma geri geldim. Her şey normaldi ama değişik bir şeyler var, olmaması gereken birkaç his. Bu hisler her geçen gün beni daha da dibe çekiyordu sanırım, bu kadar berbat olmamın sebebi de bu hislerdi.
Ağzımdaki sigaradan son bir duman daha çektikten sonra izmariti küllüğe bastım ve ortasındaki delikten içeri atıp elimde küllüğü sallarken dumanı geri dışarı üfledim.
"Nasıl hissettiriyor?"diye gelen soruyla gözlerimi karşımdaki koltukta oturan Jeongin'e çevirdim. Yüzünde garip ifadeyle masanın üzerinde sigara paketime bakıyordu.
"Bok gibi, sakın bulaşayım deme."dedim küllüğü masaya geri bırakıp arkama yaslandım. Gözlerini sigara paketinden alıp küllüğe çevirdi ve sonra yavaşça benim gözlerime çıkardı.
"Sen neden bulaştın o zaman?"diye sorduğunda omuzlarımı silktim.
"İlk başta hoş geliyordu, iyi hissediyordum. Ama şimdi o kadar da hoş değil."dedim yüzümü buruşturarak. Kapıdan gelen ses ile hızlıca dikleştim ve paketi alıp gömleğimin cebine sokmaya çalıştım hızlıca ama acele işe şeytan karışır öyle ya, bir türlü cebime sokamadım lanet paketi.
"Gördüm Minho, görüyorum. Boşuna telaş yapma."diye duyduğum ses ile hızlı hareket etmeyi kesip içimden küfürler ederken gömleğin cebini açıp paketi içine attım. Chan abi arkamdan geçip mutfağa girdiğinde gözlerimi devirince Jeongin karşımda kıkırdamaya başlamıştı.
"Jeongin'in karşısında yapma bari."diye tekrar konuştuğunda tam ağzımı açmıştım ki Jeongin konuşarak beni susturdu.
"O bana gitmemi söyledi, ben kendim kaldım abi."diye konuştu hızlıca ve koltuktan kalkıp mutfağa ilerledi. Yanımdan geçerken omuzumu sıkınca elimi elinin üzerine koyup sıktım ve içten bir şekilde gülümsedim. Ben söylesem bir sürü laf saymaya devam ederdi, Jeongin'in söylesi daha iyi olmuştu. Ya da öyle sanmak istedim.
"Azaltman gerekiyordu, sen daha fazla içmeye başlamışsın. Günde 2 paket bitiryor musun?"diye abartarak sordu, ellerimi yüzüme bastırıp ovuşturduktan sonra saçlarıma geçirip geriye doğru yatırdım ve dikleşip omuzumun üstünden mutfağa doğru baktım. Bir şeyler yapıyordu mutfakta ama onu göremiyordum.
"Günde 3 tane içiyorum."
"2 pakete çıkar o."diye düşünmeden cevapladığında hızlıca yerimden kalktım ve odama doğru ilerledim.
"İyi geceler size!"diye bağırıp odanın kapısını açtım. O arkamdan söylenmeye devam ederken odaya girdim ve kapıyı yavaşça kapatıp yatağıma geçtim. Hızlıca üzerimi değiştirdim ve yatağıma girdim. Gözümün çizildiği günden bu yana pek güzel uyuyamamıştım, neredeyse hiç uyuyamamıştım. Sürekli vücudumda dokunuşlar hissediyorum, kendimi banyoya kapatıp iyice temizlenmeden çıkmak istememe sebep oluyorlardı. Kendimi savunmasız hissediyordum, kendimi koruyamıyor gibi hissediyordum. Her an biri bana saldırabilirmiş gibi hissediyordum ve bu korkuyla yaşamak beni zorluyordu.
Ama bu sefer uyuyacaktım. Çünkü çok yorgun hissediyorum, uyumaya ihtiyacım var. Bu sefer uyuyacağım.
&•&•&
"İşte bu kadar Stay! Bugünün yayınına da son veriyorum. Gelecek hafta görüşmek üzere güzelce uyuyun-"
"Chan abi!"diye bağırma sesi ve kapının aniden açılmasıyla Chan gözlerini kocaman açıp odaya dalan Hyunjin'e çevirdi.
"Chan abi, Minho abime bir şey oluyor!"diye dehşet içinde konuşunca Hyunjin, Chan yayının sonundaki sarılmasını yapamadan hızlıca kapatmıştı yayını ve Hyunjin'in peşinden gitti. Odaya vardığında Minho yatakta nefes nefes çırpınırken Seungmin Minho'nun başında saçlarını okşuyordu.
"Hyunjin, sana çağırma demiştim!"diye bağırdığında Seungmin, Hyunjin kaşlarını çatarak ona bakıyordu.
"Korktum ne yapayım? Bir şey bildiğin yok bırakta o ilgilensin!"diye geri bağırdığında Hyunjin, Seungmin Minho'nun başından çekilirken Chan onun yerine geçmişti.
"Chan abim yayındaydı. Yok yere skandal yaratacaksın!"diye bağırdığında Seungmin, Chan Minho'nun üzerindeki örtüyü açtı. Minho cenin pozisyonunda yatarken bir şeyden saklanmak istiyor gibiydi. Ağzının içinden sayıklıyıp duruyordu.
"Sen gelmeden önce bağırıyordu, aklım çıktı. Sanırım kabus görüyor."diye konuştuğunda Seungmin, Chan dizlerinin üzerinde yere oturdu ve Minho'nun yüz hizzasına geldi. Çok küçük ve savunmasız görünüyordu. Elini küçük olanın yumuşak, güzel kokan saçlarına geçirdi ve diğer eliyle kolunu tuttu. Yavaşça saçlarını okşarken diğer eliyle de yavaşça kolunu ovuyordu.
"Minho."diye fısıldadığında elinin altındaki beden kendini sıkmayı bırakıyordu. Rahatlıyor gibiydi. Ne görüyorsa çok korkmuş olmalıydı.
"Sorun yok, iyisin. Sadece bir kabustu."diye tekrar fısıldadı ve biraz daha eğilip alnını Minho'nun alnına yasladı.
"Lü-lütfen bırak beni. Yapma."diye inledi Minho sessizce ve elini kaldırıp Chan'ın tişörtüne sıkıca tutundu.
"Min... sadece kabus, ben buradayım. Kimse sana bir şey yapmayacak."
"İstemiyorum, istemiyorum, istemiyorum..."diye sayıklamaya başladığında, Seungmin oflayıp hızlıca odadan çıktı. Hyunjin'de onun arkasından çıktı ve o mutfağa doğru giderken onu kolundan tutup durdurdu.
"Ne oluyor sana?"diye sorduğunda Seungmin hızlıca omuzlarını silkti.
"Bir şey olduğu yok, onun haline dayanamıyorum."dedi ve tekrardan arkasına dönüp mutfağa girdi.
"Ne var ki halinde?"diye sordu Hyunjin onu takip ederken.
"Gerçekten soruyor musun? Minho abim aldığı cezadan sonra hiç iyi değil. Eskisi gibi değil. Bize anlatmadığı bir şeyler yaşamış olmalı. Kendine bir şey yapmasından korkuyorum."dediğinde Seungmin, Hyunjin geriye doğru bir adım attı ve geriye doğru eğilip odalarının kapısına baktı.
"Ben, hiçbir şey farketmedim."
"Senin aklın beş karış havada, nerden farkedeceksin."dediğinde Seungmin, Hyunjin kaşlarını çatıp ona çevirdi bakışlarını.
"Hey! Aklım beş karış havada değil benim. Sensin asıl öyle olan!"dediğinde Hyunjin, Seungmin gözlerini devirdi.
"Biliyor musun? Bunun için tartışmayacağım seninle, beynim küçülüyor çünkü."
O ikisi birbiri ile atışırken, Chan Minho'yu sakinleştirmiş sayılırdı. Minho ellerinin altında kedi gibi mırlamaya başlamıştı. Chan başını biraz dikleştirip alınlarını ayırdı ve Minho'nun tombul yanaklarına baktı. Çok tatlı gözüküyordu. Yüzüne hafif bir gülümseme yayıldığında hemen kendisini toparladı ve ellerini Minho'nun üzerinden çekip hala tişörtünü sıkıca tutan minik ellerden kurtulup hızlıca ayağa kalktı. Bu da ne oluyordu şimdi? Ne biçim şeyler düşünüyordu, hemde Minho hakkında!
Minho ise yatakta mırıldayarak kıvrıldı ve Chan'a arkasına dönüp büzülerek uykusuna devam etti. Gerçekten bir kedi gibiydi. Chan bir süre daha Minho'ya baktıktan sonra arkasına döndü ve hızlıca odadan çıkıp kapıyı kapattı. Seungmin ve Hyunjin'in saçm tartışmasını duyduğunda gözlerini devirdi ve odasına doğru ilerledi.
"Siz ikiniz, hemen o saçma sohbeti kesip yataklarınıza gidin. Çabuk."
♡♡♡
Evet kuşlarım, bu bölümden sonra artık asıl olaylara başlıyoruz. Kemerleri bağlayın, cinnet geçirmeye gidiyoruz.