"Hanginiz bu görevi üstlenmek istiyor?"diye konuştu Chan, elindeki yarayı temizlerken salondaki büyük koltukta oturup yaşlı gözlerle uzaktan uzaktan onu izleyen Minho'ya kısa bir bakış atarak.
Hyunjin yaslandığı tezgahtan uzaklaşıp salona doğru baktı. Minho, yanında elini tutan Jeongin ile birlikte büyük koltukta oturuyordu. Onlar ise mutfakta durum kritiği yapıyorlardı.
"Abi, seni dinlemediyse bizi neden dinlesin?"diye sordu Felix sandalyesini çekip hızlıca oturup Chan'a eğildi. Dışarıdan eve geldiklerinde buldukları kaos ortamı pek de hoşuna gitmemişti. Diğerlerinin de öyle. Chan elindeki kana bulanan bezi leğenin içine bıraktı ve masanın üzerindeki ilacı alıp Felix'e uzattı.
"Yaranın etrafına sürer misin?"diye onun sorusunu atlayıp konuştuğunda, Felix bir süre onun suratına baktıktan sonra gözlerini devirdi ve ilacı elinden çekip aldı. İlacı bir parça pamuğun üzerine döktü ve abisinin dediğini yapmaya başladı.
"Yavaş yap, acıyor."dedi sinirle sesini biraz yükselterek. Felix aniden gelen hırsını bir köşeye itip daha yavaş olmaya özen gösterdi.
"Sende bunun bir parçasısın."
Üyeler, duydukları sesten sonra hepsi ortak bir yöne döndüler. Changbin'e. Tezgaha yaslanmış ve kollarını göğüsünde kavuşturmuş bir şekilde Chan'a bakıyordu.
"Anlamadım, neyin?"diye tek kaşını kaldırarak konuştuğunda Chan, Changbin histerik bir şekilde güldü ve kollarını çözüp tezgahtan ayrılarak ona doğru yaklaştı. Ellerini sertçe masaya dayayıp Chan'a doğru eğildiğinde Chan sinirle kaşlarını çatmıştı bu sefer. Bu ne cesaretti böyle? Çok fazla yüz vermişti bunlara!
"Onun bu halde olmasında senin de payın var, o şerefsiz babasının da, Twitter'daki o saçma salak tweetlerin de payı var."diye konuştu Changbin dişlerinin arasından tıslar gibi.
"Changbin."diyerek onu geriye çekmeye çalıştı Seungmin ama başarılı olmuş sayılmazdı. Sevgilisini bu sefer sakinleştiremezdi.
"O çok nefret ettiğin babası var ya, sen şu an onunla aynı seviyedesin."diye tekrar tıslayarak konuştuğunda Changbin, Chan hızlıca ayağa kalkıp onu yakalarından tutarak kendisine çekti.
"Beni onunla aynı tarafa koyamazsın."
"Ama öylesin abi, ikiniz de onu öldürüyorsunuz."dediğinde Changbin, Chan onun yakalarını ittirerek bıraktı.
"Onu öldürmüyorum-"
"Sen kendini kandırmaya devam et. Eğer kendine bir şey yaparsa, benim gözümde sende suçlusun."dedi Changbin ve hızlıca yanından geçip mutfaktan çıktı. Hızlı hızlı ilerlerken koltukta oturan Minho'yu görünce durdu. Çökmüş görünüyordu, hiçbir duygu belirtisi yoktu. O her zaman yüzüne takındığı alaycı gülümseyişi bile yoktu. Bir süre Minho'ya baktıktan sonra hızlıca odasına ilerledi. Seungmin'de onun peşinden mutfaktan çıkınca Minho hızlıca ayağa kalkmaya çalıştı ama Jeongin elinden tuttuğu için geri oturmak zorunda kalmıştı.
"Seungmin?"diye endişeyle konuştuğunda, Seungmin durdu ve gözlerini Minho'ya çevirdi. Abisinin endişe dolu bakışlarını görünce aklına gelen fikirle ona doğru ilerledi. Minho ile kendisi konuşabilirdi, zaten kimse yanaşmıyordu. Minho'nun yanına gelince küçük elini tuttu ve ayağa kaldırıp peşinden çekiştirdi.
"Gel, odamıza gidelim."dediğinde Seungmin, Minho mutfağa bakmaya çalışırken diğer yandan sendeleyerek Seungmin'in peşinden gidiyordu.
"Hyunjin gelmiyor mu? Hyunjin!"
"Biraz daha oturacakmış o, hadi!"diye hızlıca konuştu Seungmin, Changbin'in odasının önünden geçerken durdu ve aralık kapıdan içeri baktı. Changbin kendi yatağına uzanmış yerdeki parkeleri izliyordu. Her ne kadar yanına gidip ona sarılmak istese de daha önemli bir işi vardı maalesef ki, Minho abisinin psikologluğunu yapması gerekiyordu.