"Kanallarda hiçbir şey yok. Hastane televizyonlarından nefret ederim."dedim ve sinirle televizyonu kapadım. Kumandayı kucağımda bıraktım ve başımı yatakta oturan Chan'a çevirdim. Gözlerini kapanan televizyondan alıp bana çevirdi. Göz göze geldiğimizde dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. Birkaç saniye sonra tekrar baktığımda hala beni izliyordu. Olduğum yerde biraz kıpırdandım ve derin bir nefes verdim. Hastanede son gecemizdi. Chan'ı yarın sabah taburcu edeceklerdi.
"Çok tatlısın."diye duyduğum sesle gözlerimi kocaman açıp Chan'a baktım. Yanaklarımın ısı oranı gittikçe artarken gözlerimi kaçırdım tekrardan. Bana ilk defa güzel bir söz söylemişti. Tüm vücudum ateşler altında kalmış gibi yanmaya başlarken derin bir nefes aldım tekrardan. Kıkırtısını duyunca daha çok kızardığımı hissettim. Sevgilisi olduğuma gerçekten inanmıştı, hatta nasıl biseksüel olduğunu sorgulamıştı.
"Minho, yanıma gelir misin?"diye konuştuğunda hızlıca yerimden kalktım.
"Ne oldu, bir sorun mu var? İyi misin?"diye telaşla konuşurken yanına yaklaştım.
"Hayır, hayır sorun yok. Yanıma oturmanı istiyorum."dediğinde hareketlerim donup kaldı. 4 gündür Chan ile bu sevgilicilik oyununu oynuyordum ve bugün bana fazla yakın davranıyordu.
"E-emin misin?"diye titrek bir şekilde konuştuğumda gülümsedi ve biraz yana kayıp örtüsünü açtı.
"Hadi otur."dediğinde bir süre daha yüzüne baktım ve sonra gözlerini bana ayrıdığı yere çevirdim. Derin bir nefes aldım ve onun canını acıtmamaya çalışarak yanına oturdum. Ayaklarımı yatağın dışında bırakarak üzerime ince örtüyü örttüm ve gözlerimi Chan'a çevirdim. Parlayan gözleri her hareketimi ezberlemeye çalışıyor gibi izliyordu beni. Bana da bakıyordu, bana da parlayan gözleriyle bakıyordu.
"Bana öyle bakma."dedim gözlerimi kaçırıp başımı eğerek. Elini havaya kaldırıp dirseğini yatağın başlığına yasladı ve elini ensemdeki saçlarıma atıp yumuşakça parmaklarıyla oynamaya başladı. Yanaklarım daha çok yanmaya başlarken artık götümden nefes alıyordu.
"Nasıl bakmayayım?"diye sorduğunda boğazımı temizledim ve dudaklarımı dişledim.
"Aşık gibi."dediğimde başını biraz yana eğdi.
"Değil miydim zaten?"diye sorduğunda göğüsüm sıkışırken ellerimle oynamaya başlarken başımı daha çok eğdim. Gözlerim dolmaya başlıyordu. Bu hisler çok güzeldi, ama yanlıştı. Bunları hissedemezdim. Bana ait hisler değildi bunlar.
"Öyleydin."dedim gözümden bir yaş süzülürken ve alt dudağımı ısırıp gözlerimi ona çevirdim. Elini ensemdeki saçlarımdan çekip boynuma doğru indirdi ve sonra yanağıma çıkardı elini. Baş parmağı ile gözyaşımı sildi ve gözlerini yüzümün her bir noktasında gezdirdi.
"Hadi ama, hani bir daha ağlamayacaktın. Buradayım işte."diye yumuşak bir ses tonuyla konuştuğunda titrek bir nefes aldım ve gözlerimi sıkıca kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Beceremedim.
"Ama, beni hatırlamıyorsun."diye konuştuğumda gözlerimden yine yaşlar süzüldü.
"Hatırlayacağım, söz veriyorum seni hatırlayacağım."dediğinde burukça gülümsedim. Hatırlaması daha kötü ya, benden daha çok nefret edecek. Burnumu çektiğimde gözlerini dudaklarıma indirdi ve derin bir nefes aldı.
"Seni öpebilir miyim?"diye sorduğunda sertçe yutkundum ve başımı aşağı yukarı salladım. Ellerimi yanaklarımın üzerindeki ellerine bastırdım ve ona doğru döndüm biraz daha. Başını bana doğru yaklaştırdı ve yumuşak dudaklarını ikinci kez benim dudaklarıma bastırdı.
İlkinden farkı, benimde ona karşılık veriyor olmamdı. Ve daha özel hissettirmişti. Kalbim çok hızlı atıyordu. Yumuşak ve dolgun dudakları beni kontrol ediyordu resmen. Yanağımda duran ellerinden birini kolumdan aşağı doğru yavaşça sürterek indirdi ve elini belimde durdurup üzerimdeki kazağı sıktı. Ellerimi omuzlarına koyup parmaklarımı sıktığımda öpücüğü daha çok derinleştirdi. Dili dudaklarımın arasına doğru kaydığında kalbim maraton koşusuna katılmıştı sanki. Ellerimden birini göğüsünden aşağı sürttüm ve tişörtün altına soktuğumda yanağımda kalan elini enseme götürdü ve beni biraz daha kendisine yaklaştırdı. Soğuk eli ürpertse de ona ayak uydurmaya devam ediyordum. Belimdeki elini kazağımın altına soktuğunda hissettiğim soğukla dudaklarımın arasından küçük bir nefes kaçtı. Dudaklarımızı bir süreliğine ayırıp dizlerimin üzerine çıkarak ona eğildiğimde sanki bir saniye bile ayrı kalmak istemiyordu dudaklarımdan.
"Bir erkekle öpüşmenin bu kadar iyi hissettireceğini düşünmemiştim."dediğinde, tekrardan dudaklarımızı birleştirip elimi diğer tarafına uzatarak yatağa bastırdım. Ondan bir acı dolu inleme sesi yükseldiğinde gözlerim kocaman açılırken geriye çekildim.
"Ah, üzgünüm. Bir anda kendimi kaybettim, iyi misin? Neren acıdı? Gerçekten çok üzgünüm Chan. Hemşireyi çağırayım mı? Oh-"
"İyiyim, iyiyim Minho sorun yok."diyerek art arda hızlıca kurduğum kelimeleri durdurdu.
"Emin misin, gerçekten hemşireyi çağırabilirim?"
"Hayır pisicik, istemiyorum."
"Ama ya- ne?"diye aniden durduğumda hafifçe gülümserken yataktan destek alıp dikleşti.
"Ne?"diye beni tekrar ettiğinde tekrardan tüm vücudumu saran ateşi hissettim.
"Sen, bana- bana ne dedin?"diye sorduğumda kıkırdadı ve gözlerini başka yere çevirdi.
"Yah! Bang Chan! Bana ne dedin?"diye kaşlarımı çatarak konuştuğumda daha çok gülmeye başlamıştı. Gülerken kısılan gözlerine bakarken gülümsedim ama kızmaya devam ediyordum.
"Hiçbir şey demedim."
"Bana pisicik dedin."diye kızdığımda beni kendisine doğru çekti ve başımı göğüsüne koymamı sağladı.
"Kediye benziyorsun? Pisiciksin işte. Benim pisiciğim."dedi elini saçlarıma geçirip masaj yapar gibi parmaklarını oynatarak.
"Senin pisiciğin mi?"diye sorduğunda başını aşağı yukarı salladı.
"Evet, benim tatlı pisiciğim."
♡♡♡♡♡
O kadar cringe oldum ki ağlıyorum sanırım gözümdem bir yaş aktı, üst katımdaki 8 yaşındaki kızlar Kill this Love'u katlediyor ondan da ağlıyor olabilirim emin değilim. Zor durumdayım arkadaşlar zor.