"Bugün, ailen buraya geldi Chan. Sen hala uyuyordun. Kardeşlerin seni çok özlemişler. Aslında daha erken gelmek istemişler ama mümkün değilmiş. Baban böyle söyledi."dedi Minho ve Chan'ın parmakları ile oynamaya devam ederken derin bir nefes çekti içine.
"Küçük kardeşin, babana bir soru sordu. Kendimi çok suçlu hissettim, ne kadar kötü hissettiğimi tahmin bile edemezsin."dedi başını eğerek ve gözlerini Chan'ın solgun suratına çevirdi.
"Abimde annem gibi gidecek mi, diye sordu. Kendimi hala kötü hissediyorum. Sence de hissetmeli miyim?"dedi başını hafifçe yana eğerek. Bir süre sevdiği adamın suratına baktıktan sonra derin bir nefes çekti içine.
"Hissetmeliyim tabii ki, değil mi?"dedi ve küçük bir şekilde güldü.
"Eğer sana kızmasaydım, şu anda uyanık olabilirdin. Yine beni sevmezdin, ama ben alışkındım zaten. Uyanık olsan daha az acı çekerdim. En azından onu dizginlemeyi öğrenmiştim. Ama bunu dizginleyemiyorum."dedi gözlerinden yaşlar yavaşça süzülürken. Hızlıca elinin tersiyle göz yaşlarını sildi ve derin bir nefes alıp biraz dikleştirdi kendisini.
"Her neyse, ailen bana yük olmak istemediler. Gidebileceğimi ve onların seninle ilgilenebileceğini söylediler. Ama kabul etmedim. Gidip ne yapacağım ki? Yapabileceğim hiçbir şeyim yok."diye konuşurken elini Chan'ın elinin altına koyup parmaklarını birbirine kenetledi.
"Israr etselerde onlara sorun olmadığını söyledim. Senin yanında olmadığım her saniye bana cehennem gibi geliyor."dedi ve tekrardan küçük bir şekilde güldü. Bir süre ellerini izledikten sonra gülümsemesi hafifçe soldu.
"Çocukların artık umudu kalmadı. Kimse uyanacağına inanmıyor. Ama ben inanıyorum."dedi tekrardan gülümseyerek.
"Ailen için, üyeler için, Jessi için, Stay için uyanacağını biliyorum. Sen onları arkada bırakmazsın."dedi ve elini yavaşça Chan'ın elinden çekti. Onu rahatsız etmek istemiyordu. Bağdaş kurduğu bacaklarını açıp arkasına döndü ve sırtını yatağa yasladı. Başını geriye doğru yasladı ve gözlerini kapattı.
"Bugün tam 5 ay oldu. 5 aydır bu kablolara bağlı yaşıyorsun. Eylül ayındayız. Bir dahaki ay doğum günün var. Doğum günümüz. Her yıl aksatmadan kutlardım doğum gününü, sen her ne kadar benimkini kutlamasanda."
Kapının bir anda açılmasıyla gözlerini açıp başını kapıya çevirdi. Gördüğü tanıdık yüz ile suratı ciddileşirken yerden destek alıp ayağa kalktı.
"Aylardır seni arıyorum."diye sinirle konuştuğunda Minho, Jessi gözlerini ondan alıp yatakta kablolara bağlı yatan Chan'a baktı.
"Ben, Avustralya'daydım. Daha erken gelmek istedim ama mümkün değildi."dedi ve hızlıca Minho'nun yanından geçip dolu dolu gözlerle Chan'ın elini tuttu.
"Chris."diye fısıldar gibi konuştu ve sonra bir anda hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca Minho'nun yüzündeki sinir ifadesi gitti ve yerine yine o berbat his geldi. Suçluluk hissi. Jessi İngilizce konuşmaya başladığında, Minho geri geri ilerleyip küçük koltuğa oturdu ve onu izlemeye başladı.
Bir süre Jessi'yi izledi, izledi ve izledi. Jessi yerden destek alıp dikleşti ve ağlamaktan şişen gözlerini Minho'ya çevirdi. Telefonunu çantasından çıkarıp Minho'ya yaklaştı ve ekrana basmaya başladı. Daha sonra gözlerini Minho'ya çevirdi.
Çeviri uygulaması konuşmaya başladığında Minho dikleşti ve çeviriyi dinledi.
"Biz Chan ile ayrıldık. O yüzden telefonlarını açmıyordum. Haberi duyunca gelmek istedim ama Avustralya'da işler biraz karışık."
Uygulama susunca, Jessi ekrana bir şeyler yazmaya devam etti.
"Chan'ın ailesi ile görüştüm. Onların Chan'dan pek umudu yok. Aynı şekilde benimde. Bu yüzden fişi çektireceğiz."dediğinde uygulama, Minho'nun etrafını bir ateş sarmalamıştı. Ne saçmalıyordu bu aptal kadın?!
"Hayır, buna izin vermiyorum."diye hızlıca konuştuğunda, Jessi ona karşı gözlerini devirdi.
Uygulama tekrardan konuştuğunda daha çok sinirlenmişti.
"Sana soran yok zaten."
Minho hızlıca Jessi'yi kolundan tuttu ve kapıya doğru ittirdi. Jessi şaşkınca ona bakarken tekrardan kolunu tuttu ve kapıya doğru iyice çekiştirdi.
"İlk önce bana soracaksın asıl. 5 aydır burada ben bekliyorum sen değil. Siktir git!"diye bağırırken kapıyı açtı ve Jessi'yi koridora ittirdi.
Tam tekrardan bağıracakken duyduğu ses ile gözleri kocaman açılırken başını odaya çevirdi. Chan'ın bağlı olduğu makineden sesler yükselirken ekrandaki çizgiler düzleşmeye başlamıştı. Chan 5 ay sonra ilk defa tepki veriyordu ve bu kötüye giden bir tepkiydi.
"Chan, C-Chan!"diye bağırdı Minho kekeleyerek ve Chan'a doğru yaklaştı.
"Doktor yok mu?!"diye bağırdı Jessi koridora doğru. Odaya doğru gelen doktor, asistanı ve arkasındaki hemşireleri görünce eliyle odayı işaret etti.
"Ona bir şey oluyor, ne oluyor?"diye konuşurken o, doktor odaya girmişti. Arkasındaki hemşireler Minho'yu dışarı çıkardığında Minho onlardan kurtulup Chan'a yetişmeye çalışıyordu.
"Chan! Hayır! Bırakın beni! CHAN!"diye bağırırken hemşireleri geçmeye çalışıyordu. Sesi hastane koridorlarında yankılanırken Chan'ın makinesi ses çıkarmaya devam ediyordu.
"Chunhei! Bir şey yap! Kurtar onu nolur!"diye bu sefer asistan doktora yalvarmaya başladığında Chunhei şok cihazlarını eline alıp kıdemlisine baktı.
"Bırak onları, bu vakada kullanamazsın."
"Adam ölecek!"diye bağırdığında Chunhei, kıdemlisi elinden şok cihazlarını aldı.
"Kalp masajı yap."
"Yetersiz kalacak."
"Sadece dediğimi yap Chunhei!"diye bağırdığında kıdemlisi, Chunhei Chan'a yaklaşıp kalp masajı yapmaya başladı.
"Hadi Bang Chan, yapabilirsin."diye konuşurken kalp masajına devam ediyordu. Bir süre kalp masajına devam etti ama Chan yanıt vermiyordu.
"Chunhei bırak, bitti."dedi kıdemlisi umudu keserek.
"Hayır, bitmedi."dedi Chunhei kalp masajına devam ederek.
"Hasta ex oldu Chunhei, bitti."dediğinde kıdemlisi, Chunhei onu dinlemeden devam etti. En sonunda ellerini havaya kaldırıp yumruk yaptı ve hastanın tam göğüsünün ortasına tüm gücüyle vurdu.
Chan bir anda gözlerini kocaman açıp nefessiz kaldığında Chunhei'de gözlerini kocaman açıp şaşkınlıkla bir Chan'a bir ellerine birde kıdemlisine baktı. Kıdemlisi Chan ile ilgilenmeye başlarken Chunhei geriye çekilip Minho'ya baktı. Minho'da şaşkınlık içinde hem Chunhei'ye hemde uyanmış olan Chan'a bakıyordu. Hemşirelerin arasından çekilip geriye doğru adımladı ve şaşkınlık içinde camdan içeri bakmaya devam etti.
"Uyandı."dedi kısık bir sesle ve başını yan tarafına doğru çevirdi. Jessi'yi görmeyi beklerken boşlukla karşılaşınca kaşları çatıldı. Başını kaldırıp koridorun sonuna baktığında Jessi'nin gittiğini görünce kaşları daha çok çatıldı. Neden kaçar gibi gitmişti?
Bir anda Minho'nun içine kocaman bir nefret dolmuştu. Resmen Chan'ı öldürmeye gelmişti ve beceremeyince de gitmişti. Sürtük! diye geçirdi içinden ve ellerini saçlarına geçirip cama doğru yaklaştı. Derin bir nefes verdi ve alnını cama yasladı. O kadını boğamamış olabilirdi ama, en azından Chan uyandı.