"Emin misin abi?"dedi Felix benim katladığım kıyafetleri valize yerleştirirken.
"Evet, biraz annemin yanında kalsam iyi olacak. Hem yüzüm iyileşmiş olacak. Klipte fazla gözükmesem de sorun olmaz. Ve yavrularımı özledim."dediğimde yüzünü astı ve valizi kapatıp bastırarak gözlerini bana çevirdi.
"Hem, Chan abim belki beni affeder."dediğimde hızlıca kaşlarını çattı.
"İyi de sen bir şey yapmadın ki? Asıl senin onu affetmen gerekiyor."dediğinde omuzlarımı silktim.
"Benim için sorun yok. Sinirini çıkardı işte, sizden çıkarmasından iyidir. Dinlenmiş olacağım. Benim en ihtiyacım olan şey bu şu anda."dediğimde gözlerini devirdi ve bana doğru eğildi biraz.
"Chan abim hala çok agresif. Sen gittikten sonra hepimizi sıra dayağına sokabilir. Korkuyorum abiciğim, gitme!"diye dramatik bir şekilde konuşup koluma yapıştığında güldüm ve başımı eğip üstüne başına baktım. Daha sonra kafasını iki elimin arasına alıp etrafına bakmaya başladım.
"İyi misin sen? Hyunjin ve Jisung ikilisi mi dadandı yoksa sana?"diye gözlerimi kocaman açarak sorduğumda güldü ve ellerimi tutup beni ittirdi.
"Hey, ben bu odadayım."diye duyduğum sesle, başımı yatağında uzanıp telefondan oyun oynayan Hyunjin'e çevirdim. Büyük bir dikkatle oyununa odaklanmasına rağmen bir kulağıda bizi dinliyordu şebeğin. Gözlerimi kısaca odada gezdirdikten sonra küçük valizimi elime aldım ve sırt çantamı tek omzuma astım.
"Bana yol gözüktü."
"Abi, bir daha gelmeyecek gibi konuşuyorsun."dediğinde Seungmin, gözlerimi ona çevirip kapıya doğru çevirdim.
"Belki de gelmem."dediğimde hepsi ağzından değişik sesler çıkardığında kıkırdadım ve odadan çıktım. Odadan çıktığım anda biri boynuma sarılınca gözlerim kocaman açıldı. Üstümdeki şoku attıktan sonra bende Jisung'a geri sarıldım.
"Gitmek zorunda mısın?"diye boğuk bir sesle sorduğunda onu tutup kendimden uzaklaştırdım.
"Evet, Jisung. Uzaklaştırma aldım."dediğimde birden elimden tuttu ve beni kapıya doğru çekiştirdi.
"Bende geleyim o zaman."dediğinde ayaklarımı yere bastırıp onu durdurdum. Gözlerini bana çevirdiğinde hafifçe gülümsedim.
"Sen kalıyorsun Jisung. Ben gideceğim."dediğimde kaşlarını çattı. Elimi onun elinden çektim ve valizi diğer elime alıp kapıya doğru ilerledim.
"Görüşmek üzere, birkaç ay sonra."dedim ve başımı kapısı aralık olan Chan abimin odasına doğru çevirdim. İçeride ışığı yanıyordu. Beni uğurlamaya da gelmeyecekti değil mi? Derin bir nefes aldım ve kapının önüne gelip ayakkabılarımı giymeye başladım. İşimi halledince hızlıca ayağa kalktım ve sırtımdaki çantayı düzeltip başımı geriye çevirdim. Çocuklar bana el sallarken gülümsedim ve başımla selam verdikten sonra kapıyı açıp çıktım hızlıca.
Biraz ilerledikten sonra durdum ve cebimden sigaramı çıkardım. Bir dalı dudaklarımın arasına koyup yaktıktan sonra derince içime çektim dumanı ve sigarayı parmaklarımın arasına alıp başımı Chan abinin odasının camına çevirdim. Onunla göz göz geldiğimizde içime işleyen dumanı ağzımdan geri verirken ona elimi salladım ve gülümsedim. Bir süre daha düz ifadesiyle bana baktıktan sonra hızlıca perdesini çekti. En azından ufak bir gülümseme bekliyordum, gelmeyeceğini bildiğim halde bekliyordum.
Chan'dan gelmesini istediğim şeyleri sadece umut ediyorum ama asla gerçekleşmiyordu. Ben Bang Chan'a değil, ondan umduklarıma aşıktım. Hayalini kurduğum ve sadece benim şahit olduğum anılara aşıktım. O bana hiçbir zaman iyi olmamıştı, beni hep kendinden uzaklaştırmıştı. Bana hep soğuk davranmıştı. Gerçekte. Ama aklımda, iyiydi. Bana karşı da sevgi doluydu, bana karşı da samimi ve eğlenceliydi. Beni de seviyordu, bana da saygı duyuyor, beni de koruyup kolluyordu. Ama aklımda.
Bir süre daha perdesi çekili cama baktıktan sonra omuzlarımı düşürüp başımı eğdim. Benden artık daha fazla nefret ediyordu sanırım. Ama onu nasıl sevdiğim hakkında bir fikri yoktu, onu ne anlamda sevdiğim hakkında hiçbir fikri yoktu. Olsa ne olurdu? Benden daha da çok mu nefret ederdi? Eğer öyle olacaksa, asla bunu bilmemesi daha iyi olurdu benim için. Benden daha fazla nefret etmesini istemiyorum. Beni biraz sevmesini istiyorum. Bana da diğerlerine baktığı parlak güzel bakışlarıyla baksın istiyorum. Parlak bakışlar, tüm yıldızları içinde barındırıyorlar. Ama bana baktığında tüm yıldızlar sönüyor ve o güzel gözler kapkaranlık, dipsiz iki kuyuya dönüşüyordu. Ne uğruna, benimle adının yan yana geçmesini bile istemediğim bir orospu çocuğunun uğruna!
Sigarayı dudaklarımın arasına koyup dumanı içime çekerek ilerlemeye başlarken cebimden telefonumu çıkardım. Hiç istemesem bile lanet olası numarayı çevirdim ve telefonu kulağıma koyup sigarayı dudaklarımdan aldım. Birkaç çalıştan sonra kulağıma dolan iğrenç tınıyla sarmalanmış sesi duydum.
"İşte, babana gel güzel oğlum."
Midem çalkalanırken yüzümü buruşturdum. Bana oğlum demesinden nefret ediyordum. Onunla muhattap içerisinde olmaktan nefret ediyorum. Genel olarak ondan nefret ediyorum.
"Biliyor musun? Keşke ölsen."dediğimde telefonun diğer ucundan kahkaha attı.
"Ne oldu? Aynaya baktığında beni gördün de aklına mı geldim?"
"Tüm genlerimi senden alarak tüm hata hakkımı spermken harcamışım. Seninle konuşmam gerekiyor."
"Oğlum, yoksa bir önceki konuşmamızdan pişman mı oldun? Babanı affedeceksin değil mi benim güzel oğlum?"dediğinde tekrardan midem bulanınca derin bir nefes alıp kendime gelmeye çalıştım.
"Hayır, başka bir şey konuşacağız. Bana güzel oğlum demeyi kes yoksa ben senin dilini keseceğim. Neredesin?"diye hızlıca konuşurken yolda durdum ve caddeye bakmaya başladım.
"Nerede olduğumu biliyorsun? Seni bekliyorum güzel oğlum."dedi ve arama sonlandığında gözlerimi devirdim ve telefonu kulağımdan indirdim. Sigaramdan son dumanı alıp izmariti attım ve bana doğru yaklaşan taksiyi elimi kaldırarak durdurdum. Taksi önümde durunca hızlıca bindim ve adresi söyledim.
Her ne kadar bunu yaptığım için kendimden nefret etsemde bunu Chan için yapıyordum. Chan'a ne gibi bir zarar verdiğini merak ediyordum, Chan'ın ailesine ne yaptığını merak ediyordum. Ve öğrenmeden yurda geri dönmeyeceğim.