Satır arası bol yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum ♡
Keyifli okumalar ~
***
Saray sonunda gözüktüğünde, hava aydınlanmaya başlamıştı. Yoongi karşısındaki kasvetli sarayı gözleriyle tarayarak iç geçirdi. Elleri yularını üzerindeydi ve geriye dönmemek için çok büyük bir çaba sarf ediyordu.Halbuki şu karşısındaki saray, üzerinde bulunduğu topraklar ve babasının oturduğu taht için nefes alıyor ve savaşıyordu. Taki O'nu bulana kadar. Ya da O kendisini bulmuştu. Hoseok onun olmuştu. Her şeyiyle birlikte olmuşlardı. Gerçek gibi değildi. Öldürmek istediği o beden.. Şimdi yaşaması için uğruna ölebileceği, olduğu yerden kaçarak deli gibi sımsıkı sarılmak istediği kişi olmuştu.
Kendi gözlerinden gördüğü bu dünya onun gözlerinde rengarenkti. Değişmişti. Belki de asıl benliğini bulmuştu Hoseok sayesinde. Babasının oturduğu tahtı hala istiyordu. Bunu inkar edemezdi. Ama oturduğu zaman o planladığı şeyler, hepsi çok farklı şekilleniyordu şimdi aklında.
Gece'yi içeri koyarak kapıyı kapattı. Gözleri siyah kürküne daldığında, genç varisin görüntüsü canlandı. Lanet olsun şimdiden özlemişti. Silkelenmesi gerekiyordu. Çünkü Hoseok'u düşünmeyi bıraktığı zaman aslında kendisini bekleyen çok fazla - kötü-şey vardı. Ahırdan hızlıca çıktı. Sert adımlarla saraya ilerlerken, deri eldivenlerini giydiği avuçlarını sıkıp tekrar serbest bırakıyordu.Kulağına karmaşık sesler dolduğunda başını kaldırıp, adımlarını yavaşlattı. Orada neler oluyordu? Olanları anlamak için girişe biraz daha yaklaşıp, beton kolonun arkasına gizlendi.
Görevlilerden biri elinde üç-dört valiz ile kapının önündeki at arabasına ilerledi. Bu valizler kimin olabilirdi? Görevden ayrılan hizmetlilerden biri.. belki.
Ama hayır, hizmet edildiğine göre önemli biri olmalıydı. Gözlerini kapıya çevirdi.Elindeki küçük çantası ile kapıdan çıkan kişi Josef'ti. Yoongi'nin kaşları çatılırken, dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı.
Josef Yoongi'nin doğduğu zamandan beri saraydaydı. Babasının her zaman fikir danışmanı olarak gördüğü ve güvendiği, en az Namjoon kadar zeki bir adamdı. İşinde titiz ve her zaman en doğru kararları verir ve harika stratejileri ile çoğu savaşta galip gelmelerini sağlardı. Saray'dan ayrılıyor olması çok garipti çünkü daha önce buna hiç şahit olmamıştı.
Bir kaç günlük bir seyahat için mi gidiyordu yoksa temelli..? İmkansız babası onu asla bırakmazdı. Karamsarlık tüm bedenine çökmüşken şimdiden kötü kokular burnuna geliyordu. Gerçekten kötü bir koku koklar gibi burnunu kırıştırdı. Şuan ne yapması gerektiğinden emin değildi? Direkt olarak oraya gitse sanki bir şeyler yanılmasına sebep olacak gibi hissediyordu. Araba yakınına gelene kadar orada kalmayı seçmişti.
Josef'in arabaya binmeden önce kafasını kaldırıp büyük terasa baktığını gördüğünde, prensde gözleriyle onu takip etti. Babası tam orada donuk bir ifade ile Josef'e bakıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş ve her zamanki gibi dik bir şekilde, güçlü olduğunu belli edercesine, kasılıyordu. Onu saraydan gönderen kişi babası olmalıydı. Ama neden? Bunu babasından öğrenemeyeceği kesindi.
Josef arabaya bindiğinde kapıdaki Namjoon'u yeni fark ediyordu. Gergin ve kafasının karışık duruyordu. Araba sonunda hareket ettiğinde Yoongi bedenini döndürdü ve bakışlarını hazırladı. Tam da tahmin ettiği gibi Josef ile göz göze gelmişlerdi. O gözler 'mutlaka yanıma gelmelisin' diyordu.
Arabanın gitmesinin üzerinden biraz geçtikten ve babası içeri girdikten sonra hızlı adımlarla saraya girdi. Namjoon arkasını dönmüş muhtemelen odasına gidiyordu. Seslenmek istesede vazgeçip daha da hızlanarak koluna dokundu. Sıçramıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REGNO-Sope
Fanfiction"Karşıma çıksa acımadan soluksuz bırakır, öldürürüm ellerimle.." Dedi Yoongi , ufacık dokunuşuyla paramparça olacağından habersiz bedene. *Regno;İtalyanca krallık anlamına gelmektedir. [sope+taejin]