***
'Hoseok!'Sesin geldiği yöne çevirmeye çalıştı kendini turuncu saçlı genç adam. Ama bileğini sıkıca saran ve gözleri gittikçe nefretle bakan eller izin vermiyordu pek hareket etmesine.
Yoongi'nin arkasından yaklaşan beden aradığı kişiyi görünce tekrar seslendi.
'Hoseok! Sen nerdesin ya?'
İkinci seslenmede ulaşıyordu genç varisin kulağına ses. O an dişlerini kenetlediğini ve elindeki bileği hala sıkı sıkıya kavradığını fark etti. Sıkmaktan kızarttığı ince bilekleri serbest bıraktığında, turuncu saçlının gözleri iliklenmişti yine gözlerine.
Arkadan hızlı adımlarla yaklaştı seslenen kişi. Yanlarına varır varmaz turuncu saçlı olanın omzuna - çok sert olmayan- bir yumruk geçirmişti.
Yoongi yanlarına gelen kişiyi süzdü.
Sarı, çok da uzun olmayan saçları ve yakışıklı bir yüzü vardı. Hatta Jin ile yarışabilirdi bile. Gözü, burnu ve dudakları aşırı orantılıydı. Uzun bir boyu ve yapılı omuzları vardı. Giydiği siyah takımın içinde çok şık gözüküyordu. Cebinde mendil olmadığını da fark etmişti.'Şu patlayan şeyleri izlemek istediğin için fazlaca kaldık burada ama sen gelmedin bile.'
'Taehyung, ben...'
Turuncu saçlının gözlerini takip ettiğinde karşısında dikilen prensi yeni fark ediyordu. Üstelik karşısındaki Daegu yani bu daveti düzenleyen krallığın varisi Min Yoongi'ydi. Taehyung hemen şoktan sıyrılıp hafifçe eğilerek selamladığında, turuncu saçlı genç neden birden böylesine şaşırıp ciddi bir tavır aldığını ve saygıyla eğildiğini anlamamıştı.
Taehyung varisin kırmızıya boyanmış ceketini ve Hoseok'un elindeki mendili görünce oturmuştu olanları birer birer aklında. Tek amacı arkadaşını bir an önce buradan uzaklaştırmak olmalıydı. Hoseok'un serbest kalan bileklerini bu sefer de o kavramış ve tekrar eğilerek selam vermişti karşısında sinirle soluyan prense.
'Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz. Kusura bakmayın lütfen. Biz artık gidelim. Hadi Hoseok.'
Hoseok diye geçirdi Yoongi içinden. Hala hızla gelişen olayları takip edemiyor ve karışan hareketleriyle tepki bile veremiyordu. Sadece gözünü almıyordu gencin elinde sıkı sıkıya tuttuğu kırmızıya boyanmış beyaz mendilden.
Taehyung arkadaşını bileğinden sürükleyip çekiştirdiğinde ise Hoseok hala olanları anlayamıyordu. Taehyung, az önce birinden eğilerek kendi adına özür dilemişti. Tanıdığı Tae bunu kolay kolay yapacak biri değildi.
Saraydan dışarıya sürüklenerek çıktığında çekiştirerek kurtardı artık sızlamaya başlayan bileklerini.
'Taehyung sen iyi misin! Ne diye çekiştiriyorsun beni.'
Arkadaşı hızla dönüp kocaman açtığı gözlerle baktığında bir terslik olduğunu anlamıştı. Belki biraz geç kalmıştı bunu idrak etmekte.
'Tanrı aşkına Hoseok! Burada değil saraya gidince konuşuruz.'
Saraya ait at arabası önlerinde durduklarında hızlıca bindiler. Yolculuk boyunca Hoseok Taehyung'a neler olduğunu sormuş fakat Tae burada anlatamayacağını söyleyip durmuştu. Hoseok gittikçe merak ederken içinin de korku ile dolmasına engel olamıyordu. Ayrıca aklından da çıkaramıyordu bileğini sıkıca saran beyaz parmakları ve gördüğü soluk teni. Gözleri öylesine siyahtı ki baktıkça kayboluyor gibiydi sanki. Ürkmüştü, kırılmıştı da çünkü fazlaca kaba davranmıştı. Bilerek mi çarpmıştı sanki. Aptal herif de ne demek oluyordu! Bir prense bunu demeye nasıl cürret edebilirdi! Sonuçta bir prensti kendisi ne diye susmuştu karşısında, üstelik sürekli de özür dilemişti. Saçmalık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REGNO-Sope
Fanfiction"Karşıma çıksa acımadan soluksuz bırakır, öldürürüm ellerimle.." Dedi Yoongi , ufacık dokunuşuyla paramparça olacağından habersiz bedene. *Regno;İtalyanca krallık anlamına gelmektedir. [sope+taejin]