𝕿𝖗𝖊

690 107 71
                                    


Keyifli okumalar...

***
  Yaptığı son hamle ile serdi genç prensin bedenini yumuşak kumlara. Bir süre zaferle gülümseyerek baktı, saçları dağılmış, terli anlına kumlar yapışmış haline. Boğazına tuttuğu tahta kılıcı çekerek, üstünden kalkıp doğruldu. Yerde soluklanan prense  elini uzattı. Uzattığı el havada kalmış, buruşturduğu suratıyla kendisini kaldırmıştı Hoseok.

'Hey. Bana yenilmeyi bir türlü hazmedemiyorsunuz prensim. Suratınızı asmayın böyle. Hem benim sizi yenmem iyi birşey. Hayatınızı korumakla görevliyim unuttunuz mu?'

'Tamam tamam başlama yine Tae. Hem bir gün seni de yeneceğim elbet.'

Parmağını doğrultup, yaklaştırdı yüzünü Taehyung'a. Gözlerini kısmış ve ciddi bir ifade yüklemişti suratına.

'Ayrıca ne belli bir gün seninle de çatışmayacağım. Kimseye güvenme diyen sendin.'

Dalga geçtiğini biliyordu ama bu sözler üzerine koca bir ağırlık çökmüştü Taehyung'un kalbine. Daha dün Daegu prensine karşı dikkatli olaması gerektiğini söylediğinde tanımadığı halde onu savunmuştu. Şimdi de kendisine güvenmemekten mi bahsediyordu? İstemsizce düşmüştü suratı.

'Ne oldu? Taehyung? Şaka yapıyorum tabiki de. Sana olan güvenim asla sarsılmaz benim. Biliyorsun. Değil mi?'

'Belli olmaz prensim. Haklısınız. Siz yine de kimseye güvenmeyin. Bana bile.'

Dedikleriyle şokla açtı gözlerini Hoseok. Ciddi miydi? Sadece ufak bir şaka yapmak istemişti halbuki. Söylediklerinin ona bu kadar dokunacağını bilmiyordu. Tekrar tarttı söylediği kelimeleri. Şaka olsada dün onun dediklerine karşı gelmişti. Bir de üstüne bunları söylemesi... Gerçekten de aptalım deyio azarladı kendini.

'Ben özür dilerim Tae... Gerçekten sadece şakaydı.'

Taehyung'un düşen suratını izledi. Dibine kadar pişmanlık duyuyordu, böyle aptal şakaları bırakmalıydı. Karşısındaki beden elindeki- pratik için kullanılan - tahta kılıcı yere düşürüp ellerini sardı karnına. Sesli kahkahaları kulağını doldurduğunda daha çok şok oldu Hoseok.

'N-ne?? Tae niye gülüyorsun?'

'Ah prensim siz cidden... Neredeyse ağlıycaktınız. Bana yaptığınız şakayı asla karşılıksız bırakmam biliyorsunuz. Yıllardır buna kanıyorsunuz.'

Şaşkın suratı yerini boş bakışlara bıraktığında, bir süre gülmekten gözünden yaş gelen Tae'yi izledi. Haklıydı her seferinde onu kandırıyordu, ama rolünü öyle güzel oynuyordu ki inanmamak elde değildi. Hatta aradan az bir zaman geçse yine kandırmaya çalışsa kanardı Hoseok biliyordu.

Elindeki kılıcı o da yere bıraktığında göz devirip hızlı adımlarla saraya doğru yürüdü. Arkasından seslenen ve hala gülen sesi duymazdan geldi.

'Nereye gidiyorsunuz prensim. Bir daha yapmıycam söz.'

Yalancı.

Odasına girip üzerindeki terli ve kuma bulanmış kıyafetlerden kurtuldu. Açtığı sıcak su yüzünden buğulanan banyosuna girip uzandı çiçek kokan küvetine. Başka varisler de çiçek kokusunu sever miydi acaba? Bu düşünceyle kıkırdadı. Hiç sanmıyordu hatta bir çoğunun kan kokusuna zaafı olduğunu düşünüyordu. Düşündüğü şeyle gözünün önünde canlandı iki çift siyah göz. Nefret ve şokla, gözlerinin en derinine bakan siyah irisler. Karşısındaymış gibi hissetti. Sanki gözlerinin çarpıştığı o anı tekrar yaşarmış gibi. Ürperdi. Taehyung'un dedikleri anlık düşüncelerine hücum ederken, kapılmadan kurtardı kendini. Gözlerini açıp çiçek kokusunu içine çekti. Dalından koklamak istiyordu bu güzel kokuları. Hızlıca yıkanarak temizlendi.

REGNO-SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin