Elbisemin eteğini çekiştirirken asansörün kapısı açıldı. Benim yaşlarımda gibi görünen 3 kızın yüzüne yayılan geniş gülümseme beni gördükleri anda dondu. Bir an asansöre binip binmemek için tereddüt ettiler. İlk adımı ortadaki kız attı ve hepsi içeri girdi.
Yer yarılsa da içeri girsem diye dua ediyordum. Sonra kızların bana göz ucuyla nasıl baktıklarını gördüm ve o an ;
"Neden ben yanlış bir şey yapmışım gibi utanıyorum ki? Utanılacak hiçbir şeyim yok. Sadece yağmurda ıslanmış birisiyim" diye düşündüm.
Sırtımı dikleştirdim ve başımı kaldırıp direkt önüme odaklandım. Onlar da aşağıya iniyordu,
"Pekala, uğraşmaya gerek yok" diye düşünerek ben de çıkmaya karar verdim.
Yağmur son sürat yağmaya devam ediyordu. Otelin girişinde valeye doğru baktım. O da bana bakıyordu ve ben de;
"Arabam? " diye başımı sallayarak anlamsızca sordum.
Liseli gibi görünen vale çocuk bana bir iki adım atarak tedirgince;
"Efendim, arabayla gelmemiştiniz..." dedi.
O zaman şafak attı bende, her saniye daha da rezil oluyordum.
"Aaah doğru ya, alışkanlık işte. Teşekkürler" diyip arkamı döndüm.
Arkamdan valenin "Taksi çağırabilirim, yağmur..." dediğini duydum ve sadece sağ elimi kaldırarak geçiştirdim. Şu an koşarak yok olmak istiyordum.
Zihnimdeki seslerden sıyrılınca caddeye çıkmış sağanak yağmurda hızlıca yürüyor olduğumu farkettim.
"Daha ne kadar kötü olabilir ki zaten" diyerek ilerledim.
Tabii sonunda aklıma uber çağırmak geldi. Duvarın dibine doğru yanaşıp çantamdan telefonumu çıkardım. Hah! Telefonum kapanmış. Bu şarj problemi... Tekrar yola çıkıp boş taksi bulma umuduyla etrafa bakındım. Hava iyice soğumuştu, soğuk yağmur damlaları rüzgarla beraber yüzüme çarpıyordu. Caddeden bir tane bile araç geçmiyordu, harika. Yersiz gururum otele gidip taksi çağırmalarını istemeye cesaret edemedi. Otelin aksi yönünde, ana caddeye ulaşma hedefiyle koştum.
Gerçekten ne yapacaktım, Tanrım!
Ana caddeye vardığımda kafelerin kalabalık olmasıyla bir miktar sarsıldım. Aslında şu an en mantıklı şey bir kafeye girip yardım almak olurdu. Ama halimden o kadar utanıyordum ki... Hele de beni tanıyan birileri çıkarsa... Ah babamın bize bahşettiği bu tanınmışlık...
Dikkat çekmemek için sakince ilerlemeye devam ettim. Yağmurda kalmış yavru kedi gibi tir tir titriyordum. İçimden her şeye lanetler okurken ileride bir ara sokak olduğunu gördüm ve oradaki mekanlardan yardım istemenin, göz önünde olanlardan biraz daha kolay olabileceği umuduyla adımlarımı hızlandırıp yeni hedefime doğru ilerledim. Sokağın köşesini döndüm ve bir kafe veya dükkan seçmeye çalışırken gözüme hemen yanımdaki mekanda, cam kenarında öpüşen çiftler ilişti. Onlara o kadar yakındım ki ilerlersem fark edilip ortamlarını bozmaktan çekindim.
Biraz daha duvar dibine çekileyim derken bir anda öpüşen sarışın kadını anneme benzettim, bakışlarım onlara tutuldu.
Zaman durdu. Gözlerim resmen görüntüyü yakınlaştırdı ve kadın, adamı şaka yollu iterken yüzünü daha net gördüm. O soğuk gözleri...
O, gerçekten de annemdi!
Beynimde bir silah sesi patladı. Sırtımda ıslak, soğuk duvarı hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...