Büyük adımlarıyla içeri girdi. Tam sandalyesini çekecekti ki beni gördü. Gözlerini, gözlerime dikti. Gözleri... O kadar korkunçtu ki... Kor bir alevi besliyordu sanki içlerinde. Gri ve dumanlı. Başını sağ yatırdı. Ama asla gözlerini üzerimden çekmeden.
İçimdeki o canlı alev hiç geçmemişti ama hiç bu kadar da o günki gibi hissettirmemişti. Soğuk terlememe rağmen göğüsümden dışarıya ateşler püskürtecekmiş gibiydim. Tüm bedenim titriyordu, cama yaslanmış bir şekilde kala kaldım.
Elini sandalyeden çekip ceketini düzelterek bana doğru gelmeye başladı. O, masanın köşesini dönerken ben nefes alamadığımı farkettim. Her şeyi çift görmeye başladım ve fiziksel tek hissettiğim şey elimin boynumda oluşuydu. Başımı hafifçe sağ sola salladığımı farkettim. Resmen bir atak geçiriyordum. O ise bana adım adım... Çaresizce etrafıma bakındım. Bir şeyler, beni kurtaracak bir şeyler yok mu? Ya da...
Masadaki, biftek için konulmuş tahta saplı bıçakları farkettim. Şimdi, hemen şimdi yapsaydım ya bunu.
Ben katil olmayı düşlerken, gerçek dünya ile sarsıldım. O çoktan yanıma gelmişti ve parmakları saçlarımdaydı. Birden acıyla çığlık attım. Gözlerimiz buluştuğunda, kor alevlerin canlanıp gözlerindeki korkunç ejderhalara eşlik ettiğini gördüm. Saçımdan tutup beni kendine çekmişti resmen.
"Sen..." diye fısıldadı dişlerini sıkarak.
O sırada bir kadının "Adam dur!" Çığlığını duydum. Acı içindeydim ama biranda gülmeye başladım. Gülüyordum çünkü bu sahne, bu sahne benim peşimi bırakmayacaktı anlaşılan. Pislik sırıtışı yüzünde yayıldı ve beni yere doğru saçımdan itti. Düşerken ki saliseler içinde kızıl saçlı kadının hizmetlilere çıkmalarını işaret ettiğini gördüm ve başımı, lanet saksılardan birine çarptım; dizimi de sandalyeye. Kızıl kadın hemen gelip beni kaldırmaya çalıştı. Ona durmasını işaret ettim. Başımdaki ve dizimdeki acıya aldırmadan sahte bir gülüş yerleştirdim yeni maskeme. Yavaşça başımı çarptığım saksıdan destek alarak yarı doğruldum. Saçımı düzelttim ve ayağa kalktım. İnanılmaz titriyordum ve eminim ki dışarıdan da belliydi bu sefer ki titremem. Aldırmadım.
"Adam ne yaptığını sanıyorsun? Konuşmuştuk."
Bunu neden yaptığını bilmiyordum. Kızıydım sonuçta. Bu sefer neden?
Durup sertçe bir nefes verdim. Kimseye bakmadan doğrudan çarptığım sandalyeyi kendime çekip oturdum, eteğimi düzelttim. İkisi de sessizce beni izliyordu. Gözüme bir damla dokundu. Servisimin altındaki peçeteyi aldım ve alnımda sızlayan yere bastırdım. - Adam o iğrenç ve sahte kahkahasıyla dönüp çapraz karşıma oturdu.
"Dersini almışsındır umarım. İyi bir öğrenci de değilsin ama..."
Peçeteyi alnımdan kaldırdım ve kanın peçetede yayılışıyla aynı hızla; avcumda sıktım. Ona bakmak dahi istemiyordum.
"Angela. Angela. Kızımız hala bazı şeyleri öğrenememiş baksana."
"Adam, yeter."
"Herkesi gönderdiğine göre servise başlayabilirsin Angela."
Başımı boş tabağımdan kaldırıp karşımdaki kadına baktım. Yaşadığı şok yüzünden belliydi.
"Kendine gel Adam. Servise başlayın! Hadi!"
Sözünü bitirmeden iki kadın bir erkek hizmetli hızla içeri geldi. İçecek ve yemek servisine başladı.
Hiçbir şey yokmuş gibi yemeğe başladılar. Ben ise hiçbir şey düşünemeden öylece su dolu bardağıma bakıyordum. Ta ki Adam'ın sesiyle irkilene kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...