"Bir dakika, sen... sen, O'sun! O akşamki adam? ve... ve göldeki de mi sendin?"
Hiçbir şey demeden arkasını döndü. Tam gidecekti ki kolundan tuttum.
"Nereye? Bana bir cevap vermelisin. Hem neden buradasın, neden sürekli beni takip ediyorsun? Bunu Andrew mi yaptırıyor?"
"Sizi takip edecek kadar boş vaktim yok. Andrew ilk defa size eşlik etmemi istedi" dedi ve arkasını dönüp asansöre doğru gitti.
Hiçbir şey anlamıyorum. Ben mi abartıyorum acaba? Diğer bir asansöre gidip bekliyorum.
Kimsenin yanında güvende hissedemiyorum ki...
Otelin kapısından çıkmamla Casey'in koluma girip beni kenara çekiştirmesi bir oldu.
"Yanlış sulara dalayım deme. Ondan uzak dur, seninle oynayacak kadar basit değil" diye fısıldadı kulağıma.
Geri çekilip Casey'i baştan aşağı bir süzdüm. İnsanları sinir etmek istediğimde hep böyle yapardım. Beyaz takım elbise ona hiç sahip olamadığı bir ciddiyet vermişti. Siyah dalgalı saçları da havalı görünüyordu.
Ona doğru bir adım atarak;
"Kıyafetlerin seni yönetmesine izin verme Casey. Saçma düşüncelerini de kendi sakla ve kiminle konuştuğunu iki kere düşün" dedim ve arabaya doğru gittim.
**
"Aria, mutlu yıllar sanaaa. Mutlu yıllar, mutlu yıllaaar. Hadi uyan! Aria."
Gözümü açtığımda kucağında Eri ile annemi gördüm. Daha ben başımı kaldıramadan Eri'yi yatağıma bıraktı.
"Kutlama için alışverişe gitmeliyim, Maria'nın annesini hastaneye kaldırmışlar o yüzden bizimle olamayacak. Yani Eri'ye bakarsan mutlu olurum" diyip kapıdan çıkacaktı ki...
"O adamla buluşmaya gidiyor olmayasın?" dedim. Bunu ben de beklemiyordum, bir anda ağzımdan çıktı. Bir süre kıpırdayamadı, sonra boğazını temizleyerek bana döndü;
"Aria, yeter artık bıktım bu imalarından" derken tedirginliğini hızla tek taşıyla oynayan elinden anlayabiliyordum.
"Tamam tamam. İmalara son veriyorum. Seni öpüşürken gördüm! Senin o lanet olası buz gözlerini gördüm. O romantik yağmurlu gecenizde, nasıl iğrenç öpüştüğünü gör..."
Yüzüme çarpan tokatla sustum.
"Sen... sen ne cüretle..." sesi de tüm vücudu da titriyordu. Sakince;
"Babam biliyor değil mi?" dedim.
"Baban biliyor mu? Ne? Biliyor mu?"
"Bilmiyor mu?"
"Bilmiyorum. Neler oluyor?"
"Sana neler oluyor? Kimdi o? Ne zamandır hepimizi aldatıyorsun?" yatağımda ağlayan Eri'yi göstererek;
"Ya daha yeni minik bir bebeğin var ya, nasıl? Nasıl?" derken gözlerim, Eri'nin o minik boncuk gözleriyle karşılaştı. O an gözyaşlarım akmaya başladı ve;
"Ne halt ediyoruz ki? Ne anlatıyorum, ne soruyorum ki? Biliyor musun, bu yıl tek dileğim senin gibi birisi olmamak. Şimdi çık odamdan ve parti falan da istemiyorum" diyerek onu ittirerek odamdan çıkartmaya çalıştım.
"Bekle, napıyorsun? Aria dur konuşacağız!"
Kapıyı kapatıp, aceleyle kilitledim. Sinirle yüzüme düşen saçlarımı geriye attım ve Eri'nin yanına gittim.
Ne harika bir doğum günü sabahı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...