Acı içinde açtım gözlerimi ve gördüğüm tek şey hızla ilerleyen fayanslar oldu. Resmen birisi beni saçımdan tutmuş sürüklüyordu. Tüm saçımın oracıkta benden ayrılacağını acı içinde hissettim. Çığlıklarım eşliğinde kahverengi ayakkabıların bileğine tutundum. Onu durdurmuş muydum? Birden saçımı kıskaç içinde tutan el saçımı serbest bıraktı ve beni omzumdan tutup kaldırmaya çalıştı. Merdivenlere gelmiştik. Sanırım sırada merdivenlere atılmak vardı. Gözlerimi sıkıca yumdum ve son duamı etmeye hazırlandım.
"Kendi ayaklarınla mı ilerlemek istersin yok uçarak mı?"
Hayatımda duyduğum en sert erkek sesi olabilirdi. Gözümü açıp karşımdakine baktığımda sol ceket cebinin üzerinde oldukça parlak yazılmış polis yazısını gördüm ve ağzım açık kaldı. Şaşkınlığım gözlerinde son buldu. Yemyeşil gözleri, bende; dipsiz karanlık ve korkunç hisler uyandırıyordu. Titreyen bacaklarımı hareket ettirip çarpık adımlarla merdivenden inmeye başladım. Saçımın her bir telinin acısını hissedebiliyordum. Son iki basamakta ayağım tökezledi ve kaydım. Son basamağa oturuvermiştim resmen. Elimi trabzana atarken o kahverengi ayakkabıyı sırtımda hissettim ve beni sertçe yitip başımı yerle buluşturdu. Önümden yürüyüp gittiğini anladığım ayakkabı sesinden hemen sonra başımı kaldırdım ve yerde ayakları, elleri ve ağzı bağlı babamı gördüm. Hemen ayağa kalkıp babama doğru koştum. Etrafta kimse yoktu. Mutfaktan ve üst kattan sesler geliyordu.
Üst kattan? Eri! Bu minik isim kalbimde yankılanınca olduğum yerde donup kaldım. Babamla Eri arasında seçim yapmam gerekiyormuş gibi hissettim. Ve o sonsuz saniyeler içinde şu an yakın olduğum kişi babam olduğu için hızla yanına gidip titreyen ellerimle babamın ayaklarında bağları çözmeye çalıştım, olmadı. Vakit kaybetmeden diğer şansımı denedim ve elindeki bağı çabucak çözebildiğime şükrederek ağzındaki bantı hızla çekmeye cesaret edemeyip ona daha çok acı vererek yavaşça çıkarttım.
"Kaç, Aria kaç! Anahtarlar hala girişteki çekmecede. Çabuk!" diye nefes nefese fısıldadı babam.
"Neler oluyor? Eri yukarıda, annem? Şimdi olmaz bekle" ben konuşurken babam da ayağındaki ipleri çözmeye çalışıyordu.
Babamın başka bir şey konuşmasına fırsat vermeyerek merdivenlere doğru koştum. İlk basamağa adımımı atar atmaz bir el omzundan tutup çevirdi beni.
"Ooo kimler varmış burada? Yukarıdaki eğlenceye mi katılmak istiyorsun yoksa?"
Daha önce hiç görmediğim ağır Asyalı aksanı olan uzun boylu ve zayıf, tiksinç gülümsemesi olan bir adamdı konuşan.
"Kimsiniz siz? Neler oluyor?"
Omzumu kurtarmak isterken Asyalı adam arkama geçip iki omzumdan da sıkıca tuttu ve beni ittirerek yürümeye zorladı. Görüş alanım salona döndüğünde babamın başına silah dayayan başka bir polis üniformalı adam gördüm. Oldukça kilolu ve kısa boylu bu adam da tiksinç bir gülümsemeye sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...