Coşkulu sesin sahibi kumral kıvırcık saçlı, benden biraz kısa boylu ve parlak mor takımlı, benim yaşlarımda bir erkekti. Takımı gözlerimi aldı adeta. Onu görünce şaşkın, tanımaz halimin çok belli olmaması adına takımına olan gülme isteğimi bastırmadım.
"Nerelerdesin sen? Ah seninle burada karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi. Hele de saçlarının bu hali..."
Elimden tutup beni kendi etrafımda döndürmeye çalıştı ama buna izin vermedim.
"Sakin olur musun?" Diyerek elimi onun küçük, terli elinden kurtardım.
"Sendeki bu değişim? Wow inanılmazsın. Herkes seni merak etti nerelerdesin? Anlatacaklarımdan sonra daha da merak edecekler ya!"
"Biraz kafa dinlemem gerekiyordu."
Başını sağa yatırıp, gözlerini kıstı.
"Şüphe bakışı mı bu?"
Derken salondan gelen yüksek bir ses üzerine herkes yerlerine doğru ilerledi.
"Seni görmek güzeldi...." Çocuğun ismini bilmediğimi farkettim.
"Angela'nın yanında olmam lazım. Bilirsin ya." Diyip omzuna dokundum ve aceleyle salondaki yerime gittim.
Gözlerim etrafta Adam'ı aradı ama görünürde yoktu. Etrafımdakileri gözlemlemeye başladım. Herkes oldukça şıktı, hatta bazıları abartılı denecek kadar... Davetliler keyifle birbirleriyle konuşuyorken yemeklerimiz sunuldu. Mor takımlı çocuğa bakındım ama göremedim. Angela'ya baktığımda yanındaki kadınla oldukça hararetli konuştuğunu farkettim. Konuşurken ellerini kullanmayı seviyordu. Üzerindeki zümrüt yeşili elbisesi ve yine zümrüt yeşili takıları, saçıyla birleşince yüzünü hiç olmadığı kadar canlı gösteriyordu.
"Vega'nın annesine olan hayranlığı beni çok etkiliyor. Nasıl baktığını görüyorsunuz ya! Jillian'ı evde bile göremiyorum. Ne şanslısın Angela!"
Benden bahsettiklerini farkettiğimde gözlerim kocaman açıldı. Artık nasıl uzun uzun baktıysam Angela'ya.
"Şu güzelliğe bakar mısınız? Asıl ben ona hayranım. Kızım, her zaman gurur duyduğum bir dostumdur." Diyerek dizimin üzerindeki elimi tuttu Angela.
Tebessüm ettim. Yüzüm alev topuna dönmüş olmalı, sıcak bastı. İnsanların kibar olayım derken konuyu abartmaları beni hep utandırıyor. Kulağa bir türlü gerçek gibi gelmeyen sözler... Derken Angela'ya bakınca gözlerinin parladığını gördüm. Daha önce hiç şahit olmadığım yumuşak bir bakışı vardı bana. Neydi gözlerindeki bu yüklü mana? Yanan şöminenin başında kitap okurken gelen o gevşeme hissine benzer duygular veriyordu bakışları. Biran gözlerimin dolduğunu farkettim ve elimi çektim.
"Yemekleriniz soğuyacak." Diyerek elimle masayı gösterdim ve yemeğime döndüm.
**
Yemekler bitmiş, insanların heyecanlı konuşmaları asla bitmek bilmemişti. Sıkıntıyla tabağımdaki sebzelerle oynarken birden yoğun beyaz ışıklar sahneye döndü. Tüm başlar da ışıkla birlikte sahneye yöneldi.
Adam, ağır adımlarla sahnenin ortasındaki beyaz kürsüye yürüdü. Üzerindeki gri takım elbiseyle onu öyle görünce midem kasıldı. Saç diplerim karıncalanmaya başladı. Resmen o geceki gri elbisesiydi. Değilse bile çok benzeriydi ve zihnim şu an bunu ayırt etmekle uğraşamayacak kadar dağılmıştı. Farkında olmadan peçeteyi sıkan sağ elim masanın üzerinde kalmıştı. Midem gittikçe daha çok kasılıyordu. Kendimi dik durmaya zorladım. Heryerin karanlık olup sadece sahnenin fazlasıyla aydınlatılması görüşümü de çarpıtıyordu.
"Umarım yemekleri beğenmişsinizdir. Ben sanırım biraz geç kaldım. Merhaba!"
Merhaba diyen sesi tabağıma; o gece kapıyı açışımı ve onun iğrenç gülüşü eşliğinde 'Merhaba' diyip beni bir kenara iterek içeriye girişini yansıtmıştı. Resmen o anlar, tabağımda bir film gibi oynuyordu . Elim masadan kaydı ve peçeteyle birlikte çatalım da yere düştü. Midem kasılmanın da ötesine gidiyordu. Başımı kaldırdığımda karşımdaki kadının bana bakan endişeli yüz ifadesini gördüm. Masaya tutunup kalktım. Giderken arkamdan seslenen Angela'yı elimle geçiştirdim ve hızla salondan dışarı attım kendimi. Duvarlar dans ediyordu karşımda. İlerliyordum ama ne yaptığımın da ne gördüğümün de farkında değildim. Karşıma çıkan kimdi bilmiyorum ama tuvaletin nerede olduğunu sorduğumda aldığım cevabı kulağımın uğultusundan duyamadım bile. Bir elim dans eden duvardan destek alarak ilerlemeye devam ettim. Aslında ilerliyor muydum, sağ sola mı dönüyordum, ne yapıyordum hiç bilmiyorum. Tek istediğim kusmadan veya bayılmadan bu atağı atlatmaktı. Kulağım patlayacak gibi oldu ve gözüm karardı. İçimde birisi çığlık çığlığaydı adeta. Olduğum yere çöktüm. Kalbim deli gibi çarpıyor, vücudum deli gibi titriyordu. Zihnim... O yine kayıp gitmek istediği bir zamansızlığın içindeydi. Ellerim başıma gitti. Saçlarımı sıkıca tuttu. Babamın sesini duyuyordum. Daphne'nin o soğukkanlılığı ve Eri'nin o masum yüzü. Tanrım al bu ruhu benden!
Ağır ağır elimi tuttu sıcak bir ruh. Fısıldadı sakince.
"Sakin ol. Sadece bir atak. İyisin, buradasın. Vücudun yanlış bir alarm veriyor sadece. Bende kal. Bana izin verebilir misin?"
Tüm sesleri susturdu zihnime dokunan masalsı sesi. Titrememi durdurdu sıcak elleri.
Ellerimi saçımdan kurtardı. Dizlerimin üzerine bıraktı. Midem hala berbattı ve başımı bile kaldıramıyordum.
"Şimdi, birisi yanlışlıkla bir alarmı çalıştırmış gibi. Kalp atışların ve tüm o hissettiklerin seni korumak adına böyleler. Bunu tekrarlar mısın kendine?"
Sesi... Zihnim sesine itaat ediyordu.
"Derin nefesler almaya çalış ve yapabildiğinde en azından bana onaylayıcı bir işaret ver olur mu?"
Sesi... Neden gittikçe daha çok yaklaşıyordu?
Kendimi nefesime odaklamaya çalıştım ama olmuyordu. Odaklanamasam da en azından derin nefesler alıp verebiliyordum. Birkaç dakika sonra başımı onaylar gibi sallayabildim.
"Tamam. Peki yapabileceğini hissettiğinde önce başını kaldır olur mu? Daha sonra her şeyin yolunda olduğunu göreceksin. Her şey geçti, tehlikede değilsin artık."
Her şey geçti, tehlikede değilsin artık.
Bu cümle sıcak bir rüzgar olup kırdı buzdan zincirlerimi. Her şey geçti mi sahiden? Yoksa yeniden mi başlamak üzereydi?
"Merak etme benden başka kimse yok etrafta. Utanmanı gerektiren bir durum ise asla yok. Yapabildiğinde buradan gitmene yardım edeceğim."
Sesi... Sesi neden bu kadar tanıdık?
Hızla başımı kaldırdım. Tanıdık sesin sahibi de tanıdıktı tabii! İkimiz de birbirimizi gördüğümüz an şok olduk, gözlerimiz büyüdü ve resmen irkildik.
Tarih tekerrürden mi ibaretti, yoksa bu kader miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMLİKSİZ (NO ID/EA)
Science FictionO sadece doğum gününü kutlamak istemişti, diğerleri ise kağıdın intikamını kanla almak... Tüm hayatını ve hatta kendi kimliğini yitirmişken, adaleti intikamla sağlamak isterken kendisini paralel evrende bulan genç bir kız. Yitirdiklerinin mutlu oldu...